Gaybı kim bilir?

Sual: Gayb nedir? Gaybı kimler bilebilir?
CEVAP
Gayb, duygu organları ile yada hesap ile, deneyim ile anlaşılmayan şey anlama gelir. Gaybı sadece Tanrı bilir. O, Âlim-ül-gayb [gaybı bilen]dir (Haşr 22) ve Allâmül-guyûb [gaybları en iyi bilen]dir. (Sebe 48)

Bu konudaki birkaç âyet meali şöyledir:
(Tanrı’ın, gaybları en iyi bilen bulunduğunu hâlâ anlamadılar mı?) [Tevbe 78]

(De ki: Gaybı bilmek Tanrı’a mahsustur.) [Yunus 20]
(Göklerin ve yerin gaybı Tanrı’a aittir.)
[Hud 123, Nahl 77]

(De ki: Göklerde ve yerde gaybı Tanrı’tan başka bilen yoktur.) [Neml 65, Hücurat 18]

Gaybı Peygamberler de bilmez. Bu konudaki birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:

(Ben gaybı da bilmiyorum.) [Enam 50, Hud 31]

(Gaybın anahtarları Tanrı’ın yanındadır.) [Enam 59]

(De ki: Eğer ben gaybı bilseydim normal olarak daha oldukca hayır yapmak arzu ederdim.) [Araf 188]

Gaybı cinler de bilmez. Bir âyet meali:
(Cinler gaybı bilselerdi, zelil edici azap içinde kalmazlardı.) [Sebe 14]

Falanca hoca, filanca falcı gaybı biliyor demek sövgü olur. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Falcının, büyücünün yada başka birinin gaybdan verdiği haberlere inanan, Kur’an-ı kerime inanmamış olur.) [Taberani]

Allahü teâlâ dilerse, Peygamberlerine bazı gayblarını bildirir. Bu konudaki iki âyet meali şöyledir:
(Tanrı size gaybı bildirmez; fakat dilediği Peygamberine gaybı bildirir.) [Al-i imran 179]
(Tanrı gayba kimseyi muttali kılmaz; sadece dilediği Peygamber müstesna. Bundan dolayı her Peygamberin önünden ve arkasından gözcüler salar.)
[Cin 26, 27]

Hazret-i Musa, ledün ilmine haiz, doğrusu Tanrı’ın kendisine gaybları bildirdiği bir zata, (Rabbimizin sana öğrettiği gerçeği bulmama yardım edecek hayra götürecek bir bilimsel bana da öğretmen için, sana tâbi olmak isterim) söylediği Kur’an-ı kerimde bildiriliyor. (Kehf 66)

Gaybları bilen, ledünni ilme haiz olan bu zatın Hazret-i Hızır olduğu bildirilmiştir. Resulullah efendimize ise, birçok gayblar bildirilmişti. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Saflarınızı tamamlayın. Bundan dolayı sizi normal olarak arkamdan da görüyorum.) [Müslim]
(Rükû ve secdeleri muntazam yapın, Tanrı’a vallahi billahi ki, sizin rüku ve secde yaptığınızı arkamdan görüyorum.)
[Buhari, Müslim]

Gözde görmeyi yaratan Allahü teâlâ, öteki uzuvlarda da görmeyi yaratmaya kadirdir. Resulullahın bu mucizesini inkâr eden, Tanrı’ın kudretini inkâr etmiş olur. Resulullahın gündüz aydınlıkta iyi mi görürse, gece karanlıkta da aynen görmüş olduğu Buhari’deki hadis-i şerifte bildirilmiştir.

Evet, Tanrı’tan başka gaybı kimse bilmesi imkansız. Bilir demek küfürdür. Bigün Resulullah efendimizin devesi kayboldu. Münafıklar bunu fırsat bilip, (Hani göklerden, Cennetten, Cehennemden bahsediyordu. Kaybolan devesinin yerini bile bilmiyor) dediler. Münafıkların bu sözü Resulullah efendimize ulaşınca, (Vallahi ben sadece Rabbimin bana bildirdiklerini bilirim. Şu anda Rabbim, bana devemin nerede bulunduğunu bildirdi. Devem, şu anda falanca yerdedir) buyurdu. Tanım edilen yere gidip deveyi bir ağaca bağlı olarak buldular. (Mevahib-i ledünniyye)

