“Server-i âlem olan Muhammed aleyhisselamın, Peygamber olarak bildirdiği şeyleri, akla, tecrübeye ve felsefeye danışmaksızın, onaylama ve inanç etmektir, inanmaktır. Akla uygun olduğundan onaylama ederse, aklı onaylama etmiş olur. Resulü onaylama etmiş olmaz yada Resulü ve aklı beraber onaylama etmiş olur ki, o vakit Peygambere güven tam olmaz. İtimat tam olmayınca, iman olmaz; bu sebeple iman parçalanamaz. Akıl, Resulullahın bildirdiklerini uygun bulursa, bu aklın kâmil, selîm olduğu anlaşılır.”
Bu tanım, aklı dışlamıyor mu?
CEVAP
Asla dışlamıyor. Bu tanım selim olan akla değil, sakim olan akla zıt olabilir. Sakim olan aklın anlamaması da önemsizdir.
Gene diyor ki: Bu tanım, Kur’anı anlamaya engel olmak için konulmuş bir engeldir.
CEVAP
Tam aksine, dini aklına uydurmaya çalışanlara engel olur. Din akla uydurulursa insan sayısı kadar din ortaya çıkar. Âlimlerin aklı dinde ölçü değilse, sizin aklınız iyi mi dinde ölçü oluyor? Bu tarifi icra eden İslam âlimidir. Allahü teâlâ, (Bilmiyorsanız âlimlere problem) buyuruyor.
Gene diyor ki: Dogmaları, doğrusu âyetleri akıl süzgecinden geçirmeden inanmak gerçek iman olmaz.
CEVAP
Dogma tabirini daha oldukca ateistler kullanır. (Siz Kur’an ne diyorsa derhal incelemeden inanıyorsunuz) diyorlar. Sizin onlardan ne farkınız kaldı? Biri bizlere (Bu âyettir) dese, bir tek biz onun âyet olup olmadığını araştırırız. O âyet ise, aklımıza zıt gelse de, derhal onaylama ederiz.
Gene diyor ki: Görmeden, akıl süzgecinden geçirmeden inanmak olacak şey değildir.
CEVAP
Siz Cenneti, Cehennemi gördünüz mü? Görmeden iyi mi inanıyorsunuz?
Gene diyor ki: Bekara suresinin 3. âyetinde Onlar gaybı onaylama ederler, deniyor. Görmeden emin olun denmiyor ki.
CEVAP
Anlaşılan siz, gaybın ne işe yaradığını bilmiyorsunuz. Gayb, duygu organları [görmek, işitmek, dokunmak, koklamak, tatmak] ile yada hesap ve deneyim ile anlaşılmayan şey anlamına gelir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki: Akıl ve vehim Tanrı’a yaklaşamaz. Hiçbir şeye benzemeyen ve akılla anlaşılamayan yaratıcıya, gayb yolu ile inanmaktan başka umar yoktur; bu sebeple görerek, düşünerek anlamaya kalkışmak, iman olmaz. Kendi yaptığına inanmak olur ki bu da iman değildir. (2/9)
Gene diyor ki: İman, gördükten sonrasında tasdiktir.
CEVAP
Bu, İslamiyet’e inanmıyorum demenin başka şeklidir. İmanın altı esasından hangisini gördünüz? İman, görmeden tasdiktir. Cebimden elma çıkarsam, sonrasında bu elmadır desem, bunu görenin tasdiki inanmak olmaz, gördüğünü söylemek olur. İman gayba olur. Cebimde altın var desem, siz bana güvenerek evet var diye onaylama ederseniz bu inanmak olur, fakat altını gördükten sonrasında bu altın demek iman değil, gördüğünü söylemek olur. Bu farkı iyi anlamalıdır.
Gene diyor ki: Tanrı’ın gayb ile ilgili her şeyini akıl süzgecinden geçirmeden inanmak iman olmaz.
