Sual: Kur’an-ı kerimi idrak etmek için ne yapmalıyız?
CEVAP
Kur’an-ı kerimin hakiki manasını idrak etmek isteyen bir kimse, din âlimlerinin kelam ve fıkıh ve terbiye kitaplarını okumalı. Bu kitapların hepsi, Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmıştır. Kur’an tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru mana veremez. Okuyanları, bu tarz şeyleri yazanların düşüncelerine ve maksatlarına tutsak edip, dinden ayrılmalarına sebep olur.
Kur’an-ı kerim hiçbir dile çeviri edilemez. Herhangi bir şiirin bile, tam tercümesine olanak yoktur. Sadece izah edilebilir. Kur’an-ı kerimin manası tercümeden anlaşılmaz. Bir âyetin manasını idrak etmek demek, Allahü teâlânın, bu âyette ne demek istediğini idrak etmek anlamına gelir. Bu âyetin herhangi bir tercümesini okuyan, murad-ı ilahiyi öğrenemez. Çeviri edenin anlamış bulunduğunu öğrenir. Hiçbir Kur’an tercümesinden din öğrenilemez. Dinini öğrenmesi için bir kimsenin eline, en uygun tercümeyi vermek, okyanus ortasında bulunan insana bir tahta parçası vermekten daha kötüdür. Şundan dolayı bu tahta parçası ile insan sahile çıkabilir, çıkamazsa ölür ve imanlı ise Cennete gider. Fakat tercümeden din öğrenmeye teşebbüs eden, imanını kaybedebilir. Ya da denizde yüzenleri görüp de, (Yüzmek kolay, hepimiz yüzebilir) sanarak yüzme bilmeyen bir genci, okyanusun ortasına atmak, Kur’ana mana vermek yanında oldukça hafifçe kalır. Şundan dolayı yüzme bilmeyen boğulur; fakat Kur’an-ı kerime yanlış mana veren, küfre düşüp Cehenneme gider.
Aslına bakarsanız, bizim gibilerin, dini öğrenmek için, tefsir ve hadis okuması uygun değildir. Şundan dolayı Kur’an ve hadisi yanlış idrak etmek yada kuşku etmek imanı giderir. Bu inceliği iyi bilmiş olduğu için, Hazret-i Ebu Bekir, (Kur’anı kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler) buyurdu. (Şir’a)
Saygın tefsir kitaplarını da anlayabilmek için, yirmi ana bilimsel, iyi öğrenmek gerekir. Tefsir ilmini bilmeyenin hadis ve tefsir okumaya kalkışması, mide hastasının, kuvvetlenmek için, baklava, börek yemesine benzer. Oysa, bu hastanın, ilkin perhiz yapması, sonrasında, güçlü yemesi gerekir. Ana ilimleri okumayan, din öğrenmek için, Kur’an tercümesi, tefsir, hadis okumaya kalkışırsa, bu tarz şeyleri yanlış anlayarak, dini, imanı da kaybeder. Saygın tefsirler bile, ehlinden başkasına zararı dokunan olur.
Kur’an-ı kerimi idrak etmek için Resulullahın açıklamalarını bilmek gerekir. Sünneti de idrak etmek için Eshab-ı kiramın ve âlimlerin açıklamalarını bilmek gerekir.
Piyasadaki Türkçe tefsirlerde, kişisel düşünceler vardır. Okuyana ziyanı, faydasından çoktur. Hele İslam düşmanlarının, zındıkların, bid’at sahiplerinin, Kur’an-ı kerimin manasını bozmak için yaptıkları tefsirler, birer zehirdir. Bu tarz şeyleri okuyan genç zihinlerde, bazı şüpheler, itirazlar hasıl olur.
Kur’anın hakiki tefsirini icra eden, doğru manasını veren, sadece onun muhatabı olan Muhammed aleyhisselam ve Onun hadis-i şerifleridir. Bu hadis-i şerifleri de, sadece Eshab-ı kiram ve müctehid imamlar anlayabilmiş, Müslümanlar da bu âlimlerin anladıklarına uymuştur. Şu halde, Kur’andan ve hadisten ve bunların tercümelerinden din öğrenmek mümkün olmaz. Her Müslüman, dinini, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından hazırlanan ilmihallerden öğrenmelidir.
Bazı sapıklar, “Anlamadan Kur’an okumanın faydası olmaz, mealini okumalı” diyorlar. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: (İmam-ı Ahmed bin Hanbel, Allahü teâlânın, (Anlayarak da, anlamayarak da Kur’an okuyan benim rızama kavuşur) buyurduğunu bildirdi.) [İhya]
Fıkıh bilimsel
Sual: Fıkıh öğrenmek, Kur’an meali öğrenmekten daha sevab mı olur?
CEVAP
Fıkıh yaşamın can damarıdır. Müslümanın fıkıhsız yaşamı olmaz. İmam-ı a’zam hazretleri fıkıh için (lehine ve aleyhine olanı bilmektir) diyor. Kârını zararını bilmeden iş yapana deli denir. Dinde de kârını zararını bilmemek felakettir. Fıkıh bilmeden yakarma yapılamaz, inanç da korunamaz.
