CEVAP
Baştan sapıtınca, raydan çıkınca, raya girmek kolay olmaz. (Tanrı ne diyor?) diyerek meal okuyup yargı çıkarmak oldukca zararlıdır. (Hayır, ben yargı çıkarmak için değil de Kur’an’da ne var diye okuyorum) demek de yanlıştır. İnsan okuduğunun tesirinde kalır. Çeviri edenin fikrine tutsak olur. Kendi çeviri ediyorsa, kendi fikrinin esiri olur. Osmanlılar bunu bilmiş olduğu için, asla meal yazmamışlardır. Müslümanlar Kur’an-ı kerimde neler bulunduğunu âlimlerin ilmihâl kitaplarından öğrenmişlerdir. Osmanlıdan sonrasında gayrimüslimler, masonlar, bu işe önayak olmuş, sonrasında mezhepsizler meal yazmaya başlamış ve oldukca kimsenin sapıtmasına sebep olmuşlardır. Meal okumak, yüzme bilmeyenin, kendisini denize atması benzer biçimde tehlikelidir. Meal okuyup yargı çıkarmak, rüzgâr ekip fırtına biçmeye benzer. Buna üç örnek verelim:
1- Rahmetli Molla Sadreddin, çocuklarına, (Dini aslından, Kur’an’dan öğrenin) diye tembih ederdi. Oğlu Ondokuzcu oldu, (Kur’an’dan başka şeyi kabul etmem) demeye başladı. Babası (Oğlum mürted oldu) diye dizlerini dövdüyse de, yarar vermedi.
2- Reformist Fazlurrahman’ın oğlu Hristiyanlığa geçip papaz olunca, babası tepki gösterip niye Hristiyan bulunduğunu sorar. Oğlu da, (Baba, Hristiyanların da Cennete gideceğini söyleyen sen değil miydin? İftihar edeceğin yere, tepki göstermeye ne hakkın var?) diyerek babasını susturur.
3- Gene bir yazar, Kur’andan kendi anladığına uyarak, (Hristiyanların mazlumları Cennete gidecek) dedi. Onun da evlatları ve ona tâbi olanların bir çok, (Hristiyanların hepsi mazlum) diyerek kiliseye gitmeye, âyinlere katılmaya, papazların da takva sahibi olduklarını anlatmaya başlamışlar, haç çıkarmışlar, vaftiz olmuşlardır.
Bu acı örnekler gösteriyor ki, dinden ödün vermeye gelmiyor, elini veren kolunu alamıyor, dinini yıkmış oluyor.