CEVAP
Mevlid, doğum zamanı anlamına gelir. Mevlid gecesi, Rebiul-evvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Peygamber efendimizin doğum günü, tüm Müslümanların bayramıdır.
Resulullah efendimiz dünyaya erişince, amcası Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe, (Kardeşin Abdullah’ın oğlu oldu) diyerek kendisine müjde getirince, sevinmişti. (Ona süt vermek şartı ile, seni azat ettim) demişti. Bunun için, Ebu Leheb’in, her mevlid gecesinde, azabı birazcık hafiflemektedir. Mevlid gecesi sevinen, o geceye kıymet veren müminlerin pek oldukca sevap kazanacağı buradan da anlaşılmaktadır. Hâfız Muhammed ibni Cezeri Şafii diyor ki: (Ebu Leheb rüyada görülüp, ne halde olduğu sorulduğunda, oldukca azap çekiyorum. Sadece, her yıl, Rebiul-evvel ayının 12. geceleri, azabım hafifliyor. Resulullah dünyaya erişince, müjde veren cariyemi sevincimden azat etmiştim. Bunun için, bu gecelerde azabım hafifliyor) dedi. Ebu Leheb şeklinde azgın bir kâfirin azabı hafifleyince, O yüce Peygamberin ümmetinden olan bir mümin, Onun doğduğu gece sevinir, malını uygun bölgelere dağıtır, ziyafet verir, böylece, Peygamberine olan sevgisini gösterirse, Allahü teâlâ onu Cennetine sokar.) [M. Nasihat]
Resulullah efendimiz, mevlid gecelerinde eshab-ı kirama ziyafet verir, dünyayı teşrifindeki ve çocukluk zamanındaki şeyleri anlatırdı. Hazret-i Ebu Bekir de, halife iken, eshab-ı kiramı toplar, Resulullah efendimizin dünyayı teşrifindeki muhteşem hâlleri konuşurlardı. Bu gece, Resulullahın doğum zamanında görülen hâlleri, olağanüstü şeyleri okumak, dinlemek, öğrenmek oldukca sevaptır. Bugün yada ertesi gün oruç tutmakta sakınca yoktur. Tutulması iyi olur, sevap olur.
İslam âlimleri mevlid gecesine oldukca ehemmiyet vermişlerdir. Hazret-i Mevlana, (Mevlid okunan yerden belalar gider) buyurmuştur.
Mevlid gecesi, Kadir gecesinden sonrasında en kıymetli gecedir. Hatta, Mevlid gecesinin Kadir gecesinden de kıymetli bulunduğunu bildiren âlimler de vardır.
(Allahü teâlâ bir hiç kimseye söz ve yazı sanatı kayra ederse, Resulullahı övsün, düşmanlarını kötülesin) hadis-i şerifine uyularak, asırlardır mevlid kitapları yazılmış ve okunmuştur. Resulullah efendimizi öven çeşitli mevlid kasideleri vardır. Meşhur olan ve Türkiye’de devamlı okunan Mevlid kasidesini Süleyman Çelebi, 15. asırda yazmıştır. Bu kasidenin asr-ı saadetten sonrasında yazılması, bid’at olmasını gerektirmez. Şu sebeple Resulullah efendimizi övmek ibadettir. Devamlı Onu övücü kasideler, yazılar yazılabilir. Onları da okumak bid’at değil, sevap olur. Mevlid-i şerif okumak, Resulullah efendimizin dünyaya gelişini, miracını ve yaşamını anlatmak, Onu anımsamak, Onu övmek anlamına gelir. Her müminin Resulullah efendimizi oldukca sevmesi gerekir. Bu da aslına bakarsan imanın gereğidir. Oldukca sevmek kâmil mümin olmanın da alametidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Beni ana-baba, evlat ve herkesten daha oldukca sevmeyen, mümin olması imkansız.) [Buhari]
(Peygamberleri anmak, anımsamak ibadettir.) [Deylemi] (Bu ibadeti, şiir olarak söylemek daha tesirli olur. Resulullah efendimizin şairleri, camide, Resulullahı öven ve kâfirleri kahreden şiirler okurlardı.)
(Bir şeyi oldukca seven, elbet onu oldukca anar.) [Deylemi] (Resulullahı seven de Onu oldukca anar.)
