Anasayfa » Genel » Peygamber efendimizin mucizeleri

Peygamber efendimizin mucizeleri

Sual: Peygamber efendimizin mucizeleri nedir?
CEVAP
Oldukca mucizesi görülmüştür. Bazılarını bildirelim.
Aşağıdaki yazılar (Mir’at-ı Kâinat) kitabından alınmıştır.

Muhammed aleyhisselamın hak Peygamber bulunduğunu bildiren şahitler pek çoktur. Ümmetinin Evliyasında hâsıl olan kerametler, hep Onun mucizeleridir; bundan dolayı kerametler, Ona tâbi olanlarda, Onun izinde gidenlerde hâsıl olmaktadır.

Muhammed aleyhisselamın mucizeleri, vakit bakımından üçe ayrılmıştır:

Birincisi, kutsal ruhu yaratıldığından başlayarak, Peygamberliğinin bildirildiği (bi’set) zamanına kadar olanlardır.

İkincisi, bi’setten vefatına kadar olan vakit içindekilerdir.

Üçüncüsü, vefatından kıyamete kadar olmuş ve olacak şeylerdir.

Bunlardan birincilere, (İrhas) şu demek oluyor ki, başlangıçlar denir. Her biri de ek olarak görerek yada görmeyip akıl ile anlaşılan mucizeler olmak suretiyle ikiye ayrılırlar. Tüm bu mucizeler o denli çoktur ki, saymak mümkün olmamıştır. İkinci kısımdaki mucizelerin üç bin kadar olduğu bildirilmiştir. Bunlardan bazılarını aşağıda bildireceğiz.

1- Muhammed aleyhisselamın mucizelerinin en büyüğü Kur’an-ı kerimdir.

2- En büyük mucizelerinden biri de, Mirac mucizesidir.

3- Meşhur mucizelerinin en büyüklerinden biri de, Ay’ı ikiye ayırmasıdır. Bu mucize, başka hiçbir Peygambere nasip olmamıştır. Muhammed aleyhisselam elli iki yaşlarında iken, Mekke’de Kureyş kâfirlerinin elebaşıları yanına gelip, (Peygamber isen Ay’ı ikiye ayır) dediler. Muhammed aleyhisselam, her insanın ve hele tanıdıklarının, akrabasının inanç etmelerini oldukça istiyordu. Kutsal ellerini kaldırıp yakarma etti. Allahü teâlâ, kabul edip, Ay’ı ikiye böldü. Yarısı bir dağın, öteki yarısı başka dağın üstünde göründü. Kâfirler, Muhammed bizlere sihir yapmış oldu dediler. İman etmediler.

Bu mucize ile ilgili âyet-i kerimenin meali şöyleki:
(Kıyamet yaklaştı, Ay yarıldı. Onlar [müşrikler] bir mucize görünce derhal yüz çevirirler ve “Eskiden beri devam ede gelen bir sihir [büyü] derler.) [Kamer 1,2]

4- Muhammed aleyhisselam, bazı gazalarında, susuz kalındığı vakit, kutsal elini bir kaptaki suya sokmuş, parmakları arasından su akarak, suyun bulunmuş olduğu kap sürekli taşmıştır. Kimi zaman seksen, kimi zaman üçyüz, kimi zaman binbeşyüz, Tebük Gazasında ise, yetmiş bin kimsenin hepsi ve hayvanları, bu sudan içmişler ve kullanmışlardır. Kutsal elini sudan çıkarınca akması durmuştur.

5- Hayber gazasında, önüne zehirlenmiş koyun kebabı koyduklarında, (Ya Resulallah, beni yeme, ben zehirliyim) sesi işitildi.

6- Medine’de, mescid-i nebevide dikili bir hurma kütüğü vardı. Resulullah hutbe okurken, bu direğe dayanırdı. Buna Hannane denirdi. Minber yapılınca, Hannane’nin yanına gitmedi. Ondan ağlama seslerini, tüm cemaat işittiler. Minberden inip, Hannane’ye sarıldı. Sesi kesildi. (Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar ağlardı) buyurdu.

