Sual: Bazı kimseleri dini mevzuda ikna edemiyorum. Ne yapayım?
CEVAP
Ehli olmayan kimselerle, dini söyleşi yapmamalı, uygun olanlara kitabından okumalı, asla hiç kimseye din üstünde, kendi görüşünü söylememeli, münakaşadan da uzak durmalıdır! Hakikat Kitabevi’nin yayınları bu kıymetli eserlerden derlenerek hazırlanmıştır. www.hakikatkitabevi.com adresinden okunabilir, temin edilebilir.
İyi müslüman, her işinde Tanrı’tan korkar, titrer. Allahü teâlânın sevgisine kavuşturacak işleri yapmak için çırpınır. Sabreder, affeder. Her geçimsizlikte, her sıkıntıda, kusuru kendisinde görür. Her nefeste Rabbini düşünür. Gaflet ile yaşamaz. Kimselerle münakaşa etmez. Bir kalbi incitmekten korkar. Kalbleri Allahü teâlânın evi bilir. Asla hiç kimseye sert davranmaz. Fitne çıkmasına sebep olmaz. Dinlerine ve dünyalarına zarar gelecek şeylerden sakınır. Her insana karşı, güler yüzlü, tatlı dilli olur. Bilir ki, münakaşa etmek, dostluğu giderir. Düşmanların çoğalmasına sebep olur. Fitne çıkarmaz, dost ile de, düşman ile de tatlı konuşur, beraberce iyi geçinir. Hâfız-ı Şirazinin, dostlara doğru söylemeli, düşmanları güler yüzle ve tatlı dil ile yönetim etmelidir sözüne uyar. Af dileyeni affeder. Kimsenin sözüne karşı gelmez. Her insana yumuşak söyler, sert konuşmaz. Münakaşa edenlerin yanında oturmaz!
Hatasını kabul etmek fazilettir
Sual: İnsan hatalı da olsa hatasını kabul etmiyor. Hatamı kabul edebilmem için ne yapmam gerekir?
CEVAP
İnsanın nefsi, daima kendini haklı çıkarmaya çalışır. Bir işte, hatalı olup olmadığımızı anlamamız bir ihtimal birazcık zor olsa gerek. Hadis-i şerifte, kendimize yapılmasını uygun bulmadığımız bir şeyi, başkasına da yapmamamız, kendimize uygun gördüğümüz şeyi, mümin kardeşimize de uygun görmemiz emredilmektedir. Bir hadisede derhal kendimizi, karşımızdaki şahsın yerine koymalıyız. (Onun yerine ben olsaydım, ne yapardım?) diye düşünmeliyiz. Bu şekilde düşünmek, hadisenin üzücü neticelenmesine engel olur.
Bir genç söyledi:
“Benden yaşlı biri, bir hadiseden dolayı, beni nerede yakalasa dövecekti. Öyleki bir köşeye sıkışmıştım ki, nereye kaçsam yakalayabilirdi. Doğru yanına gittim, özür dileyecektim. Daha yanına varır varmaz (Kollarımı kırdın. Aman diyene kılıç çekilmez) dedi. Hatamı kabul ederek yanına gittiğim için bu ağabey, hatamı affederek büyüklük göstermekten başka çaresi kalmadı. Ben de dayaktan kurtulmuş oldum.”
Özür dileten söz
Bir tanıdık da şunu söyledi:
“Çocuklarım fazlaca yaramaz oldukları için komşuları fazlaca rahatsız ediyorlardı. Bigün evlatların gürültüsü komşumun artık boğazına kadar gelmiş, mahkemeye verip bizi evden çıkarmaya karar vermiş. İşten dönünce hadiseyi öğrenip evine gittim. Komşu, hâlâ teskin olmamış yüzü asık duruyordu. (Kırdığınız yumurta kırkı geçti) diyerek bağırmaya çalıştı. Yavaş sesle (Bir dakika komşu) diyerek teskine çalıştım. Dedim ki:
– Kiralık bir ev buldum. Derhal çıkıyoruz. O denli suçluyuz ki, özür dilemeye bile utanıyoruz. Küçüklere bağırmışsınız. Sizin yerinizde ben olsaydım, daha kötüsünü yapardım. Dillerini koparır, gırtlaklarını sıkardım, durmadan tepiniyorlar. Sizin yerinizde ben olsaydım bugüne dek asla sabredemezdim. Evindeki eşyaları sokağa atardım. Siz gene fazlaca iyi bir kimseymişsiniz ki efendiliğinizi bozmadınız.
Komşunun sakin sakin dinlediğini görünce devam ettim:
– Sizdeki komşuluk anlayışı, tam İslam ahlakına uygundur.
