(Dilediğimizi hidayete kavuşturur, dilediğimizi de sapıklıkta bırakırız) âyetini okuyunca sanki bizlere ibadeti işleten de, günaha sokan da Tanrı olduğu anlaşılıyor. Böylece Cebriyye denilen sapık fırkanın görüşü ortaya çıkıyor. (İman edip salih amel işleyenler) âyetini okuyunca amelin imanın bir parçası olduğu, amelsiz imanın yarar vermeyeceği, günah işleyenin kâfir olacağı anlaşılıyor. Böylece sapık fırkalardan Mutezile fırkasının görüşü benimsenmiş oluyor. Bir âyetten (Yaşam kısalmaz ve uzamaz) mânası çıkarken, başka bir âyette ömürlerin kısaldığı yazılıdır. Hadisleri okuyorum ömrü uzatan ve kısaltan amellerin bulunmuş olduğu bildiriliyor. Çıkmaz içindeyim. Ehl-i sünnetten ayrılıp sapıtacağım diye oldukca korkuyorum. (Kur’anı kendi görüşüne nazaran açıklayan kâfir olur) hadisini düşündükçe, korkum bir kat daha artıyor. Kur’an okumaktan vaz mı geçeyim?
CEVAP
Hayır, Kur’an-ı kerimi okuyunca yanlış idrak etmek günah değildir. Anlaşılan yanlış mânaya inanmak günahtır. Kelimelerin, cümlelerin Türkçesini anlamanın mahzuru olmaz. Âyetlere kendi görüşüne nazaran mâna vermek, yargı çıkarmak yanlış olur. Birkaç örnek verelim:
Fâtiha sûresindeki (İyyâke neste’în) ifadesini Türkçe olarak, (Yalnız senden yardım isteriz) şeklinde anlamanın mahzuru olmaz, fakat âyet-i kerimeye kendi görüşüne nazaran mâna vermek mahzurlu olur. Sözgelişi (Tanrı’tan başkasından bir şey istemek, bu âyete nazaran şirktir) diye mâna vermek, kendi görüşüne nazaran tefsir etmek olur. Bu yüzden Kur’ana kendi görüşüne nazaran mâna verip kâfir olan oldukca kimse olmuştur. 72 sapık fırka da, yanlış mâna verdikleri için bid’at ehli olup Cehenneme girecekleri hadis-i şerifle bildirilmiştir.
Boğulmakta olan biri, (İmdat, ben ölüyorum, bana yardım edin!) dese, bu zihniyete nazaran şirke düşmüş olur. (Şu yükümü sırtıma koymama yardım et!) diyen ihtiyara, (Sen Tanrı’tan başkasından yardım istedin, şirke girdin) demek, kendi görüşüne nazaran mâna vermek olur.
(Yâ Resulallah bizlere şefaat et!) diyen Müslümana, (Sen Tanrı’tan başkasından yardım istedin, şirke girdin) demek, kendi görüşüne nazaran mâna vermek olur.
Bir peygamberin yada evliya bir zatın türbesine giderek, (Bana imdat eyle!) diyene, (Sen şirke girdin) demek, kendi görüşüne nazaran mâna vermek olur.
(Ben yılandan, fareden korkarım) veya (Ben Tanrı’tan korkmayandan korkarım) diyene, (Başkalarından değil yalnız benden korkun!), (Yalnız Tanrı’tan korkun!) mealindeki âyet-i kerimeleri okuyup, (Sen Tanrı’tan başkasından korktuğun için şirke girdin) demek, kendi görüşüne nazaran mâna vermek olur.
(Peygamberler, âlimler, şehidler şefaat eder) hadis-i şerifini bildiren hiç kimseye, (Tanrı’ın izni olmadan kim şefaat edebilir) mealindeki âyet-i kerimeyi okuyup (Kimse şefaat edemez, sen şirke girdin) demek de, kendi görüşüne nazaran mâna vermek olur.
Âyet-i kerimeleri okuyup, anlamını bilse bile, (Bu âyete Resulullah ne mâna verdi, âlimlerimiz iyi mi tefsir ettiler bilmiyorum) demek yada biliyorsa, (Bu âyette bildirilen mâna şudur) demenin mahzuru olmaz. Kendi anladığına nazaran söylemek mahzurludur. Kendi görüşüne nazaran açıklamak, Peygamber efendimizin bildirdiği şeklinde, sövgü olur. Meal okumak da, işte bunun için uygun değildir. Meal okuyan, Allahü teâlânın o âyet-i kerimedeki muradını değil; o meali yazanın, kendi düşüncesine, sınırı olan bilgisine ve anlayışına nazaran verdiği mânayı okumuş olur. Hele meal yazarı bid’at ehliyse, okuyup inananın küfre girmemesi imkânsızdır.
Kur’an tercümelerinden, günümüzde tefsir diye yazılan kitaplardan ve hadis kitaplarından dini öğrenmek asla mümkün olmaz, üstelik insan sapıtır, Ehl-i sünnetten ayrılır da haberi bile olmaz. Her Müslüman Ehl-i sünnet âlimlerinin kelam, fıkıh ve terbiye kitaplarını okuyarak dinini öğrenmelidir. (Kur’an yolu), (Hadislerin ışığında) şeklinde kitaplar, dinimizi içeriden yıkmak için hazırlanmış tuzaklardır. Binlerce Ehl-i sünnet âlimlerinin kitapları dururken bu şekilde türedilerin kitaplarını okumak oldukca zararlıdır.