Piyasadaki mealler birbirini tutmaz. En doğru olan mealden bile fıkıh öğrenilmez. Sözgelişi Kur’an-ı kerimde (Namaz kılın) buyurulur, fakat, nasıl namaz kılınacağı, namazın farzları, namazı bozanlar şeklinde hususları Kur’an-ı kerimde bulamayız. Kur’an-ı kerimi Peygamber efendimiz, hadis-i şerifler ile açıklamıştır. Hadis-i şerifleri de İslam âlimleri açıklamıştır. Bunun için Kur’an-ı kerimin hakiki manasını idrak etmek, öğrenmek isteyen bir kimse de, meal değil, İslam âlimlerinin kelam, fıkıh ve terbiye kitaplarını okumalıdır. Bu kitapların hepsi, Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmıştır. Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
Bizlere, tefsir kitaplarına bakılırsa amel etmek emredilmedi. Fıkıh kitaplarına tâbi olmamız emredildi. (Berika)
Hadisler, âyetlerin açıklamasıdır
Sual: Kur’ân-ı kerimi, Peygamber Efendimizin sözleri kısaca hadîs-i şerifler olmadan idrak etmek mümkün müdür?
Yanıt: Mevzu ile ilgili olarak Mîzân-ül-kübrâda buyuruluyor ki:
“Sünnet, kısaca hadîs-i şerifler, Kur’ân-ı kerimi açıklamaktadır. Mezhep imamları, sünneti açıklamışlardır. Din âlimleri de, mezhep imamlarının sözlerini açıkladılar. Kıyamete kadar da bu şekilde olacaktır. Sünnet, kısaca hadîs-i şerifler olmasaydı, sular, taharet, namazların kaç rekat oldukları, rüku ve secdede okunacak tesbihleri, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınacağını, zekât nisabını, orucun, haccın farzlarını ve nikâh, hukuk bilgilerini, hiçbir âlim, Kur’ân-ı kerimde bulamaz ve öğrenemezdi. İmrân bin Husayn hazretlerine birisi;
-Bizlere yalnız Kur’ândan söyle! diyince;
-Ey ahmak! Kur’ân-ı kerimde, namazların kaç rekat bulunduğunu bulabilir misin? dedi.
Hazret-i Ömer’e;
-Farzların seferde kaç rekat kılınacağını Kur’ân-ı kerimde bulamadık, dediklerinde;
-Allahü teâlâ, bizlere, Muhammed aleyhisselamı gönderdi. Biz, Kur’ân-ı kerimde bulamadıklarımızı, Resûlullah Efendimizden gördüğümüz şeklinde yapıyoruz. O, seferde, dört rekat farzları iki rekat kılardı. Ikimiz de, o şekilde yaparız buyurdu.
Din imamlarının hiçbir sözü, İslâmiyetin haricinde değildir. Şundan dolayı her biri, hem hakikatte, hem de ahkam-ı İslâmiyyede alimdirler.”
Kur’ânın manasını öğrenmek isteyen
Sual: Kur’ân-ı kerimde bildirilen hükümleri idrak etmek ve öğrenmek için ne yapmalıdır?
Yanıt: Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerimi, sevgili Peygamberine, Cebrâil ismindeki melek ile, yirmi üç senede gönderdi. Vefatından sonrasında, hazret-i Ebu Bekir’in emri ile, bir araya toplandı ve bu kitaba Kur’ân-ı kerim ve Mushaf denildi. Kur’ân-ı kerimin hepsi, Arabi’dir. Manasını hepimiz anlayamaz. Kelam-ı ilâhiden, murâd-ı ilâhiyi, yalnız Muhammed aleyhisselam anlamış, Eshâbına bildirmiştir. Muhammed aleyhisselamı gören Müslümana Sahâbi, hepsine Eshâb denir. Eshâb-ı kiram, Resûlullah Efendimizden öğrendiklerinin hepsini, talebelerine bildirdi. Bunlar da, açıklayarak, binlerce kitaplarında yazdılar. Bunlara Ehl-i sünnet âlimleri denir. Dört mezhep imamları ve imam-ı Ahmet Rabbânî, Muhammed Masûm hazretleri, Ehl-i sünnet âlimleridirler. Görülüyor ki, Kur’ân-ı kerimin manasını doğru olarak öğrenmek isteyenin, Ehl-i sünnet âlimlerinin fıkıh ve inanç kitaplarını ve imam-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât kitaplarını okuması lazımdır. İman kitaplarında, kalp ile inanılacak bilgiler yazılıdır. Fıkıh kitaplarında, gövde ile yapılacak işler, yakarma, muamelat detayları yazılıdır.
Bir önceki yazımız olan Anlayabilmeniz için Arapça indirdik başlıklı makalemizde anlayabilmeniz ve indirdik hakkında bilgiler verilmektedir.