Sual: Fitne nedir?
CEVAP
Fitne sınav anlamına gelir. Düzensizlik, bozgunculuk, günah, şirk, bela ve daha başka manalara gelirse de, çoğu kez bölücülük, bozgunculuk anlamında kullanılır. Abdülgani Nablusi hazretleri buyuruyor ki:
(Fitne, Müslümanlar içinde bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmak anlamına gelir.) [Hadika]
İmam-ı Birgivi hazretleri de, fitneyi bu şekilde tanım etmiştir. (Tarikat-ı Muhammediyye)
Muhammed Hadimi hazretleri de fitneyi aynı şekilde tanım ettikten sonrasında, yetmişten fazla fitne çeşidi bulunduğunu bildirerek buyuruyor ki:
(Fitne çıkarmak haramdır. Kur’an-ı kerimde, dinden saptırmak için fitne çıkaranların Cehenneme atılacağı ve fitne çıkarmanın adam öldürmekten daha fena olduğu ve hadis-i şerifte de, fitne çıkarana Allahü teâlânın nalet edeceği bildirilmektedir.) [Berika]
Fitnenin değişik manalarına Kur’an-ı kerimden birkaç örnek verelim:
1- Şirk, sövgü:
(Fitne tamamen yok oluncaya kadar kâfirlerle savaşın!) [Bekara 193]
2- Günah:
(Bizi fitneye düşürme) diyenlerin kendileri fitneye düşmüştür. (Tevbe 49)
3- Bozgunculuk, kavga, ihtilal, bagilik [isyan], düzensizlik, kargaşa, bölücülük, fesat:
(Fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha kötüdür.) [Bekara 191]
(Kâfirler birbirinin dostları, yardımcılarıdır. Eğer, Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmez, kendi aranızda dost olmazsanız, yeryüzünde, kargaşa, fitne ve büyük fesat çıkar.) [Enfal 73]
Birkaç hadis-i şerif meali:
(Fitne uykudadır. Fitneyi uyandırana Tanrı nalet etsin!) [İ.Rafii]
(Din, dünya menfaatine alet edilince, fitneler zuhur eder.) [A.Rezzak]
(Fuhuş yayılınca fitne çoğalır.) [Deylemi]
(Fitneler artmadıkça, kıyamet kopmaz.) [Buhari]
(Eshabım içinde fitne çıkacak, o fitnelere karışanları, Allahü teâlâ benimle olan sohbetleri hürmetine affedecektir. Bu fitnelere karışan Eshabıma dil uzatan Cehenneme girecektir.) [Müslim]
4- İmtihan:
(Sana [Miracta] gösterdiğimiz temaşayı halk için bir fitne [imtihan] yaptık.) [İsra 60]
(Mallarınız, çocuklarınız, sizin için fitnedir [imtihandır].) [Tegabün 15]
(Biz onlardan öncekileri de, fitneden [imtihandan] geçirdik.) [Ankebut 3]
5- Bela, musibet:
(Bir fitne olmayacak sandılar da, kör ve sağır kesildiler.) [Maide 71]
(O fitneden sakının ki, o yalnız zalimlere dokunmakla kalmaz.) [Enfal 25]
6- Azab:
Onlara, (Fitnenizi [azabınızı] tadın) denecektir. (Zariyat 14)
7- Eziyet, işkence:
(Fitneye [eziyete, işkenceye] uğratıldıktan sonrasında hicret edip, arkasından da sabrederek cihad edenlerin yardımcısı normal olarak Rabbindir.) [Nahl 110]
8- Deli:
(Fitneye düşeni [deli olanı] yakında sen de, onlar da görecek.) [Kalem 5,6]
9- Zarar verme:
(Seferde iken, kâfirlerin sizi fitneye düşürmelerinden [zarar vermelerinden] kaygı ederseniz, namazı kısaltmanızda bir vebal yoktur.) [Nisa 101]
10- Sapıklığa düşürme:
(Siz ve taptıklarınız, Cehenneme girecek olanlardan başkasını fitneye düşüremez [saptıramaz]) [Saffat 161-163]