7- Kutsal eline almış olduğu çakıl taşlarının ve tuttuğu yiyecek parçalarının arı sesi şeklinde, Allahü teâlâyı tesbih ettikleri oldukça görülmüştür.

8- Bigün, bir köylüyü imana çağrı etti. Müslüman bir komşumun vefat etmiş kızını diriltirsen, inanç ederim dedi. Mezarına gittiler. İsmini söyleyerek kızı çağırdı. Mezar içinden ses işitildi ve dışarı çıktı. (Dünyaya gelmek ister misin?) buyurdu. (Ya Resulallah! Dünyaya gelmek istemem. Burada babamın evindekinden daha rahatım. Müslümanın ahireti, dünyasından daha iyi) dedi. Köylü bunu görünce, derhal imana geldi.

9- Tirmizi ve Nesai’nin (Sünen) kitaplarında diyor ki, iki gözü a’ma bir kimse gelip, ya Resulallah, Allahü teâlâya yakarma et, gözlerim açılsın dedi. (Kusursuz bir abdest al! Sonrasında Ya Rabbi! Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin Muhammed aleyhisselamı araya koyarak, senden isterim. Ey oldukça sevdiğim Peygamberim Muhammed aleyhisselam! Seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hatırın için kabul etmesini isterim. Ya Rabbi! Bu yüce Peygamberi bana şefaatçi eyle! Onun hürmetine duamı kabul et!) duasını okumasını buyurdu. Adam, abdest alıp yakarma etti. Derhal gözleri açıldı. Bu duayı Müslümanlar, daima okumuşlar ve maksatlarına kavuşmuşlardır.

10- Medine’de, minberde hutbe okurken, bir kimse, ya Resulallah! Susuzluktan çocuklarımız, hayvanlarımız, tarlalarımız helak oluyor. İmdadımıza yetiş dedi. Ellerini kaldırıp, yakarma eyledi. Gökte asla bulut yokken, kutsal ellerini yüzüne sürmeden, bulutlar toplandı. Derhal yağmur başladı. Birkaç gün devam etti. Gene minberde okurken, o kimse, ya Resulallah! Yağmurdan helak olacağız diyince, Resul aleyhisselam, tebessüm etti ve (Ya Rabbi! Rahmetini başka kullarına da kayra eyle!) buyurdu. Bulutlar açılıp, güneş göründü.

11- Cabir bin Abdullah diyor ki, oldukça borcum vardı. Resulullaha haber verdim. Bahçeme gelip, hurma yığınının çevresinde üç kere dolaştı. (Alacaklılarını çağır, gelsinler!) buyurdu. Her birine hakları verildi. Yığından bir şey eksilmedi.

12- Bir bayan, armağan olarak bal gönderdi. Balı kabul edip, boş kabı geri gönderdi. Kap bal ile dolu olarak geri geldi. Hanım gelmiş olarak, (ya Resulallah! Hediyemi niçin kabul etmediniz?Acaba günahım nedir?) dedi. (Senin hediyeni kabul ettik. Gördüğün bal, Allahü teâlânın hediyene verdiği berekettir) buyurdu. Hanım evlatları ile aylarca yediler. Asla eksilmedi. Bigün yanılarak balı başka bir kaba koydular. Oradan yiyerek bitirdiler. Bunu, Resulullaha haber verdiler. (Gönderdiğim kapta kalsaydı, dünya durdukça yerlerdi, asla eksilmezdi) buyurdu.

13- Resulullahın gaybdan haber verdiği oldukça görüldü. Bu mucizesi üç kısımdır:

Birinci kısmı, kendi zamanından evvel olan ve kendisine sorulan şeylerdir ki, bunlara verdiği cevaplar, oldukça kâfirlerin, katı kalbli düşmanlarının imana gelmelerine sebep olmuştur.

