CEVAP
Bu ne kadar yanlış bir görüş. Resulullahı ve âlimleri ölçü almamak Kur’an-ı kerimi kabul etmemek anlama gelir. Şundan dolayı Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Anlaşamadığınız bir işin hükmünü Tanrı’a [Kur’ana] ve Resulüne [Sünnete] arz edin!) [Nisa 59] {Âlimlerin sünnete bakması ayıplanacak şey mi? Allahü teâlânın emri değil mi?]
(Bunun hükmünü Resule ve ülül-emre [âlime] sorsalardı, öğrenirlerdi.) [Nisa 83] {Ülül-emrin âlim demek olduğu tefsirlerde yazılıdır. Resulullah da (Ülül-emr, fıkıh âlimleridir) buyurdu. (Darimi)}
(Bu misalleri sadece âlim olanlar anlamış olur.) [Ankebut 43] {Demek ki hepimiz Kur’an-ı kerimi anlayamıyor, sadece âlimler anlıyor. Âlimleri rehber edinmek niye ayıplanıyor ki?}
(Bilmiyorsanız âlimlere mesele!) [Nahl 43] {Bilmeyenin âlimlere sorması Allahü teâlânın emridir.}
(Tanrı’tan en fazlaca korkan sadece âlimlerdir.) [Fatır 28] {Şundan dolayı âlim, Allahü teâlâyı en iyi tanıyor ki, Ondan korkuyor. Tanrı’tan korkmak büyük mertebedir. Resulullah, (Tanrı’tan en fazlaca ben korkarım) buyurdu. (Buhari) Bu âyet ile bu hadis-i şerif âlimin değerinin ne kadar yüce bulunduğunu göstermektedir.}
(Asla bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?) [Zümer 9] {Demek ki akıl herkeste ölçü olmuyor, bilen de bilmeyen de var. Resulullah efendimizin ve âlimlerin yanında kendi aklımızın ne önemi var? O şekilde olsa idi akıl sayısı kadar din olurdu. Nitekim aklına gore Kur’anı yorumlamaya çalışanlar, sayısız grup ve fırkanın meydana çıkmasına sebep olmuşlardır. Âlimlere uyan, bilenlere soran aklını kullanmış olur. Yüzme bilmeden, hepimiz yüzüyor, onlar da insan diyerek deryanın ortasına atlayan kimse, fazlaca geçmeden boğulur. Hepimiz haddini bilmelidir.}
Hangi şeyin hak, hangi şeyin bâtıl, hangi şeyin iyi, hangisinin fena olduğu da sadece, dinin bildirmesiyle anlaşılır. İnsanların iyi yada fena demesiyle, bir şey iyi yada fena olmaz. Şundan dolayı birine gore iyi olan bir şey, diğerine gore kötüdür. Sözgelişi evlilikte nikah, Müslümanlara gore, lüzumlu ve iyi ise de, bazı ateistlere gore saçmadır! Bu bakımdan akıllı kimdir? Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Akıllı olan, Tanrı’a ve Resulüne inanıp ibadetlerini yapar.) [İbni Muhber]
(Akıllı, Allahü teâlâdan en fazlaca korkan, Onun emirlerine en güzel uyandır.) [İbni Muhber]
(Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için amel edendir.) [Tirmizi]
(Tanrı indinde en kıymetliniz, akılca en üstün olanınızdır.) [İ. Gazali]
Akıl bir ölçü aletidir. Allahü teâlâya ilişkin bilgilerde ölçü olmaz. Akıl, insandan insana değişmiş olduğu için, bazı insanoğlu dünya işlerinde isabet etmiş olduğu halde, bazıları yanılabilir.
