Sual: Sen ölüye işittiremezsin âyeti kanıt gösterilip, ölüye telkin vermenin bid’at olduğu söyleniyor. Telkin sünnet değil midir?
CEVAP
Telkin sünnettir. Sünnete bid’at demek, helale haram demek küfrü gerektirir. Muhaddislerden imam-ı Deylemi ve imam-ı İbni Asakir’in bildirdiği hadis-i şerif şu şekilde:
(Kardeşlerinizden biri ölüp de, toprakla örtülmesi tamamlanınca, biriniz kalkıp kabrin başlangıcında “Ey filan kadının oğlu filan” desin! Bundan dolayı o vefat eden kimse, “Bizi irşad et de Tanrı da sana rahmet etsin!” der. Fakat siz bunu duyamazsınız. Telkin veren kimse “Dünyadan çıkarken, Tanrı’ın birliğini, Muhammed aleyhisselamın Onun kulu ve Resulü bulunduğunu, Tanrı’ı Rab, İslamiyet’i din, Kur’anı İmam kabul ettiğini hatırla!” desin! Bundan dolayı münker ve nekir meleklerinden biri diğerine “Gel bunun yanından çıkalım. Bundan dolayı Hücceti kendisine telkin edilen kimsenin yanında durmamıza lüzum yok” der. [Oradaki] bir zat (Ya Resulallah annesin adını bilmezsek ne yapsak?) diye sual etti. Peygamber efendimiz (Ey Havva’nın oğlu filan dersiniz) buyurdu. (Ramuz)
İmam-ı Gazali hazretleri İhya’da, (Sad bin Abdullah, can çekişen Ebu Ümamenin ziyaretine gittim. “Ben ölünce Resulullahın emrettiği benzer biçimde [telkin verip] beni defnedin diyerek Resul-i ekremin telkin şeklini bildirmiştir) diye nakledip, yukarıdaki hadis-i şerifi bildiriyor. (c.4)
Fıkhi hükümlerden bazıları:
Kabirdeki meyyite telkin vermek meşrudur. (Cevhere)
Ölüye, definden sonrasında telkin vermek sünnettir. (Nur-ül yakin fi mebhas-it telkin)
Resulullah, definden sonrasında telkin vermeyi emretti. Kendisi de telkin verdi. (Cila-ül-kulub)
İmam-ı Saffer hazretleri, “Ölü kabre konunca, ruhu ve aklı geri gelir. Kendisine verilen telkini anlamış olur. Telkin meşrudur” buyuruyor. İnaye sahibi “Hocam Kadıhan’dan işittim ki, imam-ı Merginani telkin verirdi ve telkini bizlere vasiyet ederdi” buyurmuştur. (Mevkuffat)
Merakıl-felah ve Tahtavi haşiyesi’nin tercümesi olan Nimet-i İslam kitabında telkinin iyi mi verileceği anlatıldıktan sonrasında deniyor ki:
1- Telkin meşrudur. Bu Ehl-i sünnetin kavlidir, (Mevtanıza telkin edin) hadisine göredir.
2- Definden sonrasında telkin olunmaz. Bu söz, mutezilenin görüşüdür.
3- Meyyite telkin ne emredilir, ne de nehyedilir.
Redd-ül Muhtar ve Birgivi vasiyetnamesi’nde de, telkinin meşru olduğu ve yapılış şekli yazılı.
Aydınlatma-ül kulub, Mugnil muhtac, İanet-üt-talibin, Tuhfe-ül-habib, Tuhfet-ül-muhtaç benzer biçimde Şafii kitaplarında da telkinin sünnet olduğu bildirilmektedir. Bid’at ehline vesika olması bakımından İbni Teymiye’yi öven ve ölünün işitmediğini söyleyen Alusi bile Galiyye-tül-mevaız kitabında Peygamber efendimizin telkin verdiğini ve telkin vermeyi emrettiğini bildirmektedir.
Görüldüğü benzer biçimde telkin meşrudur. Abduhçuların, İbni Teymiyecilerin bid’at demelerinin asla kıymeti yoktur.
İşittirmek kabul ettirmek anlama gelir
Vehhabiler, ruhun ölmediğini söyledikleri halde, Resulullah da ölüdür, işitmez, şefaat ya resulallah diyen kâfir olur diyorlar. Mecazı bilmiyorlar. Bu konudaki birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Harpte öldürülenleri siz değil, Tanrı öldürdü. Attığın süre da, sen değil, Tanrı attı.) (Enfal 17) Birileri, ötekileri öldürüyor, Tanrı, ben öldürdüm diyor, Resulullah atıyor, sen atmadın ben attım buyuruyor.
