Kainatta bulunan bir tek varlığı yaratmak da sonsuz ilimle olur.
Evvela, Allah’ın sonsuz ilim sahibi olduğunu bizzat Kur’an’dan öğreniyoruz.
Söz gelimi, “Allah ilmiyle her şeyi kuşatmıştır.” (Talak, 65/12) mealindeki ayette açıkça her şeyi kuşatan, yani sonsuz olan bir ilimden söz edilmektedir.
İkincisi: İnsan aklına göre, sonsuz olan kâinatın yaratılması, yönetilmesi, ayakta durması ancak Allah’ın ilim, kudret ve iradesiyle mümkündür. Sonsuzu yöneten bir ilim ve kudret de sonsuz oldu.
Üçüncü olarak: Biliyoruz ki, ehlisünnet akidesine göre, Allah’ın bütün sıfatları sonsuzdur. Varlığı sonsuz olan Allah’ın diğer sıfatları gibi ilminin de sonsuz olmasını gerektirmektedir.
Dördüncüsü: Çok iyi biliyoruz ki, bütün varlıklar bütün keyfiyetleriyle, Allah’ın ilmi ve kudretiyle ayaktadır. Var olmaları Allah’ın ilim kudret ve iradesine bağlı olduğu gibi, var olduktan sonra da, varlıkta devam etmeleri için yine de bu sıfatlara ihtiyaçları vardır. Bir tek insanın trilyonlarla ifade edilen hücreleri vardır. Bütün bu hücrelerin her birisinin varlığı ve varlıkta kalması, Allah’ın sonsuz ilmi ve kudreti sayesinde mümkün olmuştur. Bütün insanların toplam hücreleri, bütün kainatın toplam elementleri, atomları sonsuzlukla ifade edilebilir. Bu sonsuz varlıkların varlıkta kalması için -her an- sonsuz bir ilim ve kudret gerekir. Buna Kayyumiyet sırrı olarak ifade edilir. Bir tek anda bu sırr-ı kayyumiyet varlıktan yüz çevirse her şey yokluğa mahkum olur. Demek ki, varlığımız, Allah’ın sonsuz ilminin göstergesidir.
Ayrıca Allah ebedi alemlerde, cennet ve cehennemde ebedi varlıklarını sonsuz olarak devam ettirecektir. Bu da Allah’ın Zatı sıfat, isim ve fillerinin de sonsuz olacağını gösterir.
Allah’ın Zatı, sıfatları ve isimleri hem ezelidir hem de ebedi.
Sonsuzluğu Anlamak Mümkün müdür?
Sonsuzluğu anlatabilmek için anlamak gerek… Sonsuzluğu anlamak ise bir fani için mümkün değil…
Ama ne var ki, anlamak başka, inanmak daha başkadır. Zaten biz, varlığını aklen kabul ve kalben tasdik ettiğimiz, ancak mahiyetini idrakten aciz bulunduğumuz hakikatlere iman getiririz. Varlığını da, mahiyetini de kavrayabildiğimiz hakikatler için iman etmekten değil, bilmekten söz ederiz.
“Ezeli olan elbette ebedidir. Kadim olan elbette bakidir. Vacib-ül vücut olan elbette sermedidir.”
İnsanoğlu her şeyiyle sınırlı. Hayatının bir başlangıcı var. Her başlangıç bir sondan haber verdiği için bu hayatın bir de sonu olacaktır. İşte, başı ve sonu olan bu kısa hayat içerisinde, insan her yönüyle sınırlı işler görebiliyor. Kulağı belli bir frekansta işitmeye başlıyor ve yine belli bir noktada takatten düşüyor, ondan ötesini işitemez oluyor. Ağzından çıkan kelime de öyle. Belli bir mesafeden sonra artık işitilmez oluyor. Madde aleminde açıkça görünen bu hakikat, ruh aleminde de geçerli…
İnsan aklı her şeyi anlayamıyor. Zira, öğrenmeye başlamasının bir başlangıcı var… Başlangıcı olan ilim sonsuz da olamıyor; tıpkı hayat gibi…
Sonu olmayan, ancak ezeli olan Allah…
İnsan aklının aczinde başlangıç noktası, kendini anlayamaması… Şu sınırlı akıl, henüz kendini anlamış değilken nasıl oluyor da sonsuzu anlamaya kalkışabiliyor?..
Üçün dörtten küçük olduğunu bilen insanoğlu, yine kesinlikle bilir ki, ben üçden dördü çıkarmaya kalkışırsam menfi bir netice ile karşılaşırım. Bunu bildiği halde, sınırlı olan aklına sonsuzluğu sıkıştırmaya çabalıyorsa, sonucun eksi sonsuz, yani sonsuz bir menfi olacağını da baştan kabul etmiş demektir.
İnsan sonsuzu anlayamaz, ama sonsuza inanabilir… Bu da insanoğluna büyük bir ilahi lütuf… Yoksa, bütün sıfatları sonsuz olan Rabbine nasıl iman edecekti?..