Üç hadis-i şerif meali:
(Ahir zamanda, âlim [geçinen]ler fitne unsuru olur, camiler ve hâfızlar çoğalır, fakat, içlerinde [hakiki] âlim asla bulunmaz.) [Ebu Nuaym]
(Fitne [bid’at, sapıklık, küfür] yayılmış olduğu vakit, hakikati, hakikatı bilen, [imkanı nispetinde, söz ile, yazı ile, medya = gazete, dergi, radyo, tv ile] başkalarına [mümkün olan her yere ve herkese] bildirsin, [imkanı var iken, bir engel de yok iken bildirmezse], Tanrı’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onun üstüne olsun!) [Deylemi]
(Ahir zamanda, âlim ve ilim azalır, cahillik artar. Bilgisiz ve sapık din adamları, yanlış fetva vererek fitne çıkarır, doğru yoldan saptırırlar.) [Buhari]
11- Uydurma mazeret:
(Onların, yalnız “vallahi, biz müşrik değildik” sözlerinden başka fitneleri olmayacaktır.) [Enam 23]
12- Dalalet:
(Tanrı birini fitneye [dalalete, şaşkınlığa] düşürmek isterse, Tanrı’a karşı senin elinden bir şey gelmez.) [Maide 41]
13- İnsana sorun ve zarar veren her şey:
Hadis-i şerifte, imamın namazı uzatıp cemaati sıkıntıya sokması fitne olarak bildirilmiştir. İhtiyara, “tecvidsiz namaz kılınmaz” demek şeklinde yapamayacağı fetvayı vermeye de fitne denmiştir.
Üç hadis-i şerif meali:
(Ümmetim için en korktuğum şey, hanım ve içki fitnesidir.) [İ. Süyuti]
(Güzel saç, güzel ses, güzel yüz, fitneye düşürebilir.) [Deylemi]
(Âdem aleyhisselamdan itibaren, Deccaldan büyük fitne yoktur.) [Müslim]
Avrupa’daki müslümanlar
Sual: Buraya çeşitli İslam ülkelerinden gelen bazı müslümanlar, “Avrupa gayrı müslim diyarıdır. Avrupa’da kanunlara uymamak günah olmaz” diyorlar. Avrupa’da müslümanların hareketleri iyi mi olmalıdır?
CEVAP
Fıkıh âlimlerinden İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
(Gayrı müslim ülkelerde, onların kanunlarına itaat etmek [karşı gelmemek] zarureti vardır. Mallarına, canlarına, ırzlarına hücum etmek asla caiz değildir.) [Redd-ül-muhtar kadılık bahsi]
Abdülgani Nablusi hazretleri de şu şekilde buyuruyor:
(Hükümet mubah bir işi yasak ederse, bu emre itaat vacip olur. Kendini tehlikeye atmak caiz olmaz.) [Hadika s.143]
Muhammed Hadimi hazretleri de buyuruyor ki:
(Hükümetin emrettiği her mubahı yapmak millete vacip olur.) [Berika s.91]
Bu üç eserde de görüldüğü şeklinde, müslüman, dünyanın neresinde olursa olsun, her yerde, kanunlara karşı gelmemeli, güzel ahlakı ile her insana örnek olmalıdır!
Kanuna karşı gelinmez
Almanya’da otomobille yolun sağından, İngiltere’de ise yolun solundan gitmek mecburiyeti vardır. (Avrupa’da kanunlara uymamak günah olmaz) diyerek, Almanya’da yolun solundan, İngiltere’de ise yolun sağından giderek kaza yapmış olup, insanların ve kendisinin ölümüne sebep olan kimse, büyük günaha girer. Avrupa’da kanunlara karşı geldiği için değil, topluma ve kendine zarar verdiği için günaha girmiştir. Bu bakımdan gayrı müslimlerin kanunlarına karşı gelmemek vaciptir. Karşı gelmek ise günahtır.