İkinci kısmı, kendi zamanında olmuş ve olacak şeyleri haber vermesidir.

Üçüncü kısmı, kendisinden sonrasında kıyamete kadar dünyada ve ahirette olacak şeyleri bildirmesidir.

Burada ikinci ve üçüncü kısımlardan birkaçı aşağıda bildirilecektir.

[İslam’a davetin başlangıcında, müşriklerin eziyetlerinden, sıkıntılarından dolayı, Eshab-ı kiramın bir kısmı Habeşistan’a hicret etmişlerdi. Resulullah, Mekke’de kalan Eshab-ı kiramla beraber, üç sene her türlü görüşme, alışveriş yapma, Müslümanlardan başka bir kimse ile konuşmama gibi, bütün içtimai muamelelerden men olundular. Kureyş müşrikleri, bu karar ve ittifaklarını bildiren bir ahdname yazarak, Kâbe-i muazzamaya asmışlardı. Her şeye kâdir olan Allahü teâlâ (Arza) denilen bir çeşit kurdu [ağaç kurdu] o vesikaya musallat etti. Yazılı bulunan (Bismikellahümme) [Allahü teâlânın ismi ile] ibaresinden başka, ne yazılı ise, hepsini o kurtcuk yedi, tamamlamış oldu. Allahü teâlâ bu hâli Cibril-i güvenli vasıtası ile Peygamber efendimize bildirdi. Peygamber efendimiz de bu hâli amcası Ebu Talibe söyledi. Ertesi gün, Ebu Talib müşriklerin ileri gelenlerine gelmiş olarak, Muhammedin Rabbi Ona şöyleki haber vermiş. Eğer söylediği doğru ise, bu hâli kaldırıp, eskiden olduğu şeklinde dolaşmalarına, başkaları ile görüşmelerine engel olmayınız. Eğer söylediği doğru değilse, ben de Onu artık himaye etmeyeceğim, dedi. Kureyşin ileri gelenleri, bu teklifi kabul ettiler. Hepimiz toplanarak Kâbe’ye geldiler. Ahdnameyi Kâbe’den indirerek açtılar ve Resulullahın buyurduğu şeklinde, (Bismikellahümme) ibaresinden başka, tüm yazıların yenilmiş bulunduğunu gördüler.]

Acem padişahı Hüsrev’den Medine’ye elçiler geldi. Bigün, bu tarz şeyleri çağırıp, (Bu gece, Kisranızı kendi oğlu öldürdü) buyurdu. Bir süre sonra, oğlunun babasını öldürmüş olduğu haberi geldi. [İran şahlarına Kisra denir.]

14- Bigün, zevcesi Hafsa validemize, (Ebu Bekir ile baban, ümmetimin idaresini ellerine alacaklardır) buyurdu. Bu sözle Hazret-i Ebu Bekir’in ve Hafsa validemizin babası olan Hazret-i Ömer’in halife olacaklarını müjdeledi.

15- Ebu Hüreyre’yi “radıyallahü teâlâ anh” Medine’de, zekât olarak gelmiş olan hurmaların muhafazasına işgören etmişti. Bir kimseyi hurma çalarken elde etti. Seni Resulullaha götüreceğim dedi. Hırsız, fakirim, çoluğum çocuğum çoktur diyerek yalvarınca, bıraktı. Ertesi gün, Resulullah Ebu Hüreyre’yi çağırıp, (Dün gece bıraktığın adam ne yapmıştı?) buyurdu. Ebu Hüreyre anlatınca, (Seni aldatmış. Gene gelecektir) buyurdu. Ertesi gece gene geldi ve yakalandı. Yine yalvarıp, Tanrı aşkına bırak dedi ve kurtuldu. Üçüncü gece, yine gelip yakalanınca, yalvarmaları yarar vermedi. Beni bırakırsan, birkaç şey öğretirim, sana oldukça faydası olur, dedi. Ebu Hüreyre kabul etti. Gece yatarken, (Âyet-el kürsi)yi okursan Allahü teâlâ seni korur, yanına şeytan yaklaşmaz dedi ve gitti. Ertesi gün, Resulullah efendimiz, Ebu Hüreyre’ye yine sorup yanıt alınca, (Şimdi doğru söylemiş. Oysa kendisi oldukça yalancıdır. Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun?) buyurdu. Hayır, bilmiyorum diyince, (O kimse şeytan idi) buyurdu.

