Allah’ın varlığı vaciptir, sıfatları sonsuzdur ve bütün eşyayı kaplamış, ihata etmiştir. Yaratıklar ise varlık mertebesi itibariyle “mümkin” grubuna girerler ve her şeyleriyle sınırlıdırlar. Vacibin mümkini, sonsuzun sınırlıyı yaratması son derece kolaydır. Burada az ile çoğun, büyükle küçüğün farkı yoktur. Hem, Allah’ın sıfatları muhittir, yani tecelli yönüyle her şeyi ihata etmiş, kaplamıştır. Bu kaplama sahası içinde az ile çok, büyük ile küçük fark etmezler.
Allah’ın varlığı vacip, mahlûkatın ki ise mümkindir. Bu mahiyet farklılığı kolaylığın en büyük bir sebebidir. Vacibin varlığı kendi zâtındandır, ezelî ve ebedîdir. Mümkin ise Allah’ın yaratmasıyla varlık sahasına çıkar, bu yaratma olmazsa yoklukta kalır. Bunun için mümkini “varlığıyla yokluğu eşit olan” şeklinde tarif ederler. Mümkinle Vacip arasındaki bu mahiyet farklılığının kolaylığa nasıl sebep olduğunu bir örnekle açıklamaya çalışalım:
“İnsan” ile “yazı” arasında sonsuz denecek kadar büyük bir mahiyet farklılığı vardır. Bundandır ki, insan bir yazıyı rahatlıkla yazar ve siler.
Birisi size, “Dağ yazmak mı daha kolaydır, taş yazmak mı?”, yahut “Güneş yazmak mı daha rahattır, lâmba yazmak mı?” diye sorsa, bu soruyu saçma bulursunuz. Ve soru sahibine dersiniz ki: “Güneş lâmbadan büyüktür, ama benim ilmime göre değil; ben ikisini de aynı kolaylıkla bilirim ve yazarım.”
Eşyanın büyüklükleri, küçüklükleri, az ve çok oluşları birbirlerine göredir ve kendi aralarında geçerlidir. İlâhî ilim azla çoğu, büyükle küçüğü bir bildiği gibi, ilâhî kudret de bunları aynı kolaylıkla yaratır, vücuda getirir.
Allah’ın bütün sıfatları sonsuzdur. Sonsuza göre az ile çoğun farkı olmaz. Matematikte, sonsuzdan biri de bir milyarı da çıkarsanız geriye yine sonsuz kalır. Bu kavram için bir ile milyar fark etmez.
Ve Allah’ın sıfatları muhittir, yani tecellileriyle bütün eşyayı kaplamıştır. Güneş bir şehrin tamamını aydınlattıktan sonra artık onun için gökdelenle gecekondunun, sinekle kartalın, karıncayla insanın bir farkı kalmaz. Işığıyla hepsini ihata ettiği, kapladığı için hepsini aynı kolaylıkla aydınlatır. Bütün insanları o şehirden göç ettirseniz güneşin işi kolaylaşmayacağı gibi, mevcut nüfusun yüz katı kadar insanı başka illerden misafir getirseniz onu yoramazsınız. Çünkü onun ışığı şehrin tamamını kaplamış, içine almıştır.
Problemler birbirine göre kolay ve zor olabilirler. Ama bir insan bunların tümünün çözümünü biliyorsa, onun için kolay ve zor kavramları ortadan kalkmış demektir. Çarpım tablosunun tümünü bilen bir insan, “iki kere ikinin dört olduğunu” da “dokuz kere dokuzun seksen bir olduğunu” da aynı kolaylıkla bilir. Dokuzun ikiden büyük olması onun ilmi için bir zorluk getirmez. Kudreti için de dokuz yazmak, iki yazmaktan zor değildir. Bu rakamlar birbirlerine göre büyük veya küçüktürler. Katibin kuvvetine ve ilmine göre değil.
Cenâb-ı Hakk’ın da bütün sıfatları umum eşyayı ihata etmiştir. Ne kudreti ne ilmi ne de diğer sıfatları için eşyanın tümü ile bir ferdi, azı ile çoğu, uzağı ile yakını arasında fark düşünülemez. Hepsini aynı kolaylıkla bilir ve aynı kolaylıkla yaratır.
Bir önceki yazımız olan Allah’ın, küçük çocuklara tecavüz edilmesine izin vermesi nasıl açıklanabilir? başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.