Sadece, Allahü teâlâ bildirirse Resulü de, evliyası da bilebilir. Bunun delillerini yukarıda genişçe bildirdik. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kalbleriniz temiz olsa idi, siz de benim duyduklarımı duyardınız.) [İ. Ahmed, Taberani] (Bu hadis-i şerifteki benzer biçimde kalbi temiz olan Hazret-i Ömer, Medine’den İran’daki ordusunu görüp, komutanı Sariye’ye, “Dağa yanaş” demiştir. (Ş. Nübüvve)

Gene bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Geçmiş ümmetler içinde vukuundan ilkin bazı gaybları haber veren keramet ehli zatlar var idi. Ümmetimden de Ömer onlardandır.) [Buhari, Müslim]

Hazret-i Ömer’inki benzer biçimde başka evliyadan da birçok keramet görülmüştür. Kur’an-ı kerim bunu bildirmektedir. (Neml 38-40, Meryem 24, Al-i imran 37, Kehf 17,18)

Netice:
Allahü teâlâ dilediğine gaybı bildirir ve o da gaybdan haber verir. (Avarif-ül-mearif)

Beş gaybın mahiyeti
Sual:
(Lokman suresinin 34. âyetinin klasik tefsirinde, bu âyette beş gaybın bildirildiği söyleniyorsa da bu doğru değildir, zira günümüzde yağmurun ne vakit yağacağı ve rahimdeki çocuğun cinsiyeti evvelinde biliniyor) deniyor. Klasik tefsirler yanlış mı?
CEVAP
Klasik tefsir denilerek, müfessirlere dil uzatılması kıyamet alametidir. Resulullah efendimizin (Âhir zamanda sonrasında gelenler [türediler], önceki âlimleri cahillikle suçlayacaktır) hadis-i şerifindeki mucizesi meydana çıkıyor. Eski âlimleri suçlamak moda hâline gelmiştir. Bu da o hezeyanlardan biridir. O âyet-i kerimenin meali şöyledir:
(Kıyametin ne vakit kopacağını sadece Tanrı bilir. [Nereye, ne zaman ve ne miktarda] yağmur yağdıracağını ve rahimlerde olanı da O bilir. Asla kimse, yarın [hayır ve şerden] ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilmesi imkansız. Şüphesiz Tanrı her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.) [Lokman 34]

Cebrail aleyhisselam, kıyametin ne vakit kopacağını sorunca, Resulullah efendimiz, (Bu hususta, sorulan, sorandan daha bilgili değildir. Bunlar Tanrı’tan başka asla kimsenin bilmediği beş husustur. Kıyametin ne vakit kopacağını sadece Tanrı bilir. Yağmuru o indirir, rahimlerde olanı O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilmesi imkansız) buyurunca Cebrail aleyhisselam (Doğru söyledin) diye yanıt verdi. (Ebu Davud – Kurtubi)

Mensur, rüyada ölüm meleğini görüp, ne kadar yaşayacağını sorar. O da, beş parmağını gösterir. Tabircilerden kimi beş yıl, kimi beş ay, kimi beş gün yaşayacaksın derler. İmam-ı a’zam hazretleri, (Ölüm meleği, “Ben bunu bilmiyorum. Bu, Lokman suresindeki bilinmeyen beş gaybdan biridir” demek istemiştir) buyurur. (Medarik tefsiri)

Gayb nedir? Gaybın mahiyeti bilinirse, bu sorun oldukça kolay anlaşılır. His organlarıyla, teknik bilgiyle, doğrusu deneyim ve hesapla anlaşılamayan şeylere gayb denir. Sözgelişi Cennetin, Cehennemin ve meleklerin varlığı böyledir. Bir çocuğun büyüyünce, iyi mi, fena mü, âlim mi, zalim mi olacağı benzer biçimde şeyler akılla, teknikle bilinemez. Bugün ultrasonla yada başka yolla çocuğun cinsiyetinin tespiti gayb değildir. Malum bir şeyin gösterilmesidir. (Ana rahmindekini sadece Tanrı bilir) ifadesi, yalnız cinsiyetle ilgili değil, (Çocuğun sağ salim doğup doğmayacağını, said mi şaki mi, doğrusu Cennetlik mi Cehennemlik mi olacağını, ne işler yapacağı, nerede yaşayıp nerede öleceği benzer biçimde hususları sadece Tanrı bilir) anlama gelir.

