Sual: (Peygamber Tanrı mı sanki? Niçin o denli oldukça övülüyor?) diyenler oluyor. Mevlit kandillerinde Resulullah’ın anılıp övülmesine niçin tahammül edemiyorlar?
CEVAP
Tahammülsüzlük Resulullah’a düşman olmaktan ileri gelir. Ona düşmanlık da İslâmiyet’e düşmanlıktır. İslâmiyet’e olan düşmanlıklarını gizleyerek bu yolla saldırıyorlar.
Resulullah efendimizin övülmesinden rahatsız olanlar birkaç gruptur:
1- Müslüman kılığına bürünmüş misyonerler. Her grupta bunların parmağı vardır.
2- (Yalnız Kur’an) diyenler.
3- Rashat Khalife denilen bir fellahı peygamber kabul edenler.
4- İngilizler tarafınca kurdurulan Vehhabiliğin yerli temsilcileri, Resulullah’ın övülmesine tahammül edemedikleri için Mevlit Kandili’ne bid’at diyorlar.
Kur’an-ı kerime inanmış olsalar, Resulullah’ı öven âyetlere de inanırlardı. Sözgelişi, İbni Abbas hazretleri, (Biz seni âlemlere rahmet olarak yolladık) mealindeki âyetin tefsirinde, (Muhammed aleyhisselam, tüm insanlara rahmettir) buyurmuştur. (Kurtubî)
Birkaç âyet-i kerime de şu mealdedir:
(Resulüme uyun ki, doğru yolu bulun!) [Araf 158, Nur 54] (Bu âyete inanan, yalnız Kur’an demez.)
(O, kendiliğinden konuşmaz. Onun [dine ait] her sözü vahiyledir.) [Necm 3-4] (O hâlde Resulullah’ın sözleri vahye istinat ettiğine nazaran niye kabul edilmez ki?)
(Rabbinin sana verdiği nimetlerle mecnun değilsin. Senin için bitmez, tükenmez, sonsuz mükâfat vardır. Normal olarak sen en büyük terbiye üzeresin.) [Kalem 2-4] (Bundan daha üstün bir peygamber var mıdır?)
(Biz seni tüm insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak yolladık.) [Sebe 28]
(Resulullah’ta sizin için [uyulması gereken] güzel örnekler vardır.) [Ahzab 21] (Kur’ana inanmakta samimi iseler, niçin ona uymazlar?)
Duha sûresinin, (Sen razı olana [yeter diyene] kadar, her dilediğini vereceğim) mealindeki 5. âyeti, Allahü teâlânın, Peygamberine tüm ilimleri, tüm üstünlükleri, İslamiyet’i, düşmanlarına karşı yardım ve ümmetine Kıyamette her türlü şefaat ve tecelliler kayra edeceğini vaat etmektedir. Bu âyet-i kerime erişince, Cebrail aleyhisselama bakıp, (Cehennemde bir müminin kalmasına razı olmam) buyurdu. Gene buyurdu ki:
(O denli oldukça hiç kimseye şefaat ederim ki, Rabbim Allahü teâlâ, bana, “Razı oldun mu?” diye sorunca, “Evet razı oldum” derim.) [Beyhekî, Bezzar, Taberanî]
(Tanrı ve melekleri, Resule salevat getiriyor, inanç edenler, siz de salevat getirin!) [Ahzab 56]
Hakkaten Tanrı ve melekleri, Peygambere salât ederler. (Onur ve şânını yüceltirler. Şüphesiz Tanrı ve melekleri Peygamberi överler. Ey inananlar! Siz de onu övün, ona salât ve merhaba getirin) deniyor. Fellah Rashat ve yandaşları, bu âyet-i kerimeyi de çarpıtmaya çalışıp, (Resule destek verin ve saygı gösterin) diyorlar. Hâlbuki tevile asla gerek yok. Açıkça (Salât, salevat getirin!) buyuruluyor. Onların tevil etmiş olduğu benzer biçimde bile olsa, niye saygı duymuyorlar? Saygı ifadesi kullanmadan niye ismiyle hitap ediyorlar? Tanrı ve melekler Resulünü destekliyorsa, Fellah’ın yandaşları ve (Yalnız Kur’an) diyenler niye desteklemiyorlar? Niye hiçbir hadis-i şerifi kaynak almıyorlar? Demek ki, kendi tevillerine de inanmıyorlar.
İnşirah sûresinin (Senin şânını, şöhretini yücelttik) mealindeki âyetinin tefsirinde deniyor ki:
Ezan, ikamet, teşehhüd, hutbe benzer biçimde birçok yerde benimle birlikte adını çağrıştırmak sûretiyle şânını yücelttik. (Celâleyn)
Senin adını doğuda, batıda, yeryüzünün her yerinde yükselttim. (Sâvî tefsiri) [Batıya doğru, bir tul [boylam] derecesi gidilince, namaz vakitleri 4 dakika gecikiyor. Her 28 km gidişte, aynı vaktin ezanı birer dakika sonrasında yine okunuyor. Böylece, yeryüzünün her yerinde, her an ezan okunmakta, Muhammed aleyhisselamın adı, Allahü teâlânın ismiyle birlikte her an, her yerde işitilmektedir. Resulullah’a düşman olanlar buna iyi mi tahammül ederler ki?]