Yabancı bir ilim adamı, İslamiyet’i inceleyip müslüman olduktan sonrasında, Arap ülkelerine gidince, oralardaki müslümanların yanlış hareketlerini görüyor. (Siz değerli üyelerimizin yaşamını inceleseydim, müslüman olmazdım) diyor. Ne kadar önemli bir teşhis. Hiçbir müslümanın, yanlış hareketlerle İslamiyet’e gölge düşürmeye hakkı yoktur.
Müslüman, İslam’ın güzel ahlakı ile süslenmeli, hiç kimseye zarar vermemeli, isyankâr olmamalı, düzensizlik çıkarmamalı, fena kimselere aldanmamalı, kısacası, Tanrı’a karşı günah, kanunlara karşı kabahat işlemekten sakınmalıdır! Görüldüğü şeklinde, Avrupa’daki müslümanların işlenen kötülükleri el ile düzeltmeye kalkmaları fitne olur. Fitne ise büyük günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Fitne zamanında evinizde oturun, günahlarınıza tevbe edin, dilinizi tutun, kendi işinize bakın, başkalarının işine karışmayın!) [Nesai, Ebu Davud]
(Ne mutlu fitneye karışmayana, ne mutlu fitneye maruz kalıp da sabredene!) [Ebu Davud]
(Hadiseler, fitneler, tefrika ve ihtilaflar zuhur edince, katil [öldüren] olmaktan kurtulup, maktül [öldürülen] olabilirsen ol!) [Ebu Nuaym]
(Fitne zamanı evinize girdikleri vakit, Âdem aleyhisselamın, [Maide suresinin 28. âyetinde bildirildiği gibi] “Beni öldürmek için sen bana elini uzatırsan da, seni öldürmek için ben sana elimi uzatmam” diyen oğlu [Habil] şeklinde ol!) [Ebu Davud, Tirmizi]
(Fitne zamanı evlerinizden ayrılmayın! Oklarınızı kırın, yaylarınızı kati! Âdem aleyhisselamın oğlu [Habil] şeklinde olun!) [Ebu Davud, Tirmizi]
(İnsanın fitneden selamet kalması, evine kapanıp kalması ile mümkün olur.) [Deylemi]
(Fitne, fırtına şeklinde insanları savurduğu vakit, âlim bilimsel ile, kendini fitneden korur.) [Ebu Nuaym]
İsyan ve itaat
Avrupa’daki gayrı müslimlerin kanunlarına karşı gelmek başka şey, onlara itaat etmemek başka şeydir. Avrupa’daki âmirler, patronlar, müslüman işçilere içki, kumar şeklinde haram şeyleri yapmalarını emrederlerse, müslümanlar, bu tarz şeyleri yapmaz. Bu sebeple (Halıka isyan olan işte, mahlûka itaat olmaz) hadis-i şerifi vardır. Sadece, gayrı meşru emre itaat edilmez diye isyan etmek caiz olmaz. Ana-baba da haramı, hatta küfrü emretse, onlara da itaat edilmez. Fakat isyan edip onları üzmek doğru olmaz.
Hakimin bildirdiği hadis-i şerifte komut [âmir], (Müslümanlığı bırak, bırakmazsan, öldürürüm) derse, (Müslümanlığı bırakma, boynunu uzat) buyuruluyor.
Kâfir olmaya zorlayan bir emire bile isyan etmeyi dinimiz caiz görmüyor. Oysa kâfir olmayan bir komut, müslümanı kâfir olmaya zorlamaz. Dünyanın neresinde olursa olsun, fitneden kaçmalıdır!
Âmire itaat
Sual: Günahkâr, fâsık ve zalim olan bir âmire dinimize nazaran itaat gerekir mi?
