CEVAP
Kur’an-ı kerimde manası açık olan âyetlere Muhkem âyetler, manası açık olmayan, tefsire, izaha muhtaç olanlara Müteşabih âyetler adı verilir. Müteşabih olanlara açık manalarını vermek akla ve dine uygun eğer olmazsa, uygun mana vermek, şu demek oluyor ki Tevil etmek gerekir. Açık manalarını vermek günah olur.
Âyetler benzer biçimde hadis-i şerifler de, muhkem ve müteşabih diye ikiye ayrılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kur’anda yedi şey bildirilir: Yasak, buyruk, helal, haram, muhkem, müteşabih ve misaller. Helali helal, haramı haram bilin, emredilenleri yapın! Yasak edilenlerden sakının! Örnek ve öykü olanlardan öğrenek alın! Muhkem olanlara uyun! Müteşabih olanlara emin olun!) [Hakim]
(Gece seher vakti, Allahü teâlâ dünya semasına iner), (Resulullah, Tanrı gökte diyen cariyeyi onaylama etmiştir) hadis-i şerifleri müteşabihtir. Mücessime ve Müşebbih fırkaları, (Tanrı cisim gibidir. Arş üstünde oturur, iner, yürür) benzer biçimde şeylere inandıkları için kâfirdir. (Tatarhaniye, Milel ve Nihal)
[Mısır, Şam, Kudüs kadılıkları da yapmış olan Şafii fıkıh ve hadis âlimlerinden Muhammed ibni Cemaanin (Erreddü-alel-müşebbihi fi-kavlihi teâlâ Errahmanü alel Arş-isteva) kitabı bu konuda çok güzeldir.]
Mevlana Halid Bağdadi hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın yönü, karşıda bulunması yoktur, madde, cisim değildir. Sayılı değildir. Ölçülmez. Onda değişim olmaz. Mekanlı değildir. Bir yerde değildir. Zamanlı değildir. Öncesi, sonrası, önü arkası, altı üstü, sağı solu yoktur. Bunun için, insan düşüncesi, insan bilgisi, insan aklı, Onun hiçbir şeyini anlayamaz. Onun iyi mi görüleceğini de kavrayamaz. El, ayak, yön, yer ve bunlar benzer biçimde, Tanrı için caiz olmayan kelimelerin, âyet ve hadislerde bulunması, bizim anladığımız ve bildiğimiz, bugün kullanılan manalarda değildir. Bu şekilde âyet ve hadislere Müteşabihat denir. Bunlar, kısa yada uzun olarak, Tevil olunur. Şu demek oluyor ki, Tanrı’a yakışacak başka mana verilir. Sözgelişi, (Tanrı’ın eli, onların ellerinin üstündedir) ve (Arş’ın üstüne istiva eden Tanrı, nerede olursanız olun, sizinle beraberdir) mealindeki âyetler için, burada ne murat edilmişse, öylece inandım demeli. Tanrı’ın bilimsel, bizim ilmimize, benzemez. Onun eli de, elimiz benzer biçimde değildir, istivası da bizim istivamıza benzemez, birlikte olması bizim birlikte olmamıza benzemez demelidir. (İtikadname)
Selefiyeciler, bu âyetin birlikte olma kısmını tevil ediyorlar da, istiva kısmını tevil etmiyorlar. Tevil etmeyince ikincisindeki tuhaflığı görüyorlar da, birincisindekini göremiyorlar. Birçok âyette, (Onlar kördür) buyuruluyor. Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerifler Kureyş lügatı ve lehcesi iledir. Kelimelere, 1400 yıl ilkin, Hicaz’da kullanılan manaları vermek gerekir. Zaman içinde değişip, bugün kullanılan manaları vermek yanlış olur.
Zıllullah için, Tanrı’ın gölgesi diyorlar. Âlimler, zıl [gölge] kelimesine himaye, koruma benzer biçimde manalar vermiştir. Sözgelişi, (Ali, Veli’nin gölgesinde geçiniyor) denince, Ali’nin Veli’nin himayesinde olduğu anlaşılır.
(Tanrı, gölgesinden [himayesinden] başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamette, yedi derslik insanı kendi gölgesinde gölgelendirir.) [Buhari],
(Sultan, yeryüzünde Tanrı’ın gölgesidir.) [Taberani]
mealindeki hadislerde geçen gölge himaye anlama gelir. Sultan, Tanrı’ın gölgesidir demek, (Sultan Tanrı’ın emirlerini uygulamak yetkisine haiz) anlama gelir. (Din, kılıçların gölgesi altındadır) hadis-i şerifi ise, (Din, devletin himayesi ile yayılır) anlama gelir. Iyi mi ki, Beytullah [Allah’ın evi] kelimesini, hâşâ Tanrı’ın barındığı ev olarak anlamıyorsak, gölge, el, yüz, istiva benzer biçimde kelimeleri de bu şekilde idrak etmek gerekir.
Mülk Tanrı’ın elindedir
Sual: Tanrı’ın da insan benzer biçimde el, yüz ve aynı uzuvlarının bulunduğunu söyleyen bir dost, (Mülk sûresinin ilk âyetinde Tanrı’ın eli olduğu bildiriliyor) dedi. Biz, Tanrı hiçbir varlığa benzemez olarak biliyorduk. Kur’anda (Tanrı’ın eli vardır) deniyor mu?
CEVAP
Hayır, hiçbir âyette, Tanrı’ın eli, yüzü var yada başka bir uzvu var denmiyor. Mülk sûresinin ilk âyetinde, (Mülk Tanrı’ın elindedir) buyuruluyor. Bu bir deyimdir. (Mülkün sahibi de, tasarrufu da Tanrı’a aittir) anlama gelir. El ile asla alakası yoktur. İmam-ı Gazalî hazretleri buyuruyor ki:
Filan belde filan valinin elindedir denilince, asla kimse o beldenin valinin avucunun içinde bulunduğunu anlamaz. Şu sebeple bir belde, elin içine alınmaz. O hâlde burada, istiare vardır. Valinin eli kesik bile olsa, gene aynı ifade kullanılır. (İlcam-ül Avam)
(Falanca dünyayı parmağıyla döndürür) demek de böyledir, parmakla ilgisi yoktur. (Her şey Tanrı’ın elinde) demek de böyledir. Şu demek oluyor ki her şey Onun kudreti altındadır. Kur’an-ı kerimde geçen öteki, el, yüz benzer biçimde ifadeler hep deyimdir, hakiki manâda değildir. (Tanrı’ın eli vardır) diyenler, (Müşebbihe) ve (Mücessime) denilen sapık fırkaların mensuplarıdır.
Bir önceki yazımız olan Yalnız Kur’an diyen yalancılar başlıklı makalemizde diyen ve yalanc hakkında bilgiler verilmektedir.