Çocuğun uzuvlarının bir cihazla görülmesi, gayb değildir. Ya da anne karnı ameliyatla açılıp bakıldığında, çocuk adam mi, dişi mi diye görünce gayb bilinmiş olmaz. Karnını yarmayıp da, bir cihazla yada ultrasonla bilinirse, bu da gaybı bilmek olmaz. Aletlerle yağmurun gelişini görüp, yarın yağmur yağacak diye tahminde bulunmak da gaybı bilmek değildir. Eve doğru gelen adamı pencereden görüp (Biri geliyor) demek, gaybı bilmek olmaz. Yağmur bulutlarının geldiğini görmek de bunun gibidir. Görmeden bilmek, gaybı bilmek olur. Bir duvarın arkasındaki şeyler, bizlere gore gaybsa de, bir aletle görebiliyorsak gayb olmaktan çıkar.

Hazret-i Ömer’in İran’daki ordusunun kumandanına, Medine’den seslenmesi ve sesini ona duyurması keramettir. Bugün Medine’den İran’la telefon yada başka cihazla konuşulması keramet değildir. Şimdi biri çıkıp da, ben de Medine’den konuşuyorum, benimki keramet olmadığına gore, Hazret-i Ömer’inki de keramet değildi diyemez.

Anne karnındaki çocuğun cinsiyetini bilme imkânı yoksa o gayb anlama gelir. Yağmurun ne vakit yağacağı bir aletle bilinmediği vakit, o da gaybdır. Bunlar gayb değil diyerek hadis-i şerife ve tefsirdeki bilgilere klasik yorum diye hücum etmek oldukca çirkindir.

Kalblerden geçenleri bilmek
Sual:
Kalblerden geçeni sadece Tanrı bilir diye bir âyet var mı?
CEVAP
Evet, birçok âyet-i kerime vardır. Birkaçının meali şöyledir:

(İnsanı ben yarattım ve nefsinin kendisine fısıldadığını [ne düşündüğünü] bilirim ve ben ona şah damarından daha yakınım.) [Kaf 16]

(Tanrı onların kalblerinin gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.) [Neml 74]

(Normal olarak Tanrı kalblerin içindekini hakkıyla bilir.) [Al-i İmran 119]

(Allahü teâlâ, kalblerinizde ne var ise hepsini bilir.) [Al-i İmran 154]

(Onlar, ağızlarıyla, kalblerinde olmayanı söylüyorlardı. Hâlbuki Tanrı, onların kalblerinde gizlediklerini normal olarak bilir.) [Al-i İmran 167]

(Onların kalblerinde olanı Tanrı bilir.) [Nisa 63]

(Tanrı kalblerde olanı bilir.) [Enfal 43, Zümer 7, Tegabün 4]

(Tanrı kalblerde olanı bilendir.) [Hud 5]

(Sözlerinizi gizleseniz de, açığa vursanız da birdir; O, kalblerde olanı bilir. Yaratan asla bilmez mi?) [Mülk 13, 14]

Kalblerden geçeni yalnız Allahü teâlâ bilir. Bir de Onun bildirdiği enbiya ve evliya, Onun bildirdiği kadar bilir.

Ölüye de, diriye de işittiren Tanrı’tır
Sual:
(Maide suresinin 117. âyetinde Hazret-i İsa’nın yaşarken gaybı bilmiş olduğu, öldükten sonrasında bilmediği açıklanıyor. O hâlde ölmüş olan peygamberler de, evliya da gaybı bilmesi imkansız; zira onlar ölüdür, işitmezler. Bunun için, “Şefaat ya Resulallah” demek şirktir) diyen sapıklar var. Diriye işittiren Tanrı, ölüye işittiremez mi? Benim anladığıma gore, (Ölü peygamber işitmez) demekle, burada sorgulanan peygamber değil, Allahü teâlâdır. Ruh ölmediğine ve işiten ruh olduğuna gore, ruha işittiren Allahü teâlâ değil mi?
CEVAP
Bildirilen âyet-i kerimenin meali şöyledir:
(Tanrı, “Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, beni ve annemi Tanrı’tan başka iki ilah edinin mi dedin?” diye sordurulmuş olduğu vakit, “Hâşâ, hak olmayan sözü söylemenin bana yaraşmayacağını normal olarak Sen bilirsin. Sen, benim içimde olanı da bilirsin. Ben Senin zatında olanı bilmiyorum. Sadece sen Allâm-ül guyubsun [gaybları en iyi bilensin]. Ben onlara yalnız, bana emrettiğin benzer biçimde, “Rabbim ve Rabbiniz olan Tanrı’a kulluk edin” diye söyledim. Aralarında bulunduğum müddetçe onlara şahittim. Beni aralarından aldıktan sonrasında, onları Sen gözlüyordun. Sen her şeye şahitsin.) [Maide 116, 117]