Vehhabiler, mezhepsizler, Resulullah efendimizi öven ve ondan şefaat isteyen Müslümanlara müşrik damgasını basıyorlar. Bunu açıkça söyleyemedikleri için, mevlide bid’at diyorlar. Resulullahı övmek bid’at olmaz. Bu övgüden sadece Tanrı’ı sevmeyen rahatsız olur; şu sebeple Allahü teâlâ Onu övmektedir:
(Biz seni âlemlere rahmet olarak yolladık.) [Enbiya 107]
(Senin için bitmeyen, sonsuz ecir vardır. Normal olarak sen en büyük terbiye üzeresin.) [Kalem 3-4]
(Tanrı ve melekleri, Resule salevat getiriyor. Ey inanç edenler, siz de salevat getirin!) [Ahzab 56]
Adam hanım karışık olmadan, çalgı, müzikli tanrısal ve başka haram karıştırmadan, Tanrı rızası için okumak, salevat-ı şerife getirmek, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece, o gecenin şükrünü yerine getirmek müstehabdır. (Ni’met-ül kübrâ, Hadika, M. Tembih)
Resulullah efendimizi oldukca övmek, mahlûkların en üstünde bulunduğunu söylemek, Allahü teâlânın, sevgili Peygamberine verdiği üstünlükleri saymak ve Ondan şefaat istemek, büyük ibadettir. Buna karşı koymak, koyu bir cahillik, pek çirkin bir inattır. Resulullahı övmek, anmak lazım geldiğine kanıt olarak, Ahzab suresinin (Tanrı ve melekleri, Resule salevat getiriyor, inanç edenler, siz de salevat getirin) mealindeki 56.âyet-i kerimesi yetmez mi?
Vehhabi mantığına bakın!
Vehhabi Feth-ul-mecid kitabının önsözünde, (Süud torunu Abdülaziz tevhidi yeniledi. Arabistan yarım adasına barış ve güvenlik getirdi. Oğlu Süud da, geçmişlerinin yoluna yaşam verdi. Hulefa-i raşidinin yolunu açtı) diyor. Süud oğullarının kılıçlarının keskin olmasına yakarma ediyor. Yunanistan’da, Atina’nın en lüks otellerinde, yüzlerce gayrimeşru cariye ile, Yunan kızları içinde, senelerce sefalet, içki ve fuhuş âlemleri sürerek 1384 [m. 1964] de zevk, safa, işret içinde ölen Süudü ve dedelerini övmek için (yaşam verdi, yol açtı) şeklinde methiyeler söylemesi, ondan yardım dilemesi şirk, kabahat olmuyor da, ehl-i sünnetin, Allahü teâlânın sevgili Peygamberini övmesi, o yüce Peygamberin, mahlukların en yüksek derecesinde bulunduğunu bildirmesi, (Her istediğini vereceğim) müjdesi ile şereflenmiş olan o en yüksek Peygamberden yardım ve şefaat istemesi, kabahat ve şirk oluyormuş.
Utanmadan bu yazıları, din kitabı diyerek müslümanların önüne sürmektedir. Gençleri aldatmak, mezhepsiz yapmak için, İslam âlimlerine, müslümanların gözbebeklerine, müşrik, sapık demekten haya duymamaktadır. Hadis-i şeriflerde, Resulullahın kendi yüksek makamını anlatmasına, acaba ne diyecektir. Peygamberlerin seyyidi, gelmiş gelecek, tüm insanların en üstünü bulunduğunu bildirdiği için, o şerefli Peygambere de, (hâşâ) kirli kalemini bulaştırmak küstahlığını mı meydana getirecek?
Peygamber efendimiz hem habib hem halildir
“Bazı kimseler, Peygamberimize Habib denmesi uygun değildir. Habib sevgili anlamına gelir. Tanrı’ın sevgilisi olur mu!“ diyorlar.
Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselama “Habibim” buyuruyor. Habib, sevgili anlamına gelir. Sevgi ise çeşitlidir. Ormanı, çiçeği, suyu sevmek başkadır, yiyecekleri, meyveleri sevmek başkadır. Ana babayı, evladı sevmek başka, hanımı sevmek başka, Allahü teâlâyı sevmek daha başkadır. Tüm sevgileri yalnız hanımı sevmek şeklinde kabul etmek oldukca yanlıştır.
Şimdi imam-ı Gazali, imam-ı Kastalani hazretleri şeklinde İslam âlimlerinden naklen Allahü teâlânın sevip sevmediği kimseleri bildirelim!