Ana dili Arapça olan Mısırlı ve Suriyeli birçok yazar da, kendi yanlış anlayışına din diyerek sapıklıktan sapıklığa yuvarlanmıştır. Dinimizi öğrenmek için yalnız dil bilmek kafi olsaydı, Mısır’ın ve Suriye’nin tamamının Ehl-i sünnet olması gerekirdi. Bu ülkelerde birçok mezhepsizin yetiştiği malumdur. 72 sapık fırka da, Kur’an-ı kerime yanlış mâna verdikleri için Ehl-i sünnetten ayrılmışlardır. Bunların içinde küfre düşenler çoktur. Bu sapık fırkaların âlim olan liderleri, Kur’an-ı kerimi anlayamayıp, yanlış hükümler çıkarmak suretiyle sapıttığına nazaran, bizim gibilerin Kur’ana mâna vermesi yada Kur’an tercümesi okuması elbet oldukca zararlıdır.
Kur’an-ı kerimi yorumlamak
Sual: (Kur’an-ı kerimi, kendi görüşüne, anlayışına nazaran tefsir eden kâfir olur) hadisini okuyunca oldukca korktum. Ben Arapçayı iyi biliyorum. Okuduğum âyetlerin tercümelerini anlayıp söylesem sövgü mü olur?
CEVAP
Âyetin tercümesini anlayıp söylemek sövgü olmaz, yetkisi olmadığı hâlde, o âyetten yargı çıkarmak yanlış olur. İki hadis-i şerif:
(Kur’an’ı kendi görüşüyle açıklayan, verdiği mânâ doğru olsa bile, muhakkak hata etmiştir.) [Nesaî]
(Kur’an’a ehliyeti olmadan mânâ veren, Cehennemde azap görecektir.) [Tirmizî]
Bu mevzuda birkaç örnek verelim:
1- Kevser sûresini okuyup, (Bu âyette “Kurban kes!” buyuruluyor) demek sövgü olmaz, fakat (Kurban kes demekten maksat şudur) diyerek kendi görüşünü bir yargı olarak bildirmek yanlış olur. Sözgelişi, (Bu âyette Tanrı, yoksul varlıklı her insanın kurban kesmesini farz kılmıştır) derse, yetkisi olmadan yargı çıkarmış olur.
2- (Fâtiha sûresindeki “Yalnız senden yardım isteriz” âyeti gösteriyor ki, ölü diri herkesten yardım istemek küfürdür) demek, kendi görüşüne nazaran tefsir etmek olur. (Bu âyete nazaran, diriden değil, ölüden yardım isteyen de kâfirdir) demek de, gene kendi görüşüne nazaran tefsir etmek olur.
Boğulmakta olan biri, (İmdat, ben ölüyorum, bana yardım edin!) dese, (Boğulan kimsenin Tanrı’tan başkasından yardım istemesi şirktir) demek âyeti kendi görüşüne nazaran yorumlamak olur.
(Şu yükümü sırtıma koymama yardım et!) diyen ihtiyara, (Sen Tanrı’tan başkasından yardım istedin, şirke girdin) demek de, kendi görüşüne nazaran tefsir olur.
(Yâ Resulallah bizlere şefaat et!) diye Resulullah’tan yardım isteyen Müslümana, (Sen Tanrı’tan başkasından yardım istedin, şirke girdin) demek, kendi görüşüne nazaran yorumlamak olur.
Vehhâbîlerin, bu şekilde yorumları çoktur. İslam âlimleri, onun için Vehhâbîlerin kâfir olduklarını delilleriyle açıklamışlardır.
3- Kur’an-ı kerimde, (İnsanlardan korkmayın, yalnız benden korkun! Yalnız Tanrı’tan korkun!) şeklinde âyetler var. (Ben yılandan, fareden, hırsızdan korkarım, ben Tanrı’tan korkmayan hainlerden, ajanlardan korkarım) diyene, (Sen Tanrı’tan başkasından korktuğun için şirke girdin) demek, âyetlerden kendi görüşüne nazaran yargı çıkarmak olur.
4- Kur’an-ı kerimde, (Yalnız Tanrı’a güvenin!) buyuruluyor. Salih bir doktora muayene olsak, ilaç verse, ona güvensek, (Sen doktora güvendin, Tanrı’tan başkasına güvendiğin için şirke girdin) demek, âyeti kendi görüşüne nazaran yorumlamak olur.
Kazlıçeşme’den Üsküdar’a giden Marmaray’a binsek, (Bu tren bizi, Üsküdar’a götürür) diye güvensek, (Sen Tanrı’tan başkasına güvendiğin için şirke girdin) demek, âyeti kendi görüşüne nazaran tefsir olur.
Peygamber efendimizin, İmam-ı a’zamın yada öteki âlimlerin sözlerine güvensek, (Sen Tanrı’tan başkasına güvendiğin için şirke girdin) demek, âyeti kendi görüşüne nazaran tefsir etmek olur.
5- Kur’an-ı kerimde, (Tanrı, dilediğini saptırır) buyuruluyor. (Bizi saptıran Tanrı’tır. Bizim günahımız yoktur) demek, âyeti kendi görüşüne nazaran yorumlamak olur.
Yetkili İslam âlimleri, bu âyeti, (Kendi iradesini kullanarak, sapmak isteyenin sapmasını Tanrı da dilerse onu saptırır) diye açıklamışlardır.
Asla tefsire, yoruma gitmeden, yargı çıkarmadan âyetleri anlamanın mahzuru yoktur.