Öyleki bir yükseltme, yüceltme ki kendi adını Habibinin ismiyle beraber çağrıştırdı, Ona itaati kendisine itaat olarak gösterdi, melekler Ona salât etti, müminlere de, Ona salevat getirmeyi emretti, Onu ismiyle değil, hep (Resulüm), (Habibim) benzer biçimde güzel sıfatlarla andı. (Beydavî)
Cenab-ı Hak, Resulünün namını dünya ve âhirette de yükseltti. Hiçbir şehadet getiren, hiçbir namaz kılan yoktur ki, şehadet kelimesini ve Resulullah’ın kutsal adını zikretmiş olmasın. (Katâde)
Bir hadis-i şerif:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: “Ben anıldıkça Habibim sen de benimle beraber anılmak sûretiyle şânını yükselttim.) [Ebu Ya’la, İbni Hibban]
Allahü teâlânın övdüğü Resulünün, Mevlit Kandili’nde yada başka zamanlarda övülmesinden sadece sapıklar rahatsız olur.
Peygamber efendimize dil uzatanlar
Sual: Hintli Hamidullah ve onun yolunda olanlar, Peygamber efendimizin, çeşitli bölgelere gezi ederek bu detayları öğrendiğini söyledikleri doğru mudur?
Yanıt: Hintli Hamidullah, Fransa’da İslâm detayları profesörü etiketini almış olduğu için, İslâm âlimi sanılmaktadır. “İslâm Peygamberi” kitabında, Peygamber efendimiz için;
“Onu gene tüccar sıfatı ile Yemen’de, Bahreyn ve Umman’da görüyoruz. Kim bilir deniz yolu ile, Habeşistan’a gittiği dahi hatıra gelebilir. Tüm bu seyahatler, onun Bizans, Acem, Yemen ve Habeşistan’ın ticari, yönetimsel anane ve kanunlarını öğrenmesine yol açtı. Olgunluk yaşlarında, kırkında bu tecrübeli adam, kavmini ıslaha girişim etti” demektedir. Oysa, İslâm tarihleri, söz birliği ile diyorlar ki:
“Resulullah efendimizi, üç gün validesi, sonrasında Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe birkaç gün emzirdi, sonrasında, iki yıl Halime Hatun emzirdi. Altı yaşlarında iken, validesi Âmine Hatun, oğlunu Medine’ye dayılarını görmeye götürdü. Bir ay kalıp, dönüşte, Ebvâ denilen yerde vefat etti. Hizmetçileri Ümm-i Eymen ile Mekke’ye gelip, büyükbabası Abdülmuttalib’in yanında kaldı. Sekiz yaşına erişince, büyükbabası vefat edip, amcası Ebû Talib’in yanında kaldı.
Dokuz yada oniki yaşlarında iken Ebû Talib, yirmi yaşlarında hazret-i Ebû Bekir ve yirmibeş yaşlarında iken, hazret-i Hatice’nin kervanı ile Şam’a gidenler içinde bulunmuş oldu. Bu yolculukların üçünde de, Busrâ denilen yere varıldıkta, orada bulunan kilisenin papazları, Bahîra ve sonrasında Nestûra, İncilde okudukları son Peygamberin alametlerini kendisinde görerek;
“Şam’a gitmeyiniz! Şam’da Yahudiler bu evladı tanır, öldürür” dediler. Bunlar da, ticaretlerini orada yapmış olup geri döndüler.
Ondört yada onyedi yaşlarında iken, Yemen’e giden amcası Zübeyr, ticareti verimli olması için, Resulullah efendimizi de birlikte götürdü. Bahreyn’e gittiğini bildiren güvenilir haber olmadığı benzer biçimde, Habeşistan’a gezi ettiğini de, Peygamberliğine inanmayanlardan başka, kimse düşünmüş değildir. Öteki seyahatlere de, kendisi ile bereketlenmek için götürülmüştü.”
Bizans’a, Acem’e, Habeş’e ve Yemen’e gidip, oralarda öğrendiklerini ortaya koyarak, kavmini ıslaha kalkıştı demek ve Resulullah efendimiz için tecrübeli adam diyerek edepsizce hareket etmek, bir Müslümanın yapacağı şey değildir.
Sual: Peygamber efendimizin, peygamber olduğu, sözleri ve tüm yaşamı ile açıkça belli değil midir?
Yanıt: Resûlullah efendimizin kendi sözlerine Hadis-i şerif denir. Hadis-i şerifleri de öğrenmek ve muhafaza etmek için, şaşılacak bir dikkatle çalışılmıştır. Peygamber efendimizin her sözü, huzurunda bulunan Eshâb tarafınca ezberlenmiş, işitmeyenlere ve sonrasında gelenlere açıklanmıştır. Böylece, sonsuz bir denize benzeyen İlm-i hadis meydana gelmiştir. Kur’ân-ı kerimin eşi olmayan bir mucize olduğu meydanda olmakla birlikte, hazret-i Musa’nın ve hazret-i İsa’nın karışık ve karanlık tarihlere dayanarak Peygamber olduklarına inanıyorlar da, tüm yaşamı ve sözleri inceden inceye meydanda olan ve her hâli Peygamberliğine tanık olan Muhammed aleyhisselamın Peygamber olduğuna niçin inanmıyorlar? Yahudilerle Hristiyanların bu inkârlarına ve inatlarına hem şaşılır, hem de teessüf olunur.