Malik bin Dinar hazretlerinin Yahudi komşusunun evine sızan lağım kokusuna iyi mi sabrettiğini anlattıktan sonrasında dedim ki:
– Hakkaten siz evliya benzer biçimde adamsınız. Bugüne dek sabretmeniz, sizin büyüklüğünüzden, iyiliğinizden, müslümanlığınızdan geliyor.
Bu tarz şeyleri anlattıktan sonrasında komşu, adeta kendini suçlu hissetmeye başladı. (Sinirliydim. Küçüklere bağırdım. Özür dilerim) dedi. Evlatların daha minik bulunduğunu, bu kadar gürültülerine katlanmak icap ettiğini bildirdikten sonrasında (Beterin beteri vardır. Siz gidince iyisi mi gelecek? Sizin gitmenize razı değiliz. Buradan taşınmayın!) dedi.”
Arkadaşın hatasını kabul etmesi ve bunu güzellikle anlatması kötülükle neticelenecek bir hadiseyi önlemiş oldu. Eğer dost, evlatların kusurunu söylemeseydi. Komşusu söyleyecekti. Komşusu söylemeden arkadaşın söylemesi vaziyeti değiştirmiştir.
O halde başkasının bizim için yapacağı suçlamaları, ona fırsat vermeden kendimiz söylemeliyiz. Hatamızı kabul etmek, karşımızdakine saygı duymak bir şey kaybettirmez. Aksine fazlaca şey kazandırır. Atalarımız (El öpmekle dudak aşınmaz) buyurmuşlardır. Hatada ısrar etmemek büyük fazilettir. Peygamber efendimiz aleyhisselam haklı olması durumunda, ev içindeki ve ev dışındaki eziyetlere katlanmıştır. Hanımlarına (Siz haklısınız) diyerek onları üzmemiştir. İslam ahlakını örnek alarak hatamızı kabul etmek faziletini göstermeliyiz!.
Yararlı tembih
Bir âlimin bildirdiği aşağıdaki nasihate uymaya çalışmalıdır!
Fırsat ganimettir. Ömrü faydasız işlerle geçirmemeli, Hak teâlânın rızasına uygun şeylere sarf etmelidir! Beş zaman namazı, tadil-i erkan ile ve cemaat ile eda etmelidir! Teheccüd namazlarını elden çıkarmamalı, seher vakitlerini istigfarsız geçirmemeli, gaflet uykusuna dalmamalı, ölümü ve ahireti düşünmeli, haram olan dünya işlerinden yüz çevirip, ahiret işlerine yönelmelidir! Zaruri olan, dünya kazancı ile meşgul olup, öteki vakitleri, ahireti bayındır etmekle meşgul olmalıdır! Sözün kısası, masiva sevgisinden korunmalı ve dinin emrine uymakla meşgul olmalıdır! İş budur, bundan gayrısı hiçtir.
Sen haklısın demek
Sual: Arkadaşlarımdan biri, tartışmayı kazanamayacağını anlayınca, (Haklıyken münakaşayı terk edene, Aden vardır) hadis-i şerifini söylüyor. (Ben Cennete gitmek için susuyorum, yoksa seni perişan ederdim) diye bağırıyor. Başka bir dost da, tartışmayı kazanamayacağını anlayınca, (Özür dilerim, elbet sen haklısın. Biz kimiz ki? Esasen sen hep haklı olursun) diyor. Yanındakilere göz kırparak, dalga geçtiğini anlatmaya çalışıyor. Bu iki dost tartışmayı bu şekilde sonlandırmakla, Cenneti hakikaten kazanmış oluyorlar mı?
CEVAP
Münakaşa sonlandırılınca, muhataba, (Hakkaten bu hakkı kabul etti. Benim doğruluğumu onay etti) intibaını vermeli. Muhatabımız, (Münakaşaya girdimse de, gerçeği kabul ettirdim) diye düşünmeli. Sualdeki her iki şahıs de, hakkı kabul etmiş olmuyor. Samimi olarak, (Sen haklısın) demiyorlar. Samimi olmayınca da, özür dilemeleri sırıtıyor. Karşımızdaki bizi yönetim etmek için öyleki söylese bile, biz bunu anlayamamalıyız. İdare edildiğimiz anlaşılacak şekilde, (Özür dilerim elbet, sen doğrusun) demek daha kötüdür. O vakit susmak daha azca zararlıdır. Yiğitlik arkadaşını üzmemektir.
Sual: Herhangi bir mevzuda münakaşa etmek, tartışmak, insanoğlu arasındaki dostluğu, samimiyeti giderir mi?
Yanıt: Kimse ile münakaşa etmemelidir. Şu sebeple münakaşa, dostluğu giderir, düşmanlığı arttırır. Asla hiç kimseye kızmamalıdır. Hadîs-i şerifte; (Gadab etme, kızma!) buyuruldu. Fitne, fesat zamanında, ineğe tapanları görünce, ineğin ağzına saman vermeli, onları kızdırmamalıdır.