Aşağıda da kabirdekilere sen değil, ben işittiririm buyuruyor.
(Kâfirler, sağır, dilsiz, kör oldukları için doğru yola gelmezler.) [Bekara 18],
(Kâfirler sağır, dilsiz ve kör oldukları için, akledemezler, düşünemezler.) [Bakara 171] Şu demek oluyor ki hakkı işitmedikleri için sağır, hakikatı söylemedikleri için dilsiz, gerçeği görmedikleri için kör, denilerek hidayete kavuşmadıkları bildirilmiştir. Buradaki işitmek, kabul etmek anlama gelir. (Beydavi)
(Bu dünyada kör olan, ahirette de kördür.) [İsra 72] (Bu âyette de yaşayan ve ölen kâfirlere kör deniyor. Yoksa dünyadaki körler ahirette kör olmayacaktır.
(Sağırlara işittiremezsin. Körleri ve sapıkları doğru yola eriştiremezsin.) [Zuhruf 40] Bu âyette işittiremezsin demek, sen hakkı kabul ettiremezsin anlama gelir. Kabirlerdekilere işittiremezsin demek de, inatçı kâfirlere işittiremezsin, kısaca hakkı kabul ettiremezsin anlama gelir. (Beydavi)
(Körle gören [kâfir ile mümin] karanlıkla aydınlık [Bâtıl ile hak], gölge ile sıcak [Cennetle Cehennem] bir olmaz. Dirilerle ölüler de bir olmaz. Elbet Tanrı, dilediğine işittirir. Sen kabirdekilere [inatçı kâfirlere] işittiremezsin, sen bir tek bir uyarıcısın.) [Fatır 19-22 Celaleyn, Beydavi] Bu âyette, kâfire kör, mümine gören, Cennete gölge deniyor. Resulullah kabirdekilere ne söyleyecek de işittirecek? Hâşâ bu abes, boş söz olmaz mı? Kabirdekileri niye hidayete kavuşturmaya uğraşsın ki? Derhal âyetin devamında, (Sen bir tek bir uyarıcısın), kısaca vazifen kâfirleri hidayete kavuşturmak değil, bir tek tebliğdir buyuruluyor. Demek ki kabirdekilerden maksat, yaşayan inatçı kâfirlerdir. (Beydavi)
(Kâfirlerin gözleri değil, göğüslerindeki kalbleri kördür.) [Hac 46] Cenab-ı Hak burada kâfirlerin gözleri değil, basiretlerinin kör bulunduğunu açıkça bildiriyor. Şu demek oluyor ki diğeri âyetleri de açıklamış oluyor. Yukarıdaki âyetlerde bir tek onlar kör, sağır ve dilsiz diye geçiyordu. Bu âyette ise kör demek, maddi gözün olmadığı, kalblerinin kör olduğu kısaca kâfir oldukları bildiriliyor. O halde kör denilince baş gözü anlaşılmadığı benzer biçimde, ölü yada kabirdekiler denilince de, mezardaki ölü anlaşılmamalıdır.
(Sen, ölülere işittiremezsin; arkalarını dönerek giden sağırlara da daveti duyuramazsın. Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola getiremezsin; sadece âyetlerimize inananlara duyurabilirsin.) [Neml 80, 81 Rum 52 53] Burada diri olup, gözü kulağı ve beyni olan kâfirler ölüye benzetiliyor, (Ölüleri [kâfirleri] imana kavuşturamazsın) deniyor. (Ölülere, sağırlara işittiremezsin) ifadesinden sonrasında, (Sen sadece âyetlerimize inanç edeceklere işittirebilirsin) buyuruluyor. Kâfirlerin işitmeyeceği, kısaca hakkı kabul etmeyeceği, sadece inanç edeceklerin işitecekleri, kısaca kabul edecekleri açıkça bildirilmektedir. Eğer hakikaten kabirdekilerden maksat ölü olsa idi, ölü de işitmeseydi inanç edenlere işittirebilirsin ifadesi yersiz ve yanlış olurdu ve kâfir ölü işitmez, mümin ölü işitir anlamı çıkardı. Oysa Buhari’deki hadis-i şerifte kâfir ölü de işitir buyuruluyor.