Bu vadide insanoğluna bir mukayese imkanı, bir fikir yürütme, istidlalde bulunma gücü verilmiş. O, bu güç sayesinde çok iyi bilir ki, bu alemde benim bir başlangıcım ve sonum olduğu gibi, her şeyin de yine bir ilk ve son noktası var.
Ölüm kanunu sadece insan için geçerli değil. Mahluk, sonradan var edilen demektir ve her mahluk fanidir. Kur’an’ın haberiyle, “Her nefis ölümü tadacaktır.”
Başlangıcı olan her şey, bize şu iki hakikati birden ders verir: Beni yoktan yaratan bir zat var ve o, başlangıcı olmayan bir zat-ı ezeli… Aynı şekilde her son da bize bir zat-ı ebedi’den haber verir.
“Ben yere göğe sığmadım, ancak mü’minin kalbine sığdım.” Hadis-i kutsisi, başlangıcı ve sonu olmayan Allah’a, insan kalbinin iman edebilmesindeki sonsuz lütfu ders verir bize.
Yeri gelmişken, sonsuzluğu anlayamadığını söyleyen insanoğluna şunu soralım: Senin anlayamadığın sadece bu kadar mı?
Mesela yerin eşyayı nasıl çektiğini anlayabiliyor musun? Güneşin, gezegenlerini nasıl çekip çevirdiğini kavrayabiliyor musun? Ruhunun, aklının, hayalinin, hafızanın mahiyetlerini bilebiliyor musun? Elma ağacının içindeki o çamuru elma yapan faaliyeti, izah edebilmiş misin? Yumurta nasıl oluyor da, uçan bir kuş oluyor? Nutfe dokuz ay sonra nasıl ağlıyor, görüyor, işitiyor?
Bu alemde insanın göremedikleri gördüklerinden, anlayamadıkları anladıklarından, bilmedikleri bildiklerinden çok fazla. İnsanın, bu fani eşyayı anlamış gibi, bekayı anlamaya kalkışması onu en azından yorar. En azından diyorum, çünkü bu gibi yersiz arayışların insanı sersem etme ve yoldan çıkarma ihtimali de vardır…
İnsanın sonsuzu anlama gayreti iki ayrı sahada cereyan ediyor. Birisi, ilahi sıfatların sonsuzluğu, diğeri de ahiret hayatının sonsuzluğu… Bu ikisi arasında, gözden kaçmaması gereken önemli bir farklılık var.
Ahiretteki sonsuzluktan söz edildiğinde, zihinlerde hemen zaman ve müddet kavramları canlanır. Sonu gelmeyen, tükenmeyen, fani olmayan, arızalanmayan bir hayat… Buradaibka hakikati karşımıza çıkar… Yani, Cenab-ı Hakk’ın bir şeyi sonsuz kılması… Ona verdiği hayatı, ebediyen onun elinde bırakması… Bunu aklın almaması için bir sebep olmasa gerek… Bu dünya hayatını fani kılan Allah, ahiret hayatını da baki kılmış…
Şimdi şöyle bir düşünelim: Kıyamet kopmasa, dünyada ebediyen insan yaratılacaktır değil mi? Bunu her akıl kabul eder. Kimsenin aklına günün birinde insan neslinin tükeneceği gelmez. Aksine, artacak olan bu nüfusun getireceği problemler zihinleri meşgul eder.
Şimdi soralım: Bu dünyada ebediyen insan yaratılmasına akıl erdiren insan, nasıl oluyor da ahiretteki sayılı insanın ebedi kalmasını anlayamıyor. Buna ne mani olabilir? Allah’ın sıfatlarının sonsuzluğuna gelince, bu sonsuzluğun zaman ve mekanla alakası yoktur…
Zamandan ve mekandan münezzeh olan Allah’ın sıfatlarının sonsuzluğu da bu mefhumlarla açıklanamaz. O’nun kudreti sonsuzdur, demek, “ne kadar alem yaratırsa yaratsın kudretinde bir noksanlık olmaz” demektir. İlminin sonsuzluğu o’nun cehilden münezzeh olduğu manasınadır. İradesinin sonsuzluğu, onun mutlak iradesine karşı çıkacak bir başka iradenin düşünülemeyeceğini ifade eder. Diğer sıfatlar da aynı şekilde, aynı mantık içerisinde değerlendirilmelidir.
“Ezeli olan elbette ebedidir” hakikati, Cenab-ı Hakk’ın zatı için de geçerlidir, sıfatları için de… Yani, o’nun bütün sıfatları sonsuzdur, ebedidir. Zira, hiçbiri sonradan var olmuş değildir; hepsi ezelidir.
Bir önceki yazımız olan Cenâb-ı Hak bu âlemi kendisini tanıtmak için yarattığına göre, bu dünya hayatında hiç hastalık ve musibet olmasaydı, yine de Allah'ı tanır mıydık? başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.