CEVAP
Dinimiz, cemiyetin rahatlık içinde yaşaması, kargaşadan uzak olması için âmirler fena de olsa, onların meşru emirlerine itaat edilmesini emreder. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir hayvanın ayağını yada yaş bir hurma ağacını kesenin ya da ortağına hıyanet edenin, kazanılmış olduğu sevapların dörtte biri gider. Emirine isyan edenin ise sevaplarının tamamı gider.) [Beyheki] [Buyruk, âmir, başkan anlamına gelir.]
Huzeyfe radıyallahü anh diyor ki:
Peygamber efendimiz, (Bir vakit gelecek, benim gösterdiğim yola uymayan, sünnetime riayet etmeyen emirler bulunacaktır. Bunlar görünüşte insan ise de, kalbleri şeytan kalbi gibidir) buyurunca (Ya Resulallah bu zamana yetişirsem ne yapayım?) diye sual ettim. Buyurdu ki:
(Emirin sözlerini dinle ve itaat et! Sırtına vurup malını alsalar bile, emirin sözünü dinle ve ona itaat et!) [Buhari]
Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müslüman, hoşuna gitse de, gitmese de, emirin sözünü dinler ve ona itaat eder. Buyruk, günah olan bir şeyi emrederse, o emri dinlemek gerekmez.) [Buhari]
Dinimizde birlik ve beraberliğin sağlanması için âmire itaatin önemi büyüktür. Âmirimiz fena diye yakınmamız doğru değildir. Ilkin kendimize bakmamız gerekir. Acaba kendimiz iyi miyiz? Kendimizi düzeltirsek, âmirlerimiz de düzelir. Nitekim Şir’a şerhindeki hadis-i şerifte (Siz nasılsanız, başınıza o şekilde âmirler geçer) buyuruluyor. O halde, ilkönce kendimizi ıslah etmeliyiz!
Fitneye sebep olmak haramdır
Sual: Camimizin bir hocası var. Cuma vaazlarını uzun tutuyor. Söyledikleri şeyler doğru sadece sanki çoğumuz evliyaymışız şeklinde konu alıyor. Genci yaşlısı, âlimi cahili var. Cumadan Cumaya geleni var. Yeni namaza başlayanlardan bazıları daha gelmiyor. Dalga geçeni de oluyor. Bunlar dinimizi asla bilmiyorlar. Hocanın her insanın durumunu göz önünde bulundurup, ona nazaran anlatması lazım değil mi?
CEVAP
İlmi politika diye bir ilim var, o bilimsel bilmeyen daima rezil olur. Müdara bilimsel var, bunu da bilmeyen sıkıntılara girer. Fitneye sebep olmak haramdır. Hadis-i şerifte (Ehli olmayana ilim öğretmek domuza inciden gerdanlık, kolye takmaya benzer) buyuruluyor. Bilmeyene dinden anlatmak fitneye de sebep olur.
İnsanlara akılları ölçüsünde, anlayacağı şekilde, anlayacağı kadar konuşmak lazım. Aynı doktor şeklinde olmak lazım. Doktor ne yapıyor? Ilkin hastayı dinliyor, muayenesini yapıyor. Gerekirse röntgen çektiriyor, tahlil yaptırıyor. Sadece hastalığı teşhis ettikten sonrasında lüzumlu ilacı veriyor. Aç karnına yada tok karnına içeceksin, suyla içeceksin, sütle içeceksin diyor. Şunları şu kadar yiyeceksin, şunları yemeyeceksin diyor. Doğrusu perhiz yapacaksın diyor. Doğrusu hastanın, hastalıklarını doğru teşhis edip, doğru ilacı, doğru zamanlarda veriyor. Bu tarz şeyleri yapmazsa, ya da tamamlanmamış yada yanlış yaparsa, hastasına zarar verebilir, hatta ölümüne sebep olabilir.