CEVAP
Akıl ile Tanrı’ın iyi mi bir varlık bulunduğunu, iyi mi konuştuğunu iyi mi yarattığını, Cennetteki meyvelerin tadını bilebilir miyiz? Melekleri akıl ile tanım edebilir miyiz? Tanrı’ın iyi mi bir varlık bulunduğunu tanım etmeniz mümkün mü? Elleri, gözleri, bir mekânı var mı, ne ile işitiyor, iyi mi öncesiz ve sonsuz olur? Bu terazi bu sıkleti çekmez denmiştir. Doğrusu akıl ile bu tarz şeyleri idrak etmek imkânsızdır.
Sual: Akla ve araştırmaya oldukca ehemmiyet veren genç bir dost, (Şu niçin farz, şu niçin günah? Bunların hikmetini, sebebini bilmeden kabul etmem. Ben görmediğim Tanrı’a, koca karı şeklinde inanmam) diyor. Dinimiz görmeden iman etmeyi bildirmiyor mu?
CEVAP
Bu genç şeklinde söylemek oldukca tehlikelidir. İlahi emrin hikmeti anlaşılmasa da Tanrı’ın emri olduğundan, asla tereddütsüz kabul etmek şarttır. İslam âlimlerinin en büyüklerinden olan Hüccet-ül-İslam unvanına haiz imam-ı Gazali hazretlerinin İhya’da ve imam-ı Süyuti hazretlerinin Cami-us-sagîr’de bildirdiği hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Ahir zamanda değişik inançlar çıkınca, koca karılar şeklinde emin olun.) [Deylemi]
Bu hadis-i şerif kocakarı şeklinde bâtıl şeylere körü körüne inan demek değildir. Tanrı ve resulünün bildirdiklerine aklın almasa da, kanıtlama edemesen de, emin olun anlamına gelir. Aden, Cehennem, Sırat köprüsü ve ahiret yaşamı akıl ile mantık ile kanıtlama edilemez. Mutezile aklı almadığı için sırat köprüsünü, miracı ve aynı vakaları inkâr etmiştir. Şimdi bir oldukca Müslüman inanamayıp mürted olurken, müşrikler, bu bir çılgınlık derken, Hazret-i Ebu Bekir, O söylediyse doğrudur diyerek imanın zirvesine çıkmıştır.
Görmeden, aklını kullanmadan, aniden Miraca gidip geldiğine inanarak Resulullahı onaylama etmesi imanını yükseltmiştir. Güneşten daha parlak olan imanından dolayı Peygamber efendimiz, (Ebu Bekrin imanı, tüm insanların imanları toplamı ile tartılsa, Ebu Bekrin imanı daha ağır gelir) buyurmuştur.
Lüzumlu fıkıh bilgilerini öğrenmek farz-ı ayn iken, bu farzı terk edip, (İmanı araştırıyorum) diyerek ağaçların, çiçeklerin, insan ve hayvanların anatomisini incelemekle sürekli meşgul olmak caiz değildir. İman esasları tahkik edilmez, doğrusu araştırılmaz. Peygamber efendimiz, gayba imanı emretmiştir. İspat ile kanıt ile iman olmaz. İman, görmeden inanmaktır. Kur’an-ı kerimde, salihler övülürken, (O müttekîler ki, gayba inanırlar) buyuruluyor. (Bekara 3)
Demek ki gayba inanmak, müttekilerin vasfıdır. Resulullah ne bildirmişse doğrudur diyerek inananlar kurtulmuştur. İman, araştırarak, akıl yürüterek elde edilmiş bir şey değildir. İslam âlimleri imanı şöyleki tanım etmişlerdir:
İman, Muhammed aleyhisselamın, peygamber olarak bildirdiği şeyleri, tahkik etmeden, akla, tecrübeye ve felsefeye uygun olup olmadığına bakmadan, tasdiktir. Akla uygun olduğundan onaylama etmek, aklı onaylama etmek olur, Resulü onaylama etmek olmaz. Ya da Resulü ve aklı beraber onaylama etmek olur ki, o vakit Peygambere güven tam olmaz. İtimat tam olmayınca, iman olmaz. Zira iman parçalanmaz. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Dini aklı ile ölçen kadar zararı olan kimse yoktur.) [Taberani]
Selim akıl oldukca kıymetlidir. Hadis-i şerifte, (Akıl, hak ile bâtılı birbirinden ayıran bir nurdur) buyuruluyor. Allahü teâlâ, insana, hakkı bâtıldan, iyiyi kötüden ayırabilmesi için aklı verdi. Akıl bir ölçü aletidir. Allahü teâlâya ilişkin bilgilerde ölçü olmaz. Mahluklara ilişkin bilgilerde ölçü olur. Akıl, insandan insana değişmiş olduğu için, bazı insanoğlu mahlûklara ilişkin bilgilerde isabet etmiş olduğu halde, bazıları yanılabilir. İnsan, bir yol gösterici olmadan aklı ile Tanrı’ın bildirdiği doğru yolu bulamadı. Tarih incelendiğinde, kendi başlarına giden insanların yanlış yollara saptıkları görülür. O halde Resulullaha inanmak şarttır.
