CEVAP
Kur’an-ı kerimin üçüncü sûresidir. İki yüz âyet-i kerimedir. 33. âyet-i kerimede geçen Âl-i İmrân kelimesi, sûreye isim olmuştur. Âl-i İmran, İmran’ın âilesi anlamına gelir. Süleyman aleyhisselâmın evladından İmran bin Mâsân’ın kendisi yada onun kızı hazret-i Meryem ile oğlu hazret-i İsa’yı ifade etmektedir. Yakub aleyhisselamın evladından İmran bin Yeshar’ın kendisi yada oğulları hazret-i Musa ile hazret-i Harun’u ifade etmiş olduğu de bildirilmiştir.
Bu sûrede, âyet-i kerimelerin çeşitleri hakkında da informasyon verilmiştir. Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri buyuruyor ki:
Âl-i İmran sûresinin başlangıcında bildirildiği suretiyle, Kur’an-ı kerimin âyetleri iki türlüdür:
Biri, muhkemat olup, manası açık, meydanda olan âyetlerdir.
İkincisi, müteşabihat olup, manası kapalı olan âyetlerdir. Bunlara görülen, anlaşılan, meşhur olan manayı vermeyip, meşhur olmayan mana verilir. Bunların açık ve meşhur manalarını vermek, İslamiyet’e uygun eğer olmazsa, meşhur olmayan mana vermek, doğrusu tevil etmek gerekir. Açık manalarını vermek günah olur. (S. Ebediyye)
Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Kur’anı okuyun; bu sebeple Kur’an kıyamette okuyanlarına şefaat etmek için gelir. İki parlak sûre olan Bekara ve Âl-i İmran sûresini okuyun; bu sebeple bu iki sûre, kıyamette iki parça bulut, iki gölgelik yada saf bağlamış iki grup kuş benzer biçimde, okuyanlarını ve hükümleriyle amel edenleri korumak için çaba sarfetmek için gelir.) [Müslim]