Dini anlatmak, öğretmek de buna benziyor. Üstelik faydası yada ziyanı daha çok, karşılaştırma bile edilmez. Sonsuz Aden nimetleriyle Cehennem azaplarıyla, dünyadaki rahatlık yada sorun asla karşılaştırma edilir mi? Ehliyeti olmadan her önüne gelenin doktorluk yapamıyacağı şeklinde hepimiz de dini anlatamaz. Biz boşuna mı İslam âlimlerine uymak lazım, dört hak mezhepten birine uymak lazım diye anlatıyoruz. Boşuna mı yalvarıyoruz, vallahi bunlar doğru, billahi bunlar doğru, bu büyüklere uyun, sonsuz saadete kavuşun diye. Bu sebeple Onlar da dinin mütehassıslarıdır. O kutsal insanlara uyan rahat eder, uyan doğruya kavuşur, uyan hem dünya hem ahiret saadetine kavuşur. Hacısı da hocası da, âlimi de cahili de bu büyük zatlara tâbi olmalıdır. Hem kendi rahat eder, hem de insanlara iyilik eder, fenalık etmemiş olur. Kaş yapayım derken göz çıkartmamış olur. Hepimiz ahirette bunu oldukca güzel anlayacaktır, fakat iş işten geçmiş olacaktır.
Yumuşak davranmalı
Sual: Haksızların haksızlıklarını yüzüne karşı söylemek uygun mudur?
CEVAP
İnsan, sıkıntılar içinde olunca, sıkıntılarını kendisini dinleyen birine anlatarak boşalma olmak ister. Ya da kızmış olduğu vakit karşısındakine yüksek sesle çıkışır. Bir ihtimal birazcık rahatlar. Fakat karşıdaki bizim rahatladığımızı düşünmez. Üstelik kendisine çıkıştığımız için üzülür. Kendimizi doyum etmek için başkalarını üzmek asla doğru olmaz.
Haksızın haksızlığını söylemek için çeşitli usuller vardır. Yüzde yüz haksız olan birine, yüzüne karşı haksız bulunduğunu söylersek, haksız olmayı hazmedemiyeceği için haksızlığını kabul edemez. Başkaları da bizim şeklinde insandır. Onlar da haksız olmayı kabul edemezler.
Asla kimse kolay kolay haksız bulunduğunu kabul etmez. Haksızın üstüne üstüne gitmekle onu fena yoldan döndürmediğimiz şeklinde, iyice bataklığa saplanmasına sebep oluruz.
Hataları yüze vurmak yerine, umumi olarak anlatmak daha tesirlidir. Yumuşak davranarak, ilgi göstererek, suçlamaya girmeden yazdığımız mektuplar yardımıyla birçok olumlu netice aldığımızı onlarca kere gördük. Fikirlerimiz, ne kadar doğru olursa olsun, zorla kabul ettirmemiz mümkün değil denecek kadar zor olsa gerek. Fakat yumuşaklıkla, dostlukla samimiyetle, fikrimizi kabul ettirmemiz mümkündür.
Hakkı söylemek
(Hakkı söylemiyecek miyiz?) diyen çıkabilir. Normal olarak hakkı söyleyeceğiz. Hırçınlıkla değil, nezaketle hareket edersek olumlu netice almak mümkün olur. Hakkı söyleyeceğiz diye, karşımızdakini direnme çukuruna gömmek, yarar yerine zarar verir. Maksadımız, her insanın hakkı, hakikatı, iyiyi bulmasıdır. Yanlış hareketlerimizle, iyiliğe elverişli olana engel olmamalıyız!
Birinin yüzüne karşı hakkı söylersek, tembih eder şeklinde konuşursak, yaptığının yanlış bulunduğunu bildirirsek, karşımızdakine (Sen cahilsin, sen bu hususları bilmezsin) demiş oluruz. Böylece karşımızdakini üzmüş, kalbini kırmış oluruz. Kalb kırmak, Kâbe’yi yetmiş kere yıkmaktan daha büyük günahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Emr-i maruf ve nehy-i münkeri sadece, rıfk ve hilm sahibi fakihler yapar.) [İ. Gazali]
Allahü teâlâ da, Musa aleyhisselama Firavunla konuşurken yumuşak konuşmasını emretmiştir. Yarın ahirette Firavun, (Bana sert hareket edilmiş olduğu için hakkı kabul edemedim) diyemiyecektir. O halde ölçümüz, daima yumuşak hareket etmek olmalıdır!
