CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberlerin bildirdikleri hükümler, hep rahmettir, iyiliktir. Yoksa, bu emirler, zındıkların sandıkları benzer biçimde, işkence değildir. Bunların sık sık söyledikleri (Kullarına zor ve yorucu şeyler emredip de bu tarz şeyleri yapmış olursanız, Cennete girersiniz demek insaf mıdır, acıma midir? Bir şey emretmemeli idi. Acıma ve iyilik bu şekilde olur) benzer biçimde sözleri, ne kadar ahmakçadır. Bunlar, asla düşünmüyor mu ki, iyilik edenlere, şükretmek kısaca, sevindiğini bildirmek, aklın istediği bir şeydir. Dinimizin hükümleri, tüm nimetleri, iyilikleri yaratan, gönderen, Allahü teâlâya karşı, şükrün iyi mi yapılacağını göstermektedir. O halde dinimizin hükümleri, aklın istediği bir şeydir.
Bundan başka, dünyanın, yaşamın düzeni, bu teklifleri, yapmakla olur. Allahü teâlâ, herkesi kendi başına bıraksaydı, kötülükten, karışıklıktan başka bir şey olmazdı. Allahü teâlânın haramları olmasaydı, nefsleri, keyfleri ardında koşanlar, başkalarının mallarına, canlarına, ırzlarına saldırır, fenalıklar, karışıklıklar hasıl olur, hücum eden da, karşısındakiler de, zarar görür, helak olurlardı. Ülkelerin mamurluğu, insanların rahatı, kısaca uygarlık olmaz, insanlık, canavarlık şeklini alırdı.
Dinden uzaklaşmak
[Bugün bile, Allahü teâlâyı inkâr eden, İslamiyet’i beğenmeyen, cahilliğin verdiği cesaret ve taşkınlıkla öğünen yabancıların, Allahü teâlânın emirlerinden çoğunu benimsedikleri göze çarpıyor. Bütün insanların, din ahlakından uzaklaştıkça, geçimsizlik, sefalet, işkence, sıkıntı ile kıvrandıkları görülüyor. Fen aletleri, medeni vasıtalar, akıllara hayret verecek şekilde, ilerlediği halde, dünyadaki huzursuzluğun, insanlıktaki sıkıntının azalmadığı, arttığı, ibretle görülüyor.]
Allahü teâlâ, her şeyin sebepsiz, şartsız, maliki, hepimizin sahibidir. Tüm insanoğlu, Onun kullarıdır. Kullarına verdiği her emri ve her şeyi istediği benzer biçimde kullanımı, hep yerindedir ve faydalıdır. Bunda, zulüm olması imkansız. Memurlar âmirlere, kullar sahiplere emirlerin, işlerin sebebini soramaz. Akla uygun, bundan daha açık bir şey yoktur.
Tüm insanları Cehenneme koyup, sonsuz azap yapsaydı, kimin bir şey anlatmaya hakkı olabilirdi? Şu sebeple, kendi yarattığı, yetiştirdiği mülkünü kullanıyor. Başkası yok ki, onun mülküne saldırı olsun ve zulüm denilebilsin. Oysa, insanların kullandığı, öğündükleri mallar, mülkler, hakikatte onların değil, hepsi, Onundur. Bizim bunlara el uzatmamız, karışmamız, hakikatte zulümdür. Allahü teâlâ, bu dünyanın düzeni için ve bazı faydalara yol açması için, bu tarz şeyleri bizlere mülk kılmış ise de, hakikatte hepsi Onundur. O halde, bizim bu tarz şeyleri, aslolan sahibinin mubah etmiş olduğu, izin verdiği kadar kullanmamız yerinde olur. (1/266)
Tüm varlıkların hülasası, aslı olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip içmek, dolaşmak, yatmak keyif sürmek için yaratılmadı. Kulluk, vazifelerini yapmak için, Rabbine itaat, tevazu, kuvvetsizliğini, ihtiyacını göstermek, Ona sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı. Muhammed aleyhisselamın bildirdiği ibadetlerin hepsi, insanlara yararlı şeylerdir. İnsanlara yaradığı için emredilmiştir. Yoksa, hiçbir ibadetin Allahü teâlâya faydası yoktur. Candan teşekkür ederek, minnet ile yakarma yapmalı, tam teslim olarak emirleri halletmeye ve yasaklardan kaçınmaya çalışmalıdır. Allahü teâlâ hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde, kullarını, emir ve yasaklar vermekle şereflendirdi. Her şeye muhtaç olan, biz kulların, bu büyük ihsana, kucak dolusu teşekkür etmemiz, bunun için de, emirleri halletmeye candan sarılmamız gerekir. (1/73)
Sözüne güvenilen zat
Sual: Doktorların ve bazı fen adamlarının haber verdikleri yararlı şeyler, tecrübeyle anlaşıldığı için bunlara inanılır diyen, fakat ibadetlerin yararları deneyim edilmediği için inanmayanlara ne demeli?