Bu âyet-i kerimeden, İsa aleyhisselamın, onların yanındayken gaybı bilmiş olduğu, onların arasından ayrılınca bilmediği mânâsını çıkarmak yanlış olur. Hazret-i İsa, ölmeden göğe yükseltildiği hâlde, sualde, (Onun öldükten sonraki durumu bilmediği) söyleniyor. Hâlbuki âyet-i kerimede, (Öldüğün vakit) denmiyor, (Aralarından beni aldığın vakit) buyuruluyor. Ek olarak, (Hazret-i İsa, aralarındayken onları o gözetliyordu, o ayrılınca artık Tanrı gözetledi) anlamı da çıkmaz.

Bıçağa kesme, ateşe yakma hususi durumunu veren Allahü teâlâdır. Belli bir vakit için, bu özelliği kaldırabilir. Nitekim İsmail aleyhisselamı bıçak kesmediği benzer biçimde, babası İbrahim aleyhisselamı da, Nemrud’un ateşi yakmamıştır. Bu Allahü teâlâ için zor şey değildir. Ölü kimselerin işitmeleri ve iş yapmaları da, aynıdır. Bunlara itiraz etmek, Allahü teâlânın sonsuz kudretine itiraz olur.

Evliya da, enbiya da, yaşarken gaybı bilmedikleri benzer biçimde, ölünce de bilmezler. Bundan Allahü teâlânın diledikleri müstesnadır. Doğrusu Allahü teâlânın, yaşarken de, vefat ettikten sonrasında da, kendilerine gaybı bildirdikleri, bunun dışındadır. Vehhabîlerin (Ölü işitmez) demeleri de oldukca yanlıştır, zira ruh ölmez. İşiten ruhtur. Yalnız enbiyanın, evliyanın ruhları değil, kâfirlerin ruhları da işitir. Ölülerin işittiklerine dair oldukca hadis-i şerif vardır. Birkaçı şöyledir:
(Eğer kabre konan şahıs mümin ise, kabri genişletilir. Kıyamette insanoğlu diriltilinceye kadar kabri hoş kokularla doldurulur. Kabre konan şahıs kâfir ise, demirden bir tokmakla başına vurulur. O şekilde bir feryat atar ki, cin ve insanların dışındaki tüm canlılar işitir. Kabri o şekilde daraltılır ki, kaburga kemikleri birbirine geçer.) [Buhârî, Müslim]

(Mezar azabı vardır.) [Buhârî] (Azap diriye yapılır.)

(Mezar, ya Aden bahçesi yada Cehennem çukurudur.) [Tirmizî]

(Ölü kabre konurken, ayak seslerini işitir.) [Buhârî] (Diri olan işitir.)

Bedir’de şunlar öldü gitti denilince, öldü denmesin diye Allahü teâlâ mealen buyurdu ki:
(Fî-sebîlillah [Allah yolunda] öldürülenlere ölü demeyin. Onlar diridir, fakat siz bunu anlayamazsınız.) [Bekara 154]

Demek ki, can çıkmakla insan ölmüyor, ruhu bedenden ayrılıyor. Gövde çürüse de, ruh işitiyor, iş yapıyor. Hazret-i Hızır’ın ruhunun iş yapması, desteğe koşması da böyledir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Uhud’da şehid olan kardeşlerinizin ruhları, yeşil kuşlarla Cennete gitmiştir. Onlar Cennetin ırmaklarından su içer, meyvelerinden yiyip Arş’ın gölgesinde asılı altın kandillerle giderler, istirahat ederler. Yiyeceklerin, içeceklerin lezzetini ve orada yaşanmış olan yaşamın güzelliklerini tattıkları vakit, “Allahü teâlânın bizlere neler verdiğini kardeşlerimiz bilselerdi de, cihaddan çekinmeselerdi” dediler. Allahü teâlâ da, “Ben onlara, sizin durumunuzu bildiririm” buyurdu.) [Müslim, Tirmizi, İbni Mace]

İşte bu durumun bildirildiği, o âyetin meali: (Tanrı yolunda öldürülenleri ölü sanmayın, onlar Rableri indinde diridir ve Tanrı’ın bolca nimetinden luk içinde rızıklanırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayanlara [henüz şehid olmamışlara, şehitlikte] korku olmadığını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.) [Al-i İmran 169]

Âyet-i kerimelerde, (Tanrı yolunda öldürülenlere ölü demeyin, onlar diridir) diye uyarı ediliyor. Bunların yiyip içtikleri de bildiriliyor. (Ölü işitmez, iş yapmaz) diyenler, bu âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere karşı gelmiş oluyorlar.