Not: (Ruh ölmez, ölü işitir) hususunda geniş informasyon için Vehhabilik maddesine bakınız.
Telkin sünnettir
Sual: Meyyite [ölüye] telkin verilmesi yanlış değil mi? Birincisi ölü işitmez. İkincisi, işitse bile, kâfir olarak öldüyse telkinin ona ne faydası olur ki?
CEVAP
Telkin sünnettir. (Cevhere)
Telkin kâfir ölüye değil müslüman ölüye yapılır.
Ek olarak, Müslüman ölünün değil, kâfir ölünün de işittiği hadis-i şerifle sabittir. (Buhari)
Adam için telkin örneği:
Falan oğlu filan, Tanrı’ın selamı üstüne olsun. (3 kez)
(Ondan başka her şey yok olacaktır. Mülk Onun, yargı Onundur. Ona döndürüleceksiniz.) [Kasas 88]
O halde bil ki, bu, senin dünya konaklarının sonuncusu, ahiret konaklarınınsa ilkidir. Gene bil ki, bu alçak dünya yurdundan çıktın. Sonsuz olan ahiret yurduna ulaştın. Aldanma yurdundan çıktın, luk ve ferahlık yurduna ulaştın. Bu fani dünyadan çıktın, ebedî âleme ulaştın. Gene bil ki, şimdi şu an sana refîk, şefkatli, yüzleri siyah, gözleri mavi iki melek gelecek. Biri Münker, diğeri Nekir’dir. Onlardan korkma! Mahzun olma; zira onlar, Rahman olan Allahü teâlâ tarafınca işyar iki kuldur. Sana sual merak ederler ve derler ki: Rabbin kim, peygamberin kim, dinin ne, imamın ne, kıblen nedir, arkadaşların kimlerdir? Açık bir üslupla, o iki meleğe şu şekilde yanıt ver: Rabbim Allahü teâlâdır, Peygamberim Muhammed aleyhisselamdır, dinim İslam’dır, imamım Kur’an-ı kerimdir. Kıblem Kabe-i şeriftir. Dostlarım müminlerdir. Gene bil ki, ölüm hak, mezar hak, Münker ve Nekir’in suali haktır. Haşır hak, neşir hak, hesap hak, mizan hak, sırat hak, müminler için Aden hak, kâfirler için Cehennem haktır.
(Biz sizi topraktan yarattık. Gene sizi oraya döndüreceğiz ve bir kez daha sizi ondan çıkaracağız.) [Taha 55]
Hani sen dünyadayken Allahü teâlâdan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın onun resulü olduğuna şehadet etmiştin, işte o ahdini hatırla!
Tanrı’ım, bu ölüyü, bu yanıt üstüne durağan(durgun) kıl. Ona hakikatı söylet!
Tanrı’ım, eğer o iyi bir kimseyse, iyiliğini artır. Fena bir kimseyse, onu affeyle, ona acıma eyle, onu muaheze etme!
Âmin, velhamdülillahi rabbil âlemin… (3 kez)
Telkinin orijinali:
=========================================
اَلتَّلْقِينُ لِلْمَيِّتِ
عَلَيْكَ سَلاَمُ اللهِ يَا عَبْدَ اللهِ ابْنَ عَبْدِ اللهِ (3 دفعه) كُلُّ شَئٍ هَالِكٌ اِلاَّ وَجْهَهُ، لَهُ اْلمُلْكُ وَ لَهُ اْلحُكْمُ وَ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ. فَاعْلَمْ بِاَنَّ هَذَا آخِرُ مَنْزِلِكَ مِنْ مَنَازِلِ الدُّنْيَا وَ اَوَّلُ مَنْزِلِكَ مِنْ مَنَازِلِ اْلآخِرَةِ. وَ اعْلَمْ بِاَنَّكَ خَرَجْتَ مِنْ دَارِ الدُّنْيَا الدَّنِيَّةِ وَ وَصَلْتَ اِلَى دَارِ اْلعُقْبَى اْلاَبَدِيَّةِ. خَرَجْتَ مِنْ دَارِ اْلغُرُورِ وَ وَصَلْتَ اِلَى دَارِ السُّرُورِ. خَرَجْتَ مِنْ دَارِ اْلفَنَاءِ وَ وَصَلْتَ اِلَى دَارِ اْلبَقَاءِ. وَ اعْلَمْ بِاَنَّ اْلآنَ اْلآنَ قَدْ يَنْزِلُ بِكَ اْلمَلَكَانِ الرَّفِيقَانِ الشَّفِيقَانِ اْلاَسْوَدَانِ اْلوَجْهَانِ وَ اْلاَزْرَقَانِ اْلعَيْنَانِ، اَحَدُهُمَا مُنْكَرٌ وَ آخَرُهُمَا نَكِيرٌ لاَ تَخَفْ عَنْهُمَا وَ لاَ تَحْزَنْ فَاِنَّهُمَا عَبْدَانِ مَأْمُورَانِ مِنْ قِبَلِ الرَّحْمَنِ، سَائِلاَنِ عَنْكَ قَائِلاَنِ لَكَ: مَنْ رَبُّكَ وَ مَنْ نَبِيُّكَ وَ مَا دِينُكَ وَ مَا اِمَامُكَ وَ مَا قِبْلَتُكَ وَ مَنْ اِخْوَانُكَ وَ مَنْ اَخَوَاتُكَ فَقُلْ فِي جَوَابِهِمَا بِلَفْظٍ فَصِيحٍ وَ لِسَانٍ صَرِيحٍ: اَللهُ رَبِّى وَ مُحَمَّدٌ نَبِيِّي، وَ اْلاِسْلاَمُ دِينِي وَ اْلقُرْآنُ اِمَامِي وَ اْلكَعْبَةُ قِبْلَتِي وَ اْلمُؤْمِنُونَ اِخْوَانِي وَ اْلمُؤْمِنَاتُ اَخَوَاتِي. فَاعْلَمْ بِاَنَّ اْلمَوْتَ حَقٌّ وَ اْلقَبْرَ حَقٌّ وَ سُؤَالَ اْلمُنْكَرِ وَ النَّكِيرِ حَقٌّ وَ اْلحَشْرَ حَقٌّ وَ النَّشْرَ حَقٌّ وَ اْلحِسَابَ حَقٌّ وَ اْلمِيزَانَ حَقٌّ وَ الصِِّرَاطَ حَقٌّ وَ اْلجَنَّةَ لِلْمُؤْمِنيِنَ حَقٌّ وَ النَّارَ لِلْكَافِرِينَ حَقٌّ. مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَ فِيهَا نُعِيدُكُمْ وَ مِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً اُخْرَى. اُذْكُرِ اْلعَهْدَ الَّذِى كُنْتَ عَلَيْهِ فِى دَارِ الدُّنْيَا الدَّنِيَّةِ وَ هُوَ شَهَادَةُ اَنْ لاَ اِلَهَ اِلاَّ اللهُ وَ اَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللهِ. اَللَّهُمَّ ثَبِّتْهُ عَلَى اْلجَوَابِ وَ اَنْطِقْهُ بِالصِّدْقِ وَ الصَّوَابِ [اَللَّهُمَّ اِنْ كَانَ مُحْسِنًا فَزِدْ فِي اِحْسَانِهِ وَ اِنْ كَانَ مُسِيئًا فَاغْفِرْ لَهُ وَ ارْحَمْهُ وَ تَجَاوَزْ عَنْهُ]
«3 دفعه» آمِينَ. وَ اْلحَمْدُ للهِ رَبِّ اْلعَالَمِينَ.
=========================================
Ölüye telkin vermek sünnettir
Sual: Ölen bir kimse, kabre konup defnedildikten sonrasında, kabrin başlangıcında ölüye telkin vermenin dinimizde yeri var mıdır?
Yanıt: Ölen bir kimse, defnedildikten sonrasında, kabre ve kıbleye karşı ayakta durarak telkin vermek sünnettir. Mecmâ’ul-enhürde diyor ki:
“Öldükten sonrasında telkin verilir. Bundan dolayı, ruhu ve aklı geri verilir ve meydana getirilen telkini anlamış olur. Şafii mezhebinde de böyledir.”
Kabirdeki meyyite telkin yapmanın meşru olduğu Cevherede yazılıdır. Nûr-ul yakîn fî mebhas-it telkîn kitabında, telkinin sünnet olduğu çeşitli deliller ile kanıtlama edilmektedir. Cilâ-ül-kulûb ve Gâliyyede deniyor ki:
“Resûlullah aleyhissalâtü vesselâm, definden sonrasında telkin vermeyi buyruk eyledi. Kendisi de telkin verdi.”
Kâdî-zâdenin Birgivî vasıyyetnâmesi şerhinde, telkinin iyi mi verileceği uzun yazılıdır.