Sual: (Görmediğim şeye iman etmeyi aklım almıyor, dindeki şeylerden ruhum sıkılıyor) diyen arkadaşıma ne yanıt vereyim?
CEVAP
Almayan aklını ve sıkılan ruhunu göstermesini isteyin, bakalım gösterebilecek mi?
Sual: Ben görmediğim Tanrı’a inanmam demek uygun mu?
CEVAP
Hayır değildir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bildiğimiz, hatırımıza, hayalimize gelen, duygu organlarımıza tesir eden her şey mahlûktur. Bizim, Allahü teâlâ bir şeye benzemez dememiz, benzetmek olur. Bizim anladığımız büyüklük, küçüklüktür. İbrahim aleyhisselam, kâfirlere, (Niçin kendi yaptığınız putlara tapıyorsunuz? Sizleri de, yaptığınız işleri de Allahü teâlâ yarattı!) dedi. İster elimizle yapmış olalım, ister aklımız ve hayalimizle meydana getirelim, bunların hepsi, Allahü teâlânın mahlûkudur. O, bildiğimiz, düşünerek bulduğumuz şeylerin hiçbirine benzemez ve iyi mi olduğu anlaşılması imkansız. Akıl ve hayal Ona yaklaşamaz. Bu şekilde hiçbir şeye benzemeyen ve akıl ile anlaşılamayan yüce yaratıcıya, gayb yolu ile inanmaktan başka umar yoktur. Zira, görerek, düşünerek anlamaya kalkışarak inanmak, Ona inanmak olmaz. Kendi yaptığımız şeye iman etmek olur. Bu da, Onun mahlûkudur. Bunu, Ona ortak yapmış, Ondan başkasına iman etmiş oluruz. (2/9)
Sual: Evliya zatlardan bazıları, (Biz Cenneti, Cehennemi görsek, imanımızda bir artma, bir değişim olmaz) demişler. Bu iyi mi olur? İnsanın bir şeyi bilmesine ilmel yakîn, gözle görmesine de aynel yakîn deniyor. Gözle görmek, ilimle bilmekten oldukca daha üstün değil midir? Atalarımız, (Gözüm sana mı inanayım, yoksa sözüm sana mı inanayım?) diye boşuna mı söylediler? Bu zatların bu şekilde söylemesinin hikmeti ne olabilir?
CEVAP
Normal olarak göz, bilmeye gore daha sağlam delildir. Fakat bu bizim şeklinde insanoğlu içindir. Hakiki imana kavuşmuş evliya zatların ilimleri farklıdır. Hazret-i Ebu Bekr’in (O söylediyse doğrudur) demesi bunun belirgin örneğidir. Göz yanılabilir fakat bu ilim sahiplerinin imanları o şekilde sağlamdır ki, hiçbir şey onu değiştiremez. Göz ile görenin imanı bu kadar sağlam olması imkansız. İman etmede göz ölçü değildir. Bir tek göz ölçü olsaydı, Resulullah efendimizi gören her insanın iman etmesi gerekirdi. (Ebu talibin yetimi) diye bakanlar kâfirlikte kaldı, (Tanrı Resulü) diye bakanlar hidayete erdi. Baştaki göz yanılabilir, kalbdeki göz yanılmaz. Müslümanların görmeleri, anlamaları kalb gözü ile olur. Göz bakınca, kalb inanınca görür. Müslümanın kalbi inanmıştır, Allahü teâlânın ihsanlarına kavuşmuştur. Derecesine gore neler görür neler, dünya ahiret fark etmez.