CEVAP
İslâmiyet’in bildirdiği fazlaca şeylerin yararları da görülmekte, deneyim edilmektedir. Sadece ibadetleri, yararlarından dolayı değil, Allahü teâlânın emri olduğundan yapmak gerekir.
Fen adamlarının, doktorların deneyim ederek yararlı olduklarını anladıkları ve her insanın, bunlara inanarak kapıştıkları, fazlaca para vererek satın aldıkları bazı teknik ve tıbbi ilaçların zararı olan oldukları sonradan anlaşılıyor. Bu ilaçların adları listeler halinde Sıhhat Bakanlığı tarafınca eczanelere bildirilerek, satışları yasak ediliyor. Bu şekilde ilaçların fabrikaları hükümetler tarafınca kapatılıyor. Oldukca kıymet verilen bazı ilaçların zararı olan olduklarının sonradan anlaşıldığı, günlük gazete haberleri haline geldiği görülüyor. Son senelerde fazlaca kıymetli olduğu bildirilen birçok ilacın, kalb hastalığına ve kansere sebebiyet verdikleri ve bazı temizlik maddelerinin sağlığa olan zararları ilgililerce açıklanmıştır.
İlaçları tanımayan akıllı bir gencin babası iyi bir hekim olsa ve babasının başarılarını yetkili fazlaca kimseden işitse, bu genç hasta olsa, babasının kendisini fazlaca sevdiğini de bilse, babası kendisine ilaç verse ve bunu içince hastalığının derhal geçeceğini, bunu fazlaca deneyim etmiş bulunduğunu bildirse, yapılacak iğneyle, canının yanacak bulunduğunu bilse bile, çocuğun babasına, (Bu ilacı ben deneyim etmedim. Hastalığıma iyi geleceğini bilmiyorum. Senin sözünün doğru olduğuna inanamıyorum) diyebilir mi? Demez elbet. Derse, bu cevabı akla, tecrübeye uygun olur mu?
Akıllı, insaflı bir kimse, Resulullahın sözlerine dikkat ederse ve insanları irşad için uğraşmalarını ve her insanın hakkını korumaktaki titizliğini ve güzel ahlâkı yerleştirmek için lütufla, merhametle çalışmalarını bildiren haberleri incelerse, Onun ümmetine olan merhametinin, sevgisinin, babanın oğluna olandan kat kat fazla bulunduğunu açıkça görür. Onun şaşılacak işlerini ve Onun kutsal ağzından çıkan, Kur’an-ı kerimdeki şaşılacak haberleri ve dünyanın sonunda olacak şaşılacak şeyleri bildiren sözlerini anlayan kimse, Onun aklın üstünde bulunan yüksek derecelere erişmiş bulunduğunu ve aklın erişemeyeceği, anlayamayacağı şeyleri anlamış bulunduğunu derhal görür. Böylece, Onun söylediklerinin hep doğru olduğu meydana çıkar.
Kur’an-ı kerimde bulunan detayları öğrenip düşünen ve Onun yaşamını inceleyen insaflı bir şahıs, bu hakikati açıkça görür. Fen adamlarının bildirdikleri şeylerin bazılarının zaman içinde yanlış ve zararı olan olduğu meydana çıkabilirse de, Kur’an-ı kerimin bildirdiklerinin devamlı doğru olduğu görülür.
Niçin mekruhtur?
Sual: Namazda, oruçta yada başka bir ibadette, (Şunu yapmak mekruhtur) deniyor. Mekruh olmasının sebebi ve farzların, sünnetlerin hikmetleri niye açıklanmıyor?
CEVAP
Oldukca şeyin hikmeti kim bilir. Dinimiz, bir yargı için, (Farzdır, vacibdir, sünnettir, haramdır, mekruhtur) demişse öyleki kabul edilir. (Allahü teâlâ orucu, namazı niye farz kıldı? İkindinin farzı dört rekât da, akşamınki niye üç rekâttır? Kan içmeyi niçin haram kıldı? Namazda Sübhaneke ve Salli Bârikleri okumak niye sünnettir? Sünneti terk etmek niye mekruhtur?) benzer biçimde sualler sormak yanlıştır. Dinimiz neyi iyi mi bildirmişse ona uyulur. Dinimiz, bazı hükümlerin sebebini bildirir, bildirmedikleri de çoktur. Dînî hükümleri asla kimsenin sorgulamaya hakkı olmaz. Ne emredilmişse uyulur, ne yasaklanmışsa ondan sakınılır.
Bir önceki yazımız olan Gençlikte yapılan ibadetler başlıklı makalemizde ibadetler ve likte hakkında bilgiler verilmektedir.