16- Rum İmparatorunun orduları ile harp için (Mute) denilen yere asker gönderdiğinde, sahabeden üç emirin arka arkaya şehit olduklarını, kendisi, Medine’de minber üstünde iken, Allahü teâlânın göstermesi ile görerek yanındakilere haber verdi.

17- Muaz bin Cebeli vali olarak Yemen’e gönderirken, Medine’nin dışına kadar uğurlayıp ona oldukça tembihler verdi. (Seninle dünyada artık buluşamayız) buyurdu. Hazret-i Muaz Yemen’de iken Resulullah efendimiz Medine’de vefat etti.

18- Vefat ederken, kutsal kızı Fatıma’ya, (Akrabam içinde bana öncelikle kavuşan sen olacaksın) buyurdu. Altı ay sonrasında Hazret-i Fatıma vefat etti. Akrabasından ondan evvel kimse vefat etmedi.

19- Kays bin Şemmasa, (Güzel olarak yaşarsın ve şehit olarak ölürsün) buyurdu. Hazret-i Ebu Bekir halife iken Yemamede Müseylemet-ül-Kezzab ile meydana getirilen muharebede şehit oldu.
Hazret-i Ömer’in ve Hazret-i Osman’ın ve Hazret-i Ali’nin şehit olacaklarını dahi haber verdi.

20- Acem padişahı Kisranın ve Rum padişahı Kayserin memleketlerinin Müslümanların eline geçeceğini ve hazinelerinin Tanrı yolunda dağıtılacağını müjdeledi.

21- Ümmetinden oldukça kimsenin denizden gazaya gideceklerini ve sahabeden olan Ümmi Hiram’ın o gazada bulunacağını haber verdi. Hazret-i Osman halife iken Müslümanlar, gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harp ettiler. Bu hanım da birlikte idi. Orada şehit oldu.

22- Kutsal kızı Fatıma’nın oğlu Hasan “radıyallahü teâlâ anhüma” için, (Bu oğlum oldukça hayırlıdır. Allahü teâlâ, Müslümanlardan iki büyük ordunun barış etmesine bunu sebep yapmış olacaktır) buyurdu. Büyük bir ordu ile Muaviye’ye “radıyallahü anh” karşı harp edeceği vakit, fitneyi önlemek, Müslümanların kanının dökülmemesi için hakkı olan halifeliği Muaviye’ye “radıyallahü anh” teslim etti.

23- Abdullah ibni Abbas’ın annesine bakıp, (Senin bir oğlun olacak. Doğduğu vakit bana getir!) buyurdu. Evladı getirdiklerinde, kulağına ezan ve ikamet okuyup, kutsal ağzının suyundan ağzına sürdü. İsmini Abdullah koyup annesinin kucağına verdi. (Halifelerin babasını al, götür!) buyurdu. Hazret-i Abbas, bunu işitip, gelip sorunca, (Evet, bu şekilde söyledim. Bu çocuk halifelerin babasıdır. Onlar içinde seffah, Mehdi ve İsa aleyhisselamla namaz kılan bir kimse bulunacaktır) buyurdu. Abbasiyye devletinin başına oldukça halifeler geldi. Bunların hepsi, Abdullah bin Abbas’ın soyundan oldu.

