CEVAP
Sünnete değil, yerine bakılırsa farza uymak bile fitne olur. Aşağıda bu hususlar vesikalarıyla açıklanmıştır. Sünnet ikiye ayrılır:
1- Sünnet-i hüda: İslam dininin şiarıdır, başka dinlerde yoktur. (Redd-ül-muhtar)
2- Sünnet-i zevaid: Peygamber efendimizin, yakarma olarak değil de âdet olarak sürekli yapmış olduğu şeylere denir. Zevaid sünnetleri terk etmek mekruh değildir. Peygamber efendimizin giyiniş şekli, sarık sarması, iyi şeyleri hayata geçirmeye sağdan başlaması benzer biçimde şeyleri sünnet-i zevaiddir. (Redd-ül Muhtar)
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Farza bağlı olan ve olmayan sünnet vardır. Farzdaki sünnetin aslı Tanrı’ın kitabındadır. Bu sünneti, [sünnet-i hüda’yı] almak hidayet, terki ise dalalettir. Öteki sünneti [sünnet-i zaide’yi] almak erdem, terki ise günah değildir.) [Taberani]
Terki günah olmayan zevaid sünnetler, sarık sarmak ve adamların entari giymesi benzer biçimde olan sünnetlerdir. Çarşaf ve şalvar zevaid sünnet de değildir, bid’attir; fakat âdette bid’at olduğundan giymek caizdir. II. Abdülhamid han, çarşafın yurdumuza girmesini yasaklamışsa da, moda olarak girmiş, engel olunamamıştır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Peygamber efendimizin bu şekilde âdet olarak yapmış olduğu şeyleri yapmamak bid’at değildir. Bu tarz şeyleri yapmış olup yapmamak, ülkelerin ve insanların âdetlerine bağlı olup, dini hükümler değildir. Her ülkenin âdeti başka başkadır; hatta bir ülkenin âdeti, zaman içinde değişmiş olur. (2/55)
Deveye binmek, adamların entari giymesi zevaid sünnetlerdendir. Sualdeki sözü söyleyen kimse, deveye değil otomobile bindiğine ve entari de giymediğine bakılırsa, sünnete yapışmadığı için fitne mi çıkarmış oluyor? Evet ise, niye fitne çıkarıyor?
Peygamber efendimiz, âdete bağlı olarak, uzun entari giymiş, şalvar ve pantolon giymemiştir. Şalvar ve pantolon giymek âdette bid’attir. Âdette bid’at olan şeyi yapmak, günah değildir. Bunun için âdet olan yerlerde, kâfirlerden gelmiş olsa bile, hanımefendilerin çarşaf ve adamların şalvar giymeleri günah olmaz. Tirmizi’nin bildirdiği hadis-i şerifte Resulullahın, Rum cübbesi de giydirilmiş olduğu bildirilmiştir. Papaz ayakkabısı da giymiştir. (Redd-ül-muhtar)
Bugün Arap denilen insanların bir çok entari giymektedir. Türkiye’de ise âdet olmadığı için erkekler entari giymiyorlar. Zevaid sünnet olduğundan, entari giymemek günah ve mekruh değildir. Sarıkla dolaşmak de Resulullah’ın âdeti idi. O vakit, kâfirler de sarıklıydı. Hadis-i şerifte, (Sarık Arapların tacıdır) buyuruldu. (Beyheki)
Adamların entari giymesi benzer biçimde memleketin âdeti olmayan elbiseler giymekte ısrar etmek, dinimizin örtünme direktifiyle alay edilmesine, hatta bunların yasaklanmasına sebep olursa, bunun vebali de büyük olur.
Müdara iyi bilinmemektedir. Müdara, dini yada dünyayı zarardan kurtarmak için, dünya menfaatinden vermek, insanlarla iyi idame, İslamiyet’in dışına çıkmadan, güler yüz göstermek, gönlünü almaktır. Bazı toplumlarda, dinimize zarar gelmemesi için müdara gerekir. Müdara, inancını ve bazı konulardaki görüşünü saklamak anlama gelir. Sırrını açıklayan kimse, oldukça kere söylediğine pişman olur. İnsan, söylemediği sözüne hâkimdir, söylediğinin ise mahkûmudur. Onun için, (Zehebini, zihâbını ve mezhebini gizli saklı tut!) derlerdi. Burada, zeheb=para; zihâb=inanç; mezhep=gidilen yol anlama gelir. Kısaca paranı, dînî inancını ve siyasî görüşünü gizli saklı tut anlama gelir. Bu birkaç çeşittir:
1- Kâfirler içinde kalıp, malından, canından korkanın, onlara kalben değil de, dilden sevgi göstermesi caizdir. Nitekim müşrikler, Hazret-i Ammar’a, babası Hazret-i Yasir ve anası Sümeyye hatuna işkence edip, (Lat ve Uzza putu, Muhammed’in dininden iyidir de!) diye zorlarlar, demeyince de işkenceyi artırırlardı. Nihayet, ana babası şiddetli işkenceyle şehit edildiler. Hazret-i Ammar, kâfirlerin zorlamaları üstüne onların istediği sövgü sözleri diliyle söyleyince, (Ammar, dinini bırakıp kâfir oldu) dediler. Resulullah efendimiz onun hakkında buyurdu ki:
(Ammar kâfir olmadı, o baştan ayağa imanla doludur. O, iki durumla karşılaştığında en doğru olanını tercih eder.) [İbni Mace, Ebu Nuaym]
Görüldüğü benzer biçimde fitne olmaması için Hazret-i Ammar, sövgü söz söylemiş oldu. Demek ki fitne var ise sünnet terk edilebildiği benzer biçimde, fitnenin durumuna bakılırsa farz terk edilebilir, hattâ sövgü söz bile söylenir.