Vaazı uzatmak
Sual: İmamın uzun zamm-ı sûre okuması ve namaz vakti geldiği hâlde, insanlara hizmet için vaazını uzatması, kul hakkına sebep olur mu?
CEVAP
Normal olarak olur. Kimsenin zamanını çalmaya hakkımız yoktur. Üstelik daha uzun sûre okuyunca daha çok sevab alınmaz, aksine cemaati rahatsız edecek kadar uzun sûre okuyarak namaz kıldırmak, tahrimen mekruh olur, doğrusu harama yakın günah olur.
Hazret-i Muaz’ın, Bekara ve Nisa sûresini okuyarak Eshab-ı kirama namaz kıldırdığını haber alan Resulullah efendimiz, üç kere (Ya Muaz, sen fettan mısın?) buyurmuştur. Doğrusu (Fitneci misin, fitneye mi sebep olacaksın?) buyurup, kısa sûrelerden okumasını, cemaat içinde, yaşlı, zayıf ve gerekseme sahibi kimseler de bulunabileceğini bildiriyor. (Buharî)
Cuma ve bayram namazlarında, namazdan ilkin vaizlerin, cemaatin namaz kılmadan camiden çıkamayacaklarını fırsat bilip, vaazlarını uzatmaları da, kul hakkına sebep olur. Namazdan sonraki vaazlarda, utancından çıkamayanlar olsa bile, vaazı uzatmak o denli uygunsuz sayılmaz, zira işi olan, sıkışan her şeye karşın çıkıp gidebilir. Namazlardan ilkin iyi mi olsa namazı kılmadan gidemez, mecburen dinler düşüncesiyle, vaazını uzatarak o denli insanoğlunun vebaline girmek oldukca yanlıştır.
Düğün ve fitne
Sual: İş arkadaşlarımızın yada yakınlarımızın, içkili yada hanım adam karışık olarak yapmış olduğu her düğüne yada toplantıya, fitneye sebep olmamak için gitmek mi gerekir?
CEVAP
Ana, baba yada âmir de olsa asla kimsenin günah olan emirlerine uyulmaz, hatır için günah işlenmez, zira dinimizde, (Hâlık’a isyan olan işte mahlûka itaat yoktur) kuralı vardır. Gayemiz Tanrı’ın rızası olmalı. Bir hadis-i şerif:
(Bir kimse, kötülerin kızacakları şeyde Tanrı’ın rızasını ararsa, Allahü teâlâ onu, insanlardan geleceklerden korur. Bir kimse, Allahü teâlânın kızacağı şeyde, insanların rızasını ararsa, Allahü teâlâ, onun işini insanlara bırakır.) [Tirmizî]
Fitne çıkar zannıyla günah işlemek caiz olmaz. Fitne çıkacağını kati bilmek gerekir. Bu işlerde, münakaşaya girmemeli, günah dememeli, başka herhangi bir bahane bularak gitmemeli. Eğer makul bir mazeret bulunamazsa, zarar verecek bir fitne çıkma ihtimali de yüksekse, o vakit gitmek caiz olur. Gene de mümkün olmasıyla birlikte kısa kalmaya çalışmalıdır.