Görerek iman
Sual: Eğitimci bir dost, (Görerek inanmak, iman olmaz) dedi. Bir talebe de, (Mucize ve keramet görerek iman eden kimse, görerek iman etmiş olmuyor mu? Sözgelişi Peygamber efendimizin mucizelerini yada Abdülkadir Geylani hazretlerinin menkıbesindeki papazın Cenneti ve Cehennemi görüp inanması görerek iman değil mi?) dedi. Hangisinin sözü doğrudur?
CEVAP
Eğitimci arkadaşın söylediği doğrudur. Görerek inanmak iman değildir. Gördüğünü onaylama etmek olur. Bekara suresinin başlangıcında, salihler övülürken, (Onlar gayba inanırlar) buyuruluyor. Gayba inanmak esastır. Bir insanı Cennete, Cehenneme götürseler, o da görmüş olduğu için inansa, iman etmiş olmaz. Gördüğünü söylemek olur. Onu hepimiz yapar. Marifet, görmeden iman etmektir. Şeytan da, Cenneti görmüş oldu ve Cennetin bulunduğunu söylemesi, iman sahibi bulunduğunu göstermez.
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyuruyor ki:
İman, Muhammed aleyhisselamın, Peygamber olarak bildirdiği şeyleri, akla, tecrübeye ve felsefeye danışmaksızın, inanıp onaylama etmektir. Akla uygun olduğundan onaylama ederse, aklı onaylama etmiş olur, Resulü onaylama etmiş olmaz. Ya da Resulle aklı beraber onaylama etmiş olur ki, o vakit Peygambere güven tam olmaz. İtimat tam olmayınca, iman olmaz. Zira iman parçalanamaz. (S. Ebediyye)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Akıl, kuruntu, hayâl Tanrı’a yaklaşamaz. Hiçbir şeye benzemeyen ve akılla anlaşılamayan yaratıcıya, gayb yöntemiyle inanmaktan başka umar yoktur, bu sebeple görerek, düşünerek anlamaya kalkışmak, iman olmaz. Kendi yaptığına inanmak olur ki, bu da iman değildir. (2/9)
Bir kimse, gayba inandıktan sonrasında, Cenneti, Cehennemi ve melekleri görse, imanı daha oldukca kuvvetlenmiş olur. Mucize ve kerametler de, imanın kuvvetlenmesine sebep olur. Gene İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiram, Resulullah’ı, vahyi ve olağanüstü şeyleri gördükleri, melekle beraber bulundukları için onların imanları görerek inanmak oldu. Bu üstünlükler, öteki tüm üstünlüklerin temelidir. Eshab-ı kiramdan başkası bu üstünlüklere kavuşamadı. (1/120)
Mucizeye de inanmayan oldukca kimse oldu. Peygamber efendimizin bin kadar mucizesi görüldüğü hâlde, sihir diyerek inanmayanlar çıktı. Bu bin mucizeden biri ve sürekli bir mucize olan Kur’anı kerime de inanmayanlar çıktı. Musa aleyhisselamın asasının büyük bir yılan olması, denizde adım atması şeklinde olağanüstü hallerine Firavun ve adamları inanmadı. İsa aleyhisselamın körlerin gözünü açmak, ölüleri diriltmek şeklinde olağanüstü hallerine oldukca kimse inanmadı.
Kerametlere de inanmayan oldukca kimse oldu. Kerameti görmek görerek iman değildir. Abdülkadir Geylani hazretlerinin kolunun içinde Cennetin ve Cehennemin görülmesi iman etmeyi gerektirmez. Sihir derler, büyü derler, inanmayan çıkar. Kimi hiçbir şey görmeden inanır, kimi de görünce imanı daha kuvvetlenir. Mucize ve keramet iman etmeyi kolaylaştırır, fakat (Kati olarak iman etmeyi gerektirir) denmez.
Bir önceki yazımız olan Yeni Müslüman olan başlıklı makalemizde müslüman hakkında bilgiler verilmektedir.