Peygamberler ve evliya zatlar, şehitlerden normal olarak üstündür. Şehitler ölmeyince, yiyip içince, Resulullah’ın ve evliyanın ölmeyip yiyip içtikleri ve tasarrufta bulunmaları iyi mi inkâr edilir ki?

Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kalbleriniz temiz olsaydı, siz de benim duyduklarımı duyardınız.) [İ. Ahmed, Taberânî]

Bu hadis-i şerifteki benzer biçimde, kalbi temiz olan Hazret-i Ömer, Medine’den İran’daki ordusunu görüp, komutanı Sariye’ye, (Dağa yanaş!) demiştir. (Şevahid-ün Nübüvve)

Gene bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Geçmiş ümmetler içinde, vaka meydana ulaşmadan önce bazı gaybları haber veren keramet ehli zatlar vardı. Ümmetimden de Ömer, onlardandır.) [Buhârî, Müslim]

Hazret-i Ömer’inki benzer biçimde, başka evliyadan da birçok keramet görülmüştür. Kur’an-ı kerim bunu bildirmektedir. (Neml 38-40, Meryem 24, Al-i İmran 37, Kehf 17, 18)

Netice: Ölü olsun, diri olsun, Allahü teâlâ dilediğine gaybı bildirir; o da gaybdan haber verir. (Avarif-ül-mearif)

Münafıkların bilinmesi
Sual:
Ebu Hüreyre, (Resulullah, âlemin yaratıldığı zamandan, yok olacağı güne kadar, olmuş ve olacak şeyleri bizlere bildirdi. Bunlardan bildirilmesi gerekenleri size bildirdik. Gerekmeyenleri, bildirmedik) diyor. Bu, Peygamberimizin her gaybı bildiğini göstermez mi? Kıyamette Resulullah’a, Eshab-ı kiram arasına karışan münafıklar için söylenecek olan (Senden sonrasında onların neler yaptıklarını biliyor musun?) sözü, buna aykırı değil mi?
CEVAP
Hayır, aykırı değildir. Tüm peygamberler, gaybların tamamını değil, sadece kendilerine bildirilenleri bilir. İkinci sözün açıklaması şöyledir:
Resulullah efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, münafıkların kimler bulunduğunu biliyordu, bu tarz şeyleri tek tek Hazret-i Huzeyfe’ye bildirip, (Allahü teâlâ beni, onların cenaze namazını kılmaktan men etti) buyurdu. Hazret-i Huzeyfe’den başka kimse onları bilmiyordu.

Resulullah’ın vefatından sonrasında, Hazret-i Ömer, cenaze olduğu zaman, Hazret-i Huzeyfe’ye bakardı. O cenaze namazını kılarsa kılar, kılmazsa, o da kılmazdı. Âhirette de, o kimselerin münafık olduklarını normal olarak biliyordu. Onları orada rezil etmek için Allahü teâlâ o şekilde buyuracaktır. Nitekim bir insanoğlunun ne günah, ne sevab işlediği, kiramen kâtipleri denen meleklerce kayda alındığı hâlde, âhirette günah işleyen organlar da konuşacak, şahitler çoğalacaktır. Asla kimse yaptıklarını inkâr edemeyecektir.

Gaybı insan bilmesi imkansız
Sual: Bir hoca, (Gaybın bazılarını insanoğlu da bilir, örnek olarak Güneş’in ne vakit doğup, ne vakit batacağını yada Ay ve Güneş tutulmalarının zamanını insanoğlu da bilir) dedi. Güneş’in doğup batması, Ay ve Güneş’in ne vakit tutulacağı gayb mıdır?
CEVAP
Hayır, gayb değildir. O hoca, gaibi [gaybı] bilmediği için o şekilde konuşmuş.

Duygu organlarıyla yada hesapla, tecrübeyle anlaşılamayan şeye gayb denir. Binlerce yıl ilkin nelerin olduğu, binlerce yıl sonrasında nelerin olacağı [mesela Kıyametin ne zaman kopacağı] benzer biçimde hususlardan duygu organlarıyla, hesapla, kitapla, tecrübeyle yada herhangi bir alet vasıtasıyla anlaşılamayan şeylere gayb denir. Arkeolojik kazılarla binlerce yıl ilkin olmuş vakaları saptamak yada astronomik araştırmalarla binlerce yıl sonrasında Güneş’in ne vakit tutulacağını bilmek, gaybı bilmek değildir. Cinsiyeti teşekkül etmiş anne karnındaki bir çocuğun cinsiyetini ultrasonla yada başka bir yolla bilmek gaybı bilmek değildir. Yağmurun yada karın yağacağını aletlerle evvelinde bilmek gayb değildir. Çeşitli hesaplarla, Güneş’in şu saatte batacağını, Ay’ın falanca tarihte doğacağını söylemek de gayb değildir.