Uçuruma giden otobüs
Sual: Bir büyüğümüzün, devleti bir otobüse, hükümetleri de şoförlere benzetip, (Şoföre kızıp, otobüse zarar verilmez. Şoförü beğenmeyen, otobüsü durdurup, usulüne nazaran şoförü değiştirir. Devlet zaafa uğramış olduğu vakit, sokağa düzensizlik başat olur. Kuzgun leşe gider. Onun için topluma zarar veren çapulculara fırsat vermemelidir) sözüne kızan, kendini bilmez birkaç şahıs, (Bu aptal millet, bu şekilde şoförlere oy verdiği sürece, şoförleri değişiklik yapmak mümkün olmaz. Otobüs uçuruma gidiyor, devlet yıkılıyor. Uçuruma giden otobüsü durdurmak için, ya şoförünü zararsız hâle getirmeli yada otobüsü çalışamaz duruma sokmalıdır. Doğrusu yasadışı yollarla olsa da, kamu oldukca zarar görse de, şoförler direksiyondan indirilmelidir) şeklinde tepki gösterdiler. Bunların maksadı ne olabilir?
CEVAP
Bunların maksatlarının üzüm yiyecek olmayıp, bağcıyı dövmek olduğu pek açıktır. Doğrusu devleti koruma bahanesi altında, hükümetleri yıkmak ve bir kaos oluşturmak için, kamuya her türlü ziyanı meşru kabul ediyorlar. Orman yakmaları, topluma bomba atmaları, dükkânları yağma etmeleri, banka soymaları, vandallık yapmaları, uyuşturucu satmaları, düzensizlik çıkarmaları, fuhşu yaymaları bunlardan birkaçıdır. Milletimizin gözü açıldı, yıkıcı propagandalara karşın, otobüse de, güvenip inanılmış olduğu şoförlerine de sahiplenir. Devletimiz güçlendikçe, bunların yalanlarının, iftiralarının fazla bir önemi olmaz.
Fitneye karışmamalı
Sual: Merhum Hocamıza ve kitaplarına çeşitli yollarla durmadan saldırılıyor, tahrik edici yazılar yazılıyor. Onlara lüzumlu cevaplar vermemiz uygun değil mi?
CEVAP
Hayır, uygun olmaz. Bu hakaretler, bu yolun şânındandır. Başta Peygamber efendimiz olmak suretiyle, tüm büyükler bu hakaret ve iftiralara mâruz kalmışlardır. Hattâ şu anda bile Peygamber efendimize yapılanları dünya âlem görüyor. Meyveli ağaç taşlanır. Müşriklerden biri, Resulullah’ı huzurunda kötülerken, Peygamber efendimiz susuyor. Hazret-i Ebu Bekir dayanamayıp ona yanıt veriyor. Peygamber efendimiz, derhal dışarı çıkıyor. Hazret-i Ebu Bekir de dışarı çıkıyor, (Yâ Resulallah yanlış bir iş mi yaptım?) diye arz ediyor. Peygamber efendimiz, (Sen yanıt vermeye başlayınca melek gitti, şeytan geldi. Şeytanın olduğu yerde durmak istemedim) buyuruyor. Ikimiz de susmalıyız. Hem de bunlara yanıt vermek gereksizdir. Bu sebeple Hocamızın büyüklüğü, kitaplarının üstünlüğü güneş şeklinde meydandadır, tüm dünya biliyor, tanıyor, savunmaya ihtiyacı yoktur. Tahriklere kapılmamalı. Yanıt verilmeye kalkılırsa, onların istediği tuzağa düşülmüş, fitneye alet olmuş olunur. Peygamber efendimiz, (Fitneyi uyandırana lânet olsun) buyuruyor. Onlar kendileri çalsın, kendileri oynasın. Kesinlikle fitneden uzak durmalıdır.