Kur’an-ı kerimde mealen (Tanrı, onları [Eshab-ı kiramı, salihleri] sever, onlar da Tanrı’ı sever) buyuruluyor. (Maide 54)
Allahü teâlâ şunları sever:
(Sabredenleri sever.) [A.İmran 146]
(Tevekkül edenleri sever.) [A.İmran 159]
(İyilik edenleri sever.) [Bekara 195]
(Hakkaniyet edenleri sever.) [Maide 42]
(Tevbe edenleri sever.) [Bekara 222]
Allahü teâlâ şunları sevmez:
(Aşırı gidenleri sevmez.) [Bekara 190]
(Fesadı sevmez.) [Bekara 205]
(Zalimleri sevmez.) [A. İmran 57]
(Kibredenleri sevmez.) [Nahl 23]
(Hainleri sevmez.) [Enfal 58]
Allahü teâlâ, Peygamber efendimize, (De ki, eğer, Tanrı’ı seviyorsanız, bana uyun ki, Tanrı da sizi sevsin, günahlarınızı affetsin!) buyuruyor. (A.İmran 31)
Peygamber efendimiz de, (Tanrı ve Resulü bir hiç kimseye, herkesten daha sevgili olmadıkça, inanç etmiş olmaz) buyuruyor. (Buhari)
Selman-ı Farisi hazretlerinin bildirdiği hadis-i kudside buyuruluyor ki:
(Ey Resulüm, İbrahim’i halil [dost] edindiysem de, seni de habib [sevgili] edindim. Senden daha sevgili hiçbir şey yaratmadım. Sen olmasaydın kâinatı yaratmazdım.) [Mevahib-i Ledünniyye]
Gene aynı kitaptaki hadis-i şerifte, (Tanrı, İbrahim’i halil edinmiş olduğu şeklinde beni de halil edindi) buyuruluyor. Şu halde Peygamber efendimiz hem habibdir, hem halildir.
Sevginin güçlü olmasına aşk denir. Mevlidde de (Habibim sana aşık olmuşam) ifadesi geçer. Bazı kimseler, nefsin şehvani arzularına aşk dedikleri için Allahü teâlânın, Habibini oldukca sevmesini, şu demek oluyor ki aşk ile sevmesini kabul edemiyorlar. (Mevlidin burası yanlış) diyorlar.
Allahü teâlâ, en oldukca Habibini sever.
Dinde, fazla sevgiye aşk denir. Mevlidde geçen ifade de yanlış değildir. İlahi tenzihe aykırı yeri yoktur. (Tanrı Habibini oldukca sevmez) demek yanlıştır.
Sual: Mevlid kitabında, (Habibim sana âşık olmuşam) ifadesini, bazı kimseler uygun bulmuyor, hatta, Hristiyanları seven bazı kimseler, o kısmı değiştirip okuyorlar. Bunun dinen mahzuru var mıdır?
CEVAP
Sevginin güçlü olmasına aşk denir. Aşk denilince illa şehevî aşk anlaşılmamalıdır. Kitap okuma aşkı olur, parayı sevme aşkı olur. Tanrı aşkı olur, hocayı sevme aşkı olur, dine hizmet etme aşkı olur. Ana babaya yardım etme aşkı olur, olur da olur.
Mevlitte bildirilen aşkla ilgili ifade, Allahü teâlânın habibini [sevgilisi olan Muhammed aleyhisselamı] sevdiğini bildiriyor. Normal olarak Allahü teâlâ habibini her şeyden, herkesten oldukca seviyor. Tanrı için niye seviyor ki denmez. Doğrusu Mevlitteki ifade oldukca yerindedir.
Mevlid okumak ibadettir
Sual: İmam-ı Şa’rani’nin ve İbni Âbidin’in mevlid okutmaya bid’at söylediği doğru mu?
CEVAP
Hayır, doğru değildir. Bu, Selefîlerin uydurmasıdır. Bu iki zat, dine aykırı olarak yapılanlara ve bid’at karıştırılanlara bid’at demişlerdir. İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Minarede yakılmak için yağ adamak bâtıldır. Seyyid Abdülkadir’e yağ adarlar da, minarenin doğu tarafına yakılır. Bundan daha çirkini de, minarelerde mevlid okutmayı nezrederler. Hâlbuki bu mevlide çalgı katıyorlar, şarkı ve oyun şeklinde şeyler karıştırıyorlar. (Redd-ül muhtar)
Demek ki, o günkü mevlidlerde de, bugünkü bazı mevlidlerde olduğu şeklinde teganni ve uygunsuz şeyler varmış. Onun için bu iki büyük âlime isnat edilen yazılarda, mevlid kötülenmiyor, mevlid cemiyetlerinde işlenen haramlar kötüleniyor. Bugün de mevlidlere bid’at karıştırılıyor. Hanım adam birlikte oturup dinliyorlar. (Bu şekilde mevlid okumak uygun değil) demek, mevlidin kendisi fena anlamına gelmez. Mevlid, Resulullah efendimizi övmektir. Resulullah’ı övmek ise ibadettir, fakat Selefîler bu övmeye bid’at demektedir.