24- Eshabından oldukça hiç kimseye hayır dualar etmiş, hepsi kabul olunarak faydalarını görmüşlerdir. Hazret-i Ali buyuruyor ki:
Resulullah beni Yemen’e kadı [Hâkim] olarak göndermek istedi. Ya Resulallah! Ben kadılık yapmasını bilmiyorum dedim. Kutsal elini göğsüme koyup, (Ya Rabbi! Bunun kalbine doğru şeyleri bildir. Hep doğru söylemek nasip eyle!) buyurdu. Bundan sonrasında bana gelen şikâyetçilerden doğru olanı derhal anlamış olur, hak suretiyle hükmederdim.

25- Nabiga ismindeki meşhur ozan şiirlerinden birkaçını okuyunca, Araplar içinde meşhur olan (Allahü teâlâ dişlerini dökmesin) duasını buyurdu. Nabiga yüz yaşına gelmişti. Dişleri ak ve berrak, inci şeklinde dizilmiş dururdu.

26- Amcası Ebu Leheb’in oğlu Uteybe, Resulullahı oldukça üzdü. Çirkin şeyler söylemiş oldu. Buna oldukça üzülüp, (Ya Rabbi! Buna köpeklerinden birini musallat eyle!) buyurdu. Uteybe, Şam’a tecim için giderken bir gece arkadaşlarının içinde yatıyordu. Bir aslan gelip dostlarını koklayıp bıraktı. Sıra Uteybe’ye ulaşınca, kaptı parçaladı.

27- Acem padişahı Hüsrev Pervize inanç etmesi için mektup gönderdi. Alçak Hüsrev, mektubu parçaladı ve getiren elçiyi şehit eyledi. Peygamber efendimiz bunu işitince, oldukça üzüldü ve (Ya Rabbi! Onun mülkünü parçala!) buyurdu. Resulullah hayatta iken Hüsrevi oğlu Şireveyh hançerle parçaladı. Hazret-i Ömer halife iken, acem memleketinin tamamını Müslümanlar feth edip, Hüsrev’in nesli de, mülkü de kalmadı.

28- Allahü teâlâ, Habibini belalardan korurdu. Ebu Cehil, Resulullahın en büyük düşmanı idi. Kâbe-i muazzama yanında namaz kılarken, alçak Ebu Cehil, tam zamanıdır diyerek, bıçakla üstüne yürümek isterken, derhal geri dönerek firar etti. Arkadaşları, niçin korktun dediklerinde, Muhammed ile aramızda ateş dolu bir hendek gördüm. Birçok kimse beni bekliyorlardı. Bir adım atsaydım, yakalayıp ateşe atacaklardı. Bunu Müslümanlar işitip, Resulullah efendimize sorduklarında, (Allahü teâlânın melekleri, onu yakalayıp parçalayacaklardı) buyurdu.

29- Resulullah efendimiz bigün abdest alıp, mestlerinden birini giyip, ikincisine kutsal elini uzatırken, bir kuş geldi. Bu mesti kapıp havada silkti. İçinden bir yılan düştü. Sonrasında kuş mesti yere bıraktı. Bugünden sonrasında, ayakkabı giyerken, ilkin silkelemek sünnet oldu.