Hazret-i Ammar özgür bırakıldığında, Resulullah efendimiz, kutsal eliyle gözünün yaşını silip teselli buyurdu. Bu vaka üstüne, Nahl sûresinin, (Tanrı’a küfredenlere şiddetli azap vardır. Sadece kalbine inanç yerleşmiş olduğu hâlde [küfre] zorlanıp, bir tek diliyle söyleyenler müstesnadır) mealindeki 106. âyeti nazil oldu. Resulullah efendimiz de Hazret-i Ammar’a, (Müşrikler eziyet ederse, gene bu şekilde söyle!) buyurdu. (İbni Mace)
Demek ki, sövgü olan bir sözü, bu şekilde durumda dille söylemek caizdir. Bu şekilde durumlarda sövgü söz bile caiz olunca, sünneti terk etmek, hatta yalan yada başka haramlar da normal olarak caiz olur; zira muharebede hile yapmak yalan söylemek caizdir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Harb hiledir, cenk hileden ibarettir.) [İbni Sünni, İbni Lal]
(Ümmetimin içinde, fitne yayılmış olduğu vakit sünnetime sarılana, yüz şehit sevabı vardır) hadis-i şerifindeki sünnet, İslamiyet anlama gelir. Yoksa sarık sarmak, entari giymek, sakal bırakmak demek değildir. Benim sünnetim demek, benim yolum, kısaca İslamiyet anlama gelir. İmam-ı Nâsırüddin Seyyid Ebül-Kâsım Semerkandi hazretleri buyuruyor ki:
Bu hadis-i şerif, ümmetim içinde fesat çıkmış olduğu vakit, Ehl-i sünnet vel cemaat itikadında olup, beş zaman namazı cemaatle kılana yüz şehit sevabı verilir anlama gelir. (Rıyad-un-nasıhin)
Yoksa ufak evlatların başına sarık sarıp dinimizin aleyhine kanunların çıkmasına sebep olmak, sünnete yapışmak demek değildir. Fitnedir ve haramdır.
Bidatler çıkmış olduğu vakit, sünnete kısaca İslamiyet’e uyana, yüz şehit sevabı verilir; zira fitne zamanında İslamiyet’e uymak, kâfirlerle savaşmak benzer biçimde güç olur. (Hadika)
Bu hadis-i şerif, Selef-i salihin zamanındaki inanç ve ahkâm-ı İslamiyye’ye uyana yüz şehit sevabı verileceğini bildirmektedir. (S. Ebediyye)
(Sünnetimi terk edene şefaat etmem) hadis-i şerifindeki sünnet de, İslamiyet anlama gelir. Sarık, entari, sakal benzer biçimde zevaid sünnet değildir. Şeyh-ul-islam İbni Kemal Paşa, (Şerh-ı hadis-i erbain) kitabında, (Sünnetimi terk edene şefaatim haram oldu) hadis-i şerifini açıklarken, (Bu hadis-i şerifteki sünnet, İslamiyet anlama gelir; zira büyük günah işleyen mümin şefaate kavuşur) buyuruyor. Bir hadis-i şerif şu mealdedir:
(Ümmetimden büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.) [Nesai]
Demek ki, fitne zamanında, zevaid sünnetlere, kısaca sarık sarana, cübbe ve entari giyene değil, itikadını düzeltip haramlardan kaçarak farzları yapana yüz şehit sevabı verileceği, yukarıdaki vesikalardan da anlaşılmakta, zevaid sünnetleri yapanların yüz şehit sevabına kavuşacağını söyleyenlerin hata ettiğini, bu vesikalar açıkça göstermektedir.