Aklın belli bir sahası vardır. Bunun dışındakileri ölçmeye, anlamaya gücü yetmez. Akıl insanoğlu içinde eşit olarak bulunmaz. En yüksek akıl ile en aşağı akıl içinde binlerce dereceleri vardır. Şu halde “Aklın yolu birdir” demek fazlaca yanlıştır. Her işte ve hele dini işlerde akla güvenilemez. Din işleri, akıl üstüne kurulamaz. Şundan dolayı akıl, bir kararda kalmaz. En akıllı denilen kimse, din işlerinde değil, uzman olduğu dünya işlerinde bile, fazlaca hata eder. Oldukca yanılan bir akla iyi mi güvenilebilir?
Dinin temeli
Akıl fazlaca şeyi anlamış olur. Fakat her şeyi anlayamaz. Anlaması da kusursuz, tam değildir. Oldukca şeyleri, Peygamberler bildirdikten sonrasında anlamaktadır. Akıl, dünya işlerinde bile fazlaca kere yanılmaktadır. Bu şekilde bulunduğunu bilmeyen yoktur. Din bilgilerini, bu şekilde bir akıl ile tartmaya kalkışmak doğru olması imkansız. Din bilgilerini akıl ile inceleyip, akla uygun olup olmamasına kalkışmak, aklın asla yanılmaz olduğuna güvenmek olur ve Peygamberlik makamına inanmamak olur. Dinin temeli, Peygambere inanmaktır. Akıl, bu temel bilgiyi kabul edince, Peygamberin bildirdiklerinin hepsini kabul etmiş olur.
Allahü teâlâ, aklımızdan istifade edebilmemiz için Peygamber ve kitap gönderdiğine gore, artık bunlara inanmamak için bir mazeret ileri sürülemez. Bugün Kur’an-ı kerimin büyük bir mucize bulunduğunu Batılı bilginler bile itiraf etmektedir. Ek olarak tecrübi ilimlerle de kanıtlama edilmiştir. Bir kelimesi değişse, insan sözü karıştığı ehlince kolay anlaşılır. Allahü teâlâyı kabul edip de, komut ve yasaklarını kabul etmemek akla uygun değildir. Güneşe inanıp da, ışık ve ısısına inanmamak, doğuma inanıp da ölüme inanmamak şeklinde abestir.
Akılla izah etmek
Sual: Allahü teâlânın varlığını ve dinimizin hükümlerini daha iyi idrak etmek ve kalbimizin doyum olması için, bu tarz şeyleri akılla izah eden kitapları okumak gerekmez mi?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kalbi itminana kavuşturan tek yol vardır. Bu da, Allahü teâlâyı zikretmektir. Akılla, kalb itminana kavuşamaz, şu demek oluyor ki doyum olmaz. Bir âyet-i kerime meali:
(Biliniz ki, kalbler sadece zikirle itminana kavuşur.) [Rad 28]
Allahü teâlânın adını söyleyip onu hatırlarken, onunla bir bağlılık kurulamaz; fakat hatırlayanla, hatırlanan içinde, azca bir bağlantı hâsıl olur. Bu bağlılıktan da, sevgi doğar. Zikredenin, kalbini sevgi kaplayınca, kalbde itminan hâsıl olur. Kalbde itminan hâsıl olması, insanı sonsuz saadetlere kavuşturur. (1/92)
Burada kanıt aramanın yeri yoktur; şu sebeple Allahü teâlânın varlığı meydandadır. Meydanda olmasında asla kuşku yoktur. Her şeyden daha açıktır. Sadece, kalbi hasta, gözünde perde olan anormal kimse göremez. Her şey, açıktaki beş duygumuzla anlaşılır. Hepsinin varlığı, Allahü teâlâdandır. (1/247)
Aklın Peygambere kolay inanması, kalbde tam inanç hâsıl olması için, en yakın yol Allahü teâlâyı zikretmektir. Böylece tam imana kavuşur. Düşünerek, akılla ölçerek bu yüksek makama kavuşmak fazlaca güçtür. Dini hükümleri kendi aklıyla idrak etmek isteyen, Peygamberliğe inanmamış olur. (1/214)
Sual: Mümin yada kâfir iken deliren, deli iken ölse, delirmeden önceki durumuna gore mi işlem edilir?
CEVAP
Evet.