Fitne, Müslümanlar içinde bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak anlamına gelir. (Hadîka)
Kur’an-ı kerimde, fitne kötülenmektedir. Birkaç âyet-i kerime meali:
(Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür.) [Bekara 217]
(Onlar fitne çıkarmak için can atarlar.) [Nisa 91]
(Yeryüzünde fitne fesat çıkaranlara lânet olsun.) [Rad 25]
(Onlara; “Yeryüzünde fitne fesat çıkarmayın” dendiği vakit, “Biz sadece ıslah edicileriz” derler.) [Bekara 11]
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Fitneden sakının! Söz ile çıkarılan fitne, kılıç ile çıkarılan fitne gibidir.) [İbni Mâce]
(Malı ve canı ile cihad eden, ortalığın karışık olduğu vakit bir kenara çekilip ibadetini meydana getiren ve hiç kimseye ziyanı olmayan insan, mümin-i kâmildir.) [Hâkim]
(Kıyamet yaklaştıkça fitneler çoğalır. Bu şekilde zamanlarda kenarda kalan, ileri atılandan, oturan ayakta olandan, ayakta olan, yürüyenden, yürüyen de, koşandan hayırlıdır, evinizde oturun, fitneye karışmayın!) [Ebu Davud]
Fitne hakkında âyet-i kerime ve hadis-i şeriflere uymalı, asla yanıt vermemelidir. Eden kendine eder.
Sual: Fitne çıkarmak, fitneci şeklinde tabirler oldukca kullanılmaktadır. Özetlemek gerekirse fitne ne anlamına gelir?
Yanıt: Fitne, insanları sıkıntıya sokmak, belalara düşürmek, felaketlere sürüklemektir. Hadis-i şerifte;
(Fitne uykudadır, uyandırana nalet olsun!) buyuruldu.
“Fitne çıkarana Tanrı nalet etsin!”
Sual: Bir Müslüman, insanları sıkıntıya sokacak, fitneye, karışıklığa sebep olacak işler yapabilir mi ve bu şekilde bir durum olursa, Müslüman iyi mi hareket etmelidir?
Yanıt: İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
“Fitnelerin yayılmış olduğu, fesatların çoğaldığı zamanlar, tövbe ve istiğfar zamanıdır. Kenara çekilmeli, fitnelere karışmamalıdır. Fitneler çoğalıyor. Her geçen gün yayılıyor. Peygamber efendimiz buyurdu ki; (Kıyamet yaklaştıkça, fitneler çoğalır. Gece başlarken karanlığın artması şeklinde olur. Sabah evinden mümin olarak çıkan oldukca kimse akşam kâfir olarak döner. Akşam mümin iken, gece safalarında imanları gider. Bu şekilde zamanlarda, evinde kapanmak fitneye karışmaktan hayırlıdır. Kenarda kalan, ileri atılandan hayırlıdır. O gün oklarınızı kırınız! Silahlarınızı, kılıçlarınızı bırakınız! Herkesi tatlı dil ile, güler yüzle karşılayınız! Evinizden çıkmayınız!)”
Müslümanlar bu nasihatlere uymalı, sapıkların, din cahillerinin isyana teşvik eden, fitneyi körükleyen zararı olan, uydurma kitaplarına aldanmamalıdır. Cihat, devletin, ordunun, düşmanlarla, sapıklarla harp etmesi anlamına gelir. Müslüman devlet olsun, kâfir devlet olsun, adil olsun, zalim olsun, kendi devletine isyan etmeye, yurttaş kanı dökmeye, birbirine saldırmaya cihat denmez, fitne, fesat çıkarmak denir. Peygamber efendimiz;
(Fitne çıkarana Tanrı nalet etsin!) buyurmuştur.
Müslümanlar devlete karşı isyan etmez, fitneye karışmaz, kanunlara karşı gelmez. Ehl-i sünnet âlimleri, siyasete karışmamış, yazıları, sözleri ile devlet adamlarına tembih vermişler, onlara hak ve hakkaniyet yolunu göstermişlerdir. Bazı bilgisiz din adamları, Ehl-i sünnet âlimlerinin yolundan ayrılarak, devlet işlerine karışmış, aslolan vazifeleri olan öğrenmek ve öğretmek saadetini dikkatsizlik ederek, kendilerine de, Müslümanlara da yararlı olamamışlardır.
Bir önceki yazımız olan Edep - Haya - İffet başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.