Her gaybı sadece Tanrı bilir. (Bazılarını insanoğlu da bilir) demek aşağıdaki âyet-i kerimeleri inkâr olur:
(Gaybı bilmek Tanrı’a mahsustur.) [Yunus 20] (Bazıları insanlara mahsus değildir.)

(Göklerin ve yerin gaybı Tanrı’a aittir.) [Hud 123, Nahl 77] (Bazıları insanlara ilişkin değildir.)

(De ki: Göklerde ve yerde gaybı Tanrı’tan başka bilen yoktur.) [Neml 65] (Bazılarını insanların bileceğini söylemek bu âyet-i kerimeye de aykırıdır.)

(Gaybın anahtarları Tanrı’ın yanındadır.) [Enam 59] (Bazı gaybın anahtarları insanların yanında değildir.)

(Tanrı’ın, gaybları en iyi bilen bulunduğunu hâlâ anlamadılar mı?) [Tevbe 78]

Peygamber de gaybı bilmez
Yukarıdaki âyet-i kerimeler gaybı yalnız Tanrı’ın bildiğini göstermektedir. Peygamberler, melekler, cin ve şeytanlar da gaybı bilmesi imkansız.

Gaybı Peygamber efendimiz de bilmez. Bir âyet-i kerime meali:
(De ki: Ben gaybı bilmiyorum.) [Enam 50, Hud 31]

Peygamber efendimizin gaybı bildiğine dair birçok hususlar, bu âyet-i kerimeye aykırı değildir. Gaybı peygamberler bilmez, fakat Tanrı bildirirse normal olarak bilirler. İki âyet-i kerime meali:
(Tanrı size gaybı bildirmez, fakat dilediği resulüne bildirir.)
[Âl-i İmran 179]

(Tanrı gayba kimseyi muttali kılmaz, sadece dilediği resul müstesnadır.) [Cin 26, 27]

Allahü teâlâ, bu âyetlerde bildirdiği benzer biçimde, Peygamber efendimize birçok gaybı bildirmiştir. Peygamber efendimize bildirdiği benzer biçimde bazı evliya zatlara da bildirmiştir. Sözgelişi Hazret-i Ömer, Medine’den İran’daki ordusunu görüp, komutanı Sariye’ye, (Dağa yanaş) emrini vermiştir. (Şevahid-ün Nübüvve)

Gene bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Geçmiş ümmetler içinde, vaka meydana ulaşmadan önce bazı gaybları haber veren keramet ehli zatlar vardı. Ümmetimden de Ömer, onlardandır.) [Buhârî, Müslim]

Bazı peygamberlerine ve evliya zatların bazılarına gaybı bildiren de Allahü teâlâdır.

Peygamberimiz gaybı bilirdi
Sual: (Peygamber efendimiz gaybı bilirdi) yada (Evliyadan da gaybı bilenler vardır) demek caiz mi?
CEVAP
(Allahü teâlâ, Resulüne bildirdiği için, Onun bildirdiklerini bilirdi) anlamında, (Peygamber efendimiz gaybı bilirdi) demek caiz olur. Bundan dolayı Kur’an-ı kerimde, (Allahü teâlâ, dilediği resule gaybı bildirir) buyuruluyor. Demek ki, dilediği resullere bildiriyor. (O resuller gaybı bilir) demek caiz olur. Bir âyet-i kerime meali:
(O, gaybın bilgilerini [sizden] esirgemez.) [Tekvir 24]

Evliya zatların kerameti de böyledir. Allahü teâlâ, onlara gaybı bildiriyor. Mucize ve kerameti sadece Tanrı’ın kudretinden kuşku edenler inkâr eder.

Bir önceki yazımız olan Allah’ın işitmesi ve görmesi başlıklı makalemizde allah, gormesi ve itmesi hakkında bilgiler verilmektedir.

Kontrol Et

Şık ve güzel giyinmek

Sual: Zenginin eski elbise giymesi uygun mudur?CEVAP Resulullah efendimiz, eski elbiseli birine, (Malın yok mu?) …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.