2- Küfrün galip olduğu yerde, gerçeği söylememek caizdir. Şafii’de, zalim Müslümanlar içinde da caiz olur. Müslümanlar acayip ve zayıf olduğu müddetçe, kıyamete kadar her yerde caizdir; zira müminin mümkün olmasıyla birlikte zarardan uzaklaşması gerekir. (Mektubat-ı Masumiyye 3/55)
Müslümanın bu şekilde durumlarda, bir tek zevaid sünnetleri değil, farz olan ibadetini bile, örnek olarak namaz kıldığını, oruç tuttuğunu gizlemesi gerekir; zira işinden, aşından olacağı benzer biçimde, din aleyhine kanunların çıkmasına, fitneye de sebep olur. Bu vebalden kurtulması için ibadetlerini gizlemesi gerekir. Entariyle, sarıkla ve cübbeyle ortada dolaşması caiz olmaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir vakit gelir ki, şimdi aranızda münafıkların küfürlerini gizlediği [ibadet yapar göründüğü] benzer biçimde, o vakit da müminler gizlenir. [İbadetleri gizli yapar.]) [İbni Sünni]
İbadet gizli saklı yapılınca zevaid sünnetlerin gizlenmesi normal olarak lazımdır.
3- Müdara yakarma değil, zarardan korunma ruhsatıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, farzları emrettiği benzer biçimde, müdara etmemi de emretti.) [Hâkim]
(Müdara edenler, şehit olarak ölür.) [Deylemi]
Bu hadis-i şerifler de, dinsizlerin, din düşmanlarının şerrinden korunmak için, onlara müdara etmek ve farz ibadetleri gizlemek lazım olduğu benzer biçimde, zevaid sünnetleri de gizlemenin lazım bulunduğunu açıkça bildirmektedir.
Dinimizde teke riayet etmek, sağdan adım atmak zevaid sünnetlerdendir. İngiltere’de yaşayan bir Müslüman, yolun solundan gitme zorunluluğu varken, ben sünnete uyacağım diye otomobiliyle yolun sağından giderse, trafik kazasına sebep olur, insanların ölümüne yada yaralanmasına sebep olarak günaha girer. Kaza yapmasa bile, kabahat işlediği için cezalanır. Cezalanması fitnedir. Fitne ise, büyük günahtır. Ben küfrün kanunlarına riayet etmem demek ahmaklık olur.
Fitne, Müslümanlar içinde bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmak anlama gelir. (Hadika, Tarikat-ı Muhammediyye, Berika)
Bu tarife bakılırsa, bir Müslüman zevaid sünnetlerden olan sarığı giyip cezalansa veya Müslümanların aleyhine kanun çıkmasına sebep olsa, zarara soktuğu için fitne olur. Veya askerlikte, illa ben sakal bırakacağım diye diretse, sonrasında da emre uymadığı için cezalansa, fitne olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Fitneden sakının! Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir.) [İ. Mace]
Fitnenin ne işe yaradığını bilememek de, kıyamet alametidir. Kur’an-ı kerimde, fitnenin adam öldürmekten fena olduğu bildirildi. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kıyamet yaklaştıkça, gece başlarken karanlığın artması benzer biçimde fitneler çoğalır. Sabah evinden mümin çıkan, akşam evine kâfir olarak döner. Akşam mümin iken, gece imanları gider, kâfir olarak sabaha çıkarlar. Bu şekilde zamanlarda kenarda kalan, ileri atılandan, oturan ayakta olandan, ayakta olan, yürüyenden, yürüyen de, koşandan hayırlı olduğundan evinizde oturun, fitneye karışmayın! O gün oklarınızı kırın! Silâhlarınızı, kılıçlarınızı bırakın! Herkesi tatlı dille, güler yüzle karşılayın! Evinizden çıkmayın.) [Ebu Davud]
(Hadiseler, fitneler, tefrika ve ihtilaflar zuhur edince, katil [öldüren] olmaktan kurtulup, maktül [öldürülen] olabilirsen ol!) [Ebu Nuaym]
(Fitne zamanı evinize girdikleri vakit, Âdem aleyhisselamın, [Maide suresinin 28. âyetinde bildirildiği gibi] “Beni öldürmek için, sen bana elini uzatırsan da, seni öldürmek için ben sana elimi uzatmam” diyen oğlu [Habil] benzer biçimde ol!) [Ebu Davud, Tirmizi] (Allahü teâlâ da, Resulü de, kâfir olan Kabil’e (Ben sana el uzatmam) diyen Habil’i övüyor.)
(Fitne uykudadır, uyandırana Tanrı nalet etsin!) [İ. Rafii]
Bir Müslüman zevaid sünnetleri işleyerek fitneye sebep olursa haram işlemiş olur; hatta farzı işlemek bile fitneye sebep olacaksa, farzı tehir yada terk etmek gerektiği bildirilmiştir.
Yaşanmış bir vaka:
Sakallı bilgisiz ve fitneci bir hoca, namaz kılan bir subaya, alaylı bir eda ile, (Niçin sakal bırakmıyorsun? Yoksa rızkından mı korkuyorsun? Tanrı başka yerden de sana rızk verir) diyor. Subay, (Rızkımdan korkmuyorum. