CEVAP
Hadis-i kudside, (İnsanları, beni tanımakla şereflenmeleri için yarattım) buyuruldu.
Bu şerefe kavuşup kavuşmama tercihini de kullarına bıraktı. Ateistlerin, (Biz Tanrı’a inanmıyoruz, Tanrı’ı tanımakla şereflenmediğimize bakılırsa, Tanrı’ın maksadı hâsıl olmadı) demeleri yanlıştır; bu sebeple fazlaca kimse, belli bir yaşa ulaşınca, Allahü teâlâyı tanımaya başlıyor. Kâfir kalıp asla tanımasa bile, esasen tercih kullara bırakılmıştı. Kâfirler de, ahirete gidince tanıyacaklar. Tanımayan asla kimse kalmayacaktır. Bir âyet-i kerime meali:
(Cin ve insanları sadece, beni bilip itaat, yakarma etmeleri için yarattım.) [Zariyat 56]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Bu âyet-i kerime gösteriyor ki, cin ve insanların yaratılması, Allahü teâlâyı tanımaları içindir ki, bunlar için onur ve saadettir; yoksa Allahü teâlânın bir şey kazanması için değildir. Hadis-i kudside, (Tanınmak için her şeyi yarattım) buyurması, (Onların beni tanımakla şereflenmesi için) anlama gelir; yoksa (Tanınayım ve onların tanımasıyla kemal bulayım) demek değildir. Bu mânâ, Allahü teâlâya lâyık olmaz. (1/266)
Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Yerde olan her şeyi sizin için yarattım.) [Bekara 29]
İki hadis-i kudside buyuruluyor ki:
(Seni kendim için yarattım. Başka şeylerle oyalanma!) [İslam Ahlakı]
(Ey Âdem oğlu, sizi kendim için yarattım. Her şeyi de sizin için yarattım. Senin için yarattıklarım, seni, kendim için yaratılmış olduğundan alıkoyup gâfil ve meşgul etmesin.) [İslam Ahlakı]
Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Sizi abes olarak, oyuncak olarak mı yarattım? Bizlere döndürülmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz?) [Müminun 115]
(Bizim ibadetimize Tanrı’ın ihtiyacı yoktur, günahlarımız da ona zarar vermez) diyerek Allahü teâlâya yakarma etmeyen kimse, perhiz yapmayan, ilaç kullanmayan hastaya benzer. Hekim bu hastaya perhiz tavsiye etse, bazı ilaçlar verse, bu hasta da, (Perhiz yapmazsam, ilaçları almasam doktora asla ziyanı olmaz, perhizin ve ilaçların ona bir faydası olmaz) diyerek lüzumlu ilaçları kullanmasa, normal olarak doktora ziyanı olmaz; fakat kendine zarar verir. Hekim, kendine faydası olduğundan değil, onun hastalıktan kurtulması için, ilacı tavsiye ediyor. Doktorun tavsiyesine uyarsa şifa bulur, uymazsa hastalığı artarak ölür gider. Doktorun bundan asla ziyanı olmaz. (İşlediğim günahların Tanrı’a ziyanı olmaz, ibadetlerimin de faydası olmaz) diyerek, Allahü teâlâya isyan edip, yakarma etmekten kaçanlar da, Cehenneme gider.
Ateist ve yaratılış gayesi
Sual: Ateistlerin sorusu: Zariyat sûresinin, 56. âyetinde, (Ben cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etmeleri için yarattım) denirken, A’raf sûresinin 179. âyetinde, (Biz, cin ve insanların çoğunu Cehennem için yarattık) deniyor. İnsan ve cin, kulluk için mi, yoksa Cehennem için mi yaratıldı? Bu iki âyet tutarsız değil mi? Bir de, Tanrı, insanların Cennete yada Cehenneme gideceğini biliyorsa yada Cehennem için yaratmışsa, onları sınav etmesi, sorguya çekmesi gereksiz değil mi?
CEVAP
Bu şekilde sualler, ateistlerin sitelerinde bulunmuş olduğu için sık sık gündeme getirilmektedir.
Her bilimsel, sadece o ilmin uzmanları anladığı benzer biçimde, âyetleri de, Peygamber efendimiz ve müfessir âlimler anlamış olur, hepimiz anlayamaz. Anlayamayınca da bu şekilde çelişki var zannedilir.
Birinci âyette, cin ve insanların kulluk için yaratıldığı bildiriliyor. Cin yada insan, bu yaratılış gayesine uymazsa, normal olarak görevli olur.
İkinci âyet noksan alınmış. Devamında açıklaması var. O âyetin tamamının meali şöyledir:
(Biz, cin ve insanların çoğunu Cehennem için yarattık. Onların kalbleri var, anlamazlar, gözleri var, görmezler, kulakları var, işitmezler. İşte bunlar hayvan gibidir, hattâ daha da aşağıdır. Bunlar gâfillerin ta kendileridir.) [A’raf 179]
Âyet-i kerimenin daha kolay anlaşılan meali şöyleki oluyor:
(Cin ve insanların çoğunu teşkil eden, anlamış olmayan kalbleri, görmeyen gözleri, işitmeyen kulakları olan gâfiller, hayvan benzer biçimde, hattâ daha aşağı oldukları için Cehenneme gidecektir.)
Demek ki Cehennem için yaratılan cin ve insanların vasıfları âyetin devamında anlatılıyor. Cehennemlik olanlar için, bu gâfillerin hayvan benzer biçimde, hattâ daha da aşağı olduğu bildiriliyor.
Bu gâfiller niye anlamaz, görmez ve duymaz? Sebebi imansız olmalarıdır. İman olursa, kalbe nur dolar, o nur hem kulağa, hem göze etki eder; göz görmeye, kulak da duymaya adım atar. Bu tarz şeyleri özetlemek gerekirse açıklayalım:
Kalbleri var, anlamazlar: Cehenneme gidecek olan bu imansızlar neyi anlamazlar? İyiyi kötüyü, imanı küfrü, hayrı şerri, kârı ziyanı, Cenneti Cehennemi anlamazlar. Canlıları ayakta tutan ruhu anlayamazlar. Her canlıya can veren çok önemli kudret sahibini normal olarak anlayamazlar. Şu sebeple basiretleri kapalıdır.
Gözleri var, görmezler: Gözleri var, fakat görmezler. Dünya’nın iyi mi direksiz durduğunu, Güneş’in asırlardır devam eden ışık ve ısısını göremezler. Yerdeki ve göklerdeki nizamı göremedikleri benzer biçimde, kendi vücutlarındaki harikaları da göremezler. Camileri, Cennete giden yolları, Ehl-i sünnet âlimlerini ve kitaplarını görmezler, göremezler. Bunun benzer biçimde öğrenek alınması ihtiyaç duyulan varlıkları, vakaları göremezler.
Sözgelişi, Ay, Güneş yıldızlar ve gezegenler var. Bunlar boşa mı yaratıldı. Bu tarz şeyleri ve insanı yoktan kim yarattı? Öküzün trene bakmış olduğu benzer biçimde Ay’a Güneş’e bakar da öğrenek almazlar.
Kulakları var, işitmezler: Okunan Kur’an-ı kerimi ve ezanı işitmezler, şu demek oluyor ki ona inanmazlar. Hak sözleri ve gerçekleri işitmezler. (Hayvan gibidirler, hattâ daha da aşağıdırlar) deniyor. Ha öküz trene bakmış, ha ateist Güneş’e bakmış, içinde ne fark var? Güneş, şimdiki yerinden fazlaca uzakta olsaydı, soğuktan her yer donardı. Şimdikinden fazlaca yakın olsaydı, bu sefer de her yer yanardı. Yaşam olmazdı. Bu tarz şeyleri tam yerine kimin koyduğunu düşünmeyenin hayvandan farkı ne ki?
İmansızların dilsiz oldukları da bildiriliyor. Birkaç âyet-i kerime meali:
(Onlar sağır, dilsiz, kördür, doğru yola dönmezler.) [Bekara 18]
(Onlar, sağır, dilsiz, kördür, düşünemez, akledemezler.) [Bekara 171]
(Onlar karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizdir.) [En’am 39]
(Onlar, yaratıkların en kötüsü, gerçeği düşünemeyen, akledemeyen sağır ve dilsizlerdir.) [Enfal 22]
Niçin dilsizler: Neyi söylemezler ki? Kelime-i şehadeti söylemezler. (Kâinatın bir yaratıcısı vardır) demezler, diyemezler. Ne kadar doğru var ise, hepsini inkâr edip gerçekleri söylemezler.
İmansız, tüm kâinatın yoktan meydana geldiğini, her şeyi yaratanın tabiat bulunduğunu söylediği hâlde, yok olanların, çürüyenlerin ve ölülerin yine dirilebileceğine akıl erdiremiyor. Bu iyi mi tabiat ki, gezegenleri, Dünya’yı, Ay’ı, Güneş’i, insanları, hayvanları, karaları ve denizleri asla yokken meydana getiriyor, bunlar yok olunca eski hâline getiremiyor? Tabiatın gücüne ne oldu? Bu kadar ahmaklık iyi mi oluyor?
Tabiat demeyip başka güç dense de, asla yokken oluşturan, yok olduktan sonrasında da meydana getiremez mi? Önceki enerjisini nereden almışsa, gene aynı yerden niye alamasın?
İmansız ne kadar kafasız ki, Güneş’i, Dünya’yı ve kâinattaki her şeyi görüyor. Kendiliğinden olamayacağını da biliyor. Bu tarz şeyleri yaratanın, yine yaratmasını [diriltmesini] imkânsız görüyor. Bu kadar akılsızlık olur mu?
Yoktan var olduğuna inanıp da, yok olduktan sonrasında yine var olacağına inanmamak kadar saçmalık olur mu? Bu ateist, ateşe, ineğe, puta tapanlardan daha ahmaktır.
Görüldüğü benzer biçimde, ateistin sordurulmuş olduğu iki âyet içinde, hiçbir çelişki yoktur. Dünya işlerinde de bu şekilde değil mi? Sözgelişi devlet, (Tüm okulları eğitim öğretim için açtık. Fakat şu notu alamayanlar, sınıfta kalır, şu kadar yıl üst üste sınıfta kalan da okuldan atılır. Şu suçları işleyenler cezasını görür) diyor. Şimdi, hani öğrenciye eğitim verecektin, niye okuldan attın, niye cezalandırdın denir mi?
İnsanların çoğunun cehennemlik bulunduğunu bildiren yukarıdaki âyete benzer fazlaca âyet vardır. Birkaçının meali şöyledir:
İnsanların bir çok kâfirdir. (Nahl 83)
Bir çok fâsıktır. (Maide 49, 81,Tevbe 8, Hadid 16, 27)
Bir çok müşriktir. (Rum 42)
Bir çok inanmaz, inanç etmez. (Bekara 100, Hud 17, Rad 1)
Bir çok inkârcıdır. (İsra 89)
Bir çok gâfildir. (Yunus 92)
Kâfirlerin bir çok akletmez, kafası çalışmaz. (Maide 103)
Ölüleri Tanrı’ın dirilteceğini bir çok bilmez. (Nahl 38)
Kıyametin geleceğine bir çok inanmaz. (Mümin 59)
Doğru olan dinin Müslümanlık bulunduğunu bir çok bilmez. (Rum 30, Yusuf 40)
(Çoğunu Cehennem için yarattık) mealindeki âyetin, (Bir çok Cehenneme gidecektir) anlamında bulunduğunu yukarıdaki âyetler açıkça göstermektedir.
İmtihan gereksiz mi?
Son probleminin cevabı şöyledir:
Allahü teâlâ, sınav etmeden de, kullarının ne yapacağını, hangi günahları işleyeceğini normal olarak bilir. İmtihanı kendisi için değil, insanoğlu için yapıyor. Sözgelişi Allahü teâlâ, ateiste, (Ben biliyorum ki, sen esasen inanmayacaktın, onun için seni Cehenneme attım) deseydi, ateist, (Suçum yokken, sınav edilmeden, beni cezalandırmak adaletsizliktir. Beni dünyaya gönder, iyi ameller işleyeceğim) demez miydi? Ateistin ve öteki kâfirlerin bu şekilde diyememeleri için, onlar dünyaya getirilmiş, onlara akıl verilmiş, iyi fena yol gösterilmiş, böylece itiraz edecek bir mazeretleri kalmamış oluyor. Kâfirler, buna karşın, bir kurtuluş ümidiyle, mealen şöyleki diyecekler:
(Rableri huzurunda başları öne eğik, “Rabbimiz, gördük, duyduk, şimdi bizi dünyaya geri gönder de, iyi işler yapalım, artık kati olarak inandık” diyecekler.) [Secde 12]
(Ey Rabbimiz, bizlere azca bir süre ver, senin davetine uyup elçilerine tâbi olalım.) [İbrahim 44)
Bunlara, (Siz dünyadan gelmiyor musunuz?) denecektir. Kurtuluş ümidi kalmayan kâfirler, (Keşke toprak olsaydık) diyeceklerdir. (Nebe 40)
Toprak da olamayacaklar, sonsuz azaba mâruz kalacaklardır.
Ateistlere diyoruz ki: Bu feci hâle düşmeden inanç nimetine kavuşmalısınız.