30- Selman-ı Farisi, hak din aramak için, İran’dan çıkıp çeşitli memleketleri dolaşmaya başladı. Beni Kelb kabilesinden bir kervan ile Arabistan’a gelirken Vadi’-ul kura denilen mevkide hainlik edip bir yahudiye köle diye sattılar. Bu da, akrabası, Medineli bir yahudiye köle olarak sattı. Hicrette Resulullahın Medine’ye teşriflerini işitince, oldukça sevindi. Şu sebeple, kendisi nasrani âlimi idi. Son olarak rehberi büyük bir âlimin tavsiyesi ile, ahir vakit Peygamberine inanç etmek için Arabistan’a gelmişti. O âlim, Resulullahın vasıflarını öğretmiş, Onun armağan kabul edip, sadaka kabul etmediğini, iki omuzu içinde mühr-ü nübüvvet bulunduğunu ve pek oldukça mucizeleri bulunduğunu Selman’a bildirmişti. Selman-ı Farisi, Resulullaha sadakadır diyerek hurma getirdi. Resulullah onlardan asla yemedi. Hediyedir diye bir tabakta yirmibeş kadar hurma getirdi. Resulullah efendimiz ondan yedi. Tüm Eshab-ı kiram da yediler. Yenilen hurma çekirdekleri bin kadardı. Resulullahın bu mucizesini de görmüş oldu. Ertesi gün bir cenaze defninde mühr-ü nübüvveti görmek arzu etti. Resulullah, bunu anlayıp kutsal gömleğini sıyırarak mühr-ü nübüvveti gösterdi. Selman derhal imana geldi. Birkaç yıl sonrasında 300 hurma ağacı ile binaltıyüz dirhem altın ödemek şartı ile azat edilmesine söz kesildi. Resulullah bunu işitti. Kutsal elleri ile ikiyüzdoksandokuz hurma ağacı dikti. Ağaçlar o yıl meyve vermeye başladı. Birini Ömer “radıyallahü teâlâ anh” dikmişti. Bu ağaç meyve vermedi. Resulullah efendimiz, bunu çıkarıp kutsal elleri ile yine dikti. Bu da derhal meyve verdi. Bir gazada, ganimet alınan, yumurta kadar altını Selman’a “radıyallahü teâlâ anh” verdiler. Resulullaha gelip, bu oldukça azdır. Binaltıyüz gram çekmez dedi. Kutsal ellerine alıp yine Selman’a verdi. (Bunu sahibine götür) buyurdu. Yarısı ile efendisine olan borcunu ödedi. Yarısı da, Hazret-i Selman’a kaldı.

31- Kureyş kâfirlerinden Velid bin Mugire, As bin Vail, Haris bin Kays, Esved bin Yagus ve Esved bin Muttalib, Resulullaha cefa ve eziyet etmekte başkalarından aşırı gidiyorlardı. Cebrail aleyhisselam gelip, (Seninle alay edenlere cezalarını veririz…) mealindeki Hicr suresinin 95. âyetini getirip, Velidin ayağına, ikincisinin ökçesine, üçüncüsünün burnuna, dördüncüsünün başına, beşincisinin gözlerine işaret etti. Velid’in ayağına bir ok battı. Oldukca kibirli olduğundan, eğilerek oku çıkarıp atmak, kendine ağır geldi. Demiri topuk damarına batıp, siyatik hastalığına yakalandı. As’ın ökçesine diken battı. Tulum şeklinde şişti. Harisin burnundan sürekli kan geldi. Esved bir ağaç altında neşeli otururken, kafasını ağaca vurup, öteki Esved de, a’ma olup, hepsi helak oldular.

32- Devs kabilesinin reisi Tufeyl, hicretten ilkin, Mekke’de imana gelmişti. Kavmini imana çağrı için Resulullahtan bir alamet istedi. (Ya Rabbi! Buna bir âyet (kanıt) kayra eyle) buyurdu. Tufeyl, kabilesine gidince, iki kaşı içinde bir nur parladı. Tufeyl, ya Rabbi! Bu alameti yüzümden giderip başka yerime koy. Bunu yüzümde görenlerden bazısı, kendi dinlerinden çıktığım için cezalandırıldığımı zannederler dedi. Duası kabul olup, nur yüzünden gitti. Elindeki kamçının ucunda kandil şeklinde parladı. Kabilesindekiler zaman içinde imana geldiler.

33- Hicretin yedinci senesinde Resulullah efendimiz, Habeş padişahı Necaşi’ye ve Rum imparatoru Herakliyus’a ve Acem padişahı Husrev’e ve Bizansın Mısır’daki valisi Mukavkas’e ve Şam’daki valisi Haris’e ve Umman Sultanı Semame’ye mektuplar göndererek, hepsini imana çağrı etti. Mektupları götürmüş olan elçiler, gittikleri yerin dillerini bilmiyorlardı. Ertesi sabah, o dilleri anlatmaya başladılar.

Molla Abdurrahman Caminin (Şevahid-ün-nübüvve) kitabında ve Yusuf-i Nebhani’nin (Huccetullahi alel-âlemin) kitabında, Resulullah efendimizin daha nice mucizeleri yazılıdır.

Save gölünün kuruması
Sual:
Peygamber efendimiz doğduğu vakit, Kâbe’deki putlar yüzüstü yıkılıyor, Kisra’nın sarayı çöküyor, bin yıldan beri Mecusilerin yanan ateşi sönüyor. Bir de Save gölünün kurumuş olduğu bildiriliyor. Save gölünün suçu ne idi de kurudu?
CEVAP
Cansız varlıkların ne suçu olur ki, şu demek oluyor ki suçu olduğundan değil, bu gölü halk mukaddes sayar, kuruyacağına asla olasılık vermezlermiş. Oldukca tuzlu imiş, sağdan soldan su gelmiyor, su seviyesi hep aynı, asla eksilme olmuyormuş, derinliği beş metre yüzeyi 12,5 km imiş. Bu göl aniden kuruyor. Bunun aksine, Şam tarafında bin yıldan beri suyu akmayan ve kurumuş olan Semave Nehrinin vadisi de, o gece, su ile dolup taşarak akmaya başlıyor. Bu tür vakalar cansız varlıkların suçu falan olduğundan değil, onları mukaddes sayan insanları uyarma için, öğrenek almaları için ve daha başka hikmetler yüzünden kayra ediliyor.

Resulullah’ın mucizelerinden
Sual:
Resulullah’ın hacamat kanını içen olduğu söyleniyor. Kan içmek caiz mi?
CEVAP
Resulullah efendimizin kutsal kanı, öteki insanların kanı şeklinde değildir. Eshab-ı kiramdan Abdullah bin Zübeyr, Resulullah’ın hacamat edilirken çıkan kanını içti. Resulullah “sallallahü aleyhi ve selem,” darılmadı, hattâ gülümseyerek, (Artık Cehennem ateşi seni yakmaz) buyurdu. Başına bazı işler geleceğini de bildirdi. (Beyhekî)

Eshab-ı kiramdan Malik bin Sinan, Resulullah’ın kutsal kanını içince ona da, (Cehennem ateşi seni yakmaz) buyurdu. (İbni Hibban)

Kutsal artığını içen Bereke adlı hanıma da, (Artık asla karın ağrısı çekmezsin) buyurdu. (Mevahib-i ledünniyye)

Halid bin Velid “radıyallahü anh,” sarığında taşımış olduğu bir sakal-ı şerif sebebiyle her harpte zafer kazanmıştır. (Şifa-i şerif)

Bunların hepsi, Resulullah’ın mucizelerindendir, fakat Selef-i salihine düşman Selefîler, Resulullah’ın eşyalarıyla, kutsal saçı ve sakalıyla bereketlenmeyi şirk kabul ediyorlar.

Sual: Peygamber efendimizin geleceğinin, hazret-i Musa ve hazret-i İsa tarafınca bildirilmesi, bu Peygamberlerin birer mucizesi midir?
Yanıt: Peygamberlerin sonuncusu Muhammed aleyhisselamın geleceği, bazı sıfatları, Arap yarımadasında zuhur edeceği ve gelme zamanı yaklaşınca görülecek harikulade, muhteşem şeyler Tevrat ve İncil’de bildirilmişti. Bunların haber verilmesi, hazret-i Mûsâ ve hazret-i İsa için mucize olduğu şeklinde, Muhammed aleyhisselam için de büyük mucizedir. Allahü teâlâ, her Peygambere, o zamanda meşhur olup, kıymet verilen şeylere benzer mucizeler kayra etmiştir. Muhammed aleyhisselama ise her Peygambere vermiş olduğu mucizelerin benzerlerini verdiği şeklinde, başka mucizeler de kayra eylemiştir. Hayatta iken gösterdiği mucizelerin üç binden ziyade olduğu, Mirât-ı kâinât kitabında yazılıdır.

Bir bardak süt, her insana yetti
Sual: Bazı kimseler, Peygamber efendimizin elinde yiyeceklerin, içeceklerin çoğaldığını inkâr ediyor. Mucize olarak, Peygamber efendimizin elinde hurma, süt, su şeklinde şeyler çoğalmaz mı idi?
Yanıt:
Şevâhid-ün Nübüvvede Ebû Hüreyre hazretlerinin şöyleki anlattığı bildirilmektedir:
“Bir defasında açlıktan neredeyse karnım sırtıma yapışacaktı. Mideme taş bağladım. Birisi beni evine götürsün de bir şeyler yedirsin diye, Eshab-ı kiramın gelip geçmiş olduğu yol üstüne oturdum. Ilkin hazret-i Ebu Bekir geldi. Ona Kur’ân-ı kerimden bir âyet-i kerimeyi sormuş oldum. Maksadım beni evine götürüp, bir şeyler yedirmesi idi. Sonrasında hazret-i Ömer oradan geçiyordu. Ona da bir âyet-i kerimeyi sormuş oldum. İkisi de beni götürmediler. Sonrasında ansızın Resulullah efendimiz geldi, bana bakıp yüzümden aç olduğumu anlamış oldu.
-Ey Eba Hüreyre, benimle beraber gel, buyurdu. Resulullah efendimizi takip ettim. Kutsal zevcelerinden birinin evine gittik.
-Yanınızda asla yiyecek bir şey var mıdır? diye sordu.
-Eve, falan kimse sizin için birazcık süt armağan göndermiş dediler. Bunun üstüne Resulullah efendimiz bana;
-Ey Eba Hüreyre git, Eshab-ı soffayı çağır, buyurdu. Eshab-ı soffa, malı, çoluk evladı olmayan sahabiler idi. Mescidde bırakılırlar ve Eshab-ı kiram onlara bakardı. Resulullah efendimize armağan ulaşınca, ondan hem kendisi yer, hem de Eshab-ı soffaya verirdi. Sadaka ulaşınca kendisi yemez, Eshab-ı soffaya verirdi. Ben kendi kendime;
‘O sütten ilkin birazcık içseydim, sonrasında Eshab-ı soffayı çağırsaydım. Şu sebeple onlar gelirse, bana bir kase sütten ne duracak’ diye düşündüm. Sonrasında Eshab-ı soffayı çağırdım. Hepsi gelip, Resulullah efendimizin huzurunda oturdular. Resulullah efendimiz bana;
-Ey Eba Hüreyre, süt kasesini al bana ver, buyurdu. Sonrasında yine bana iade etti.
-Bunu her insana ver, hepsi içsinler buyurdu. Eshab-ı soffanın hepsi tek tek o kaseden süt içtiler. Ben ve Resulullah efendimiz hemen hemen içmemiştik. Resulullah efendimiz süt kasesini elimden kutsal eline alıp, gene bana iade etti ve iç, buyurdu. Sütten bir miktar içtim. Gene iç, buyurdu, içtim. Tekrar iç buyurdu, yine içtim. Dördüncü kere iç buyurdu.
Ya Resulallah, artık içmeye mecalim kalmadı, iyice doydum, dedim. Elimden süt kasesini alıp, kalan sütü de kendileri içtiler.”

Bir önceki yazımız olan Peygamber efendimizin faziletleri başlıklı makalemizde efendimizin, faziletleri ve peygamber hakkında bilgiler verilmektedir.

Kontrol Et

Şık ve güzel giyinmek

Sual: Zenginin eski elbise giymesi uygun mudur?CEVAP Resulullah efendimiz, eski elbiseli birine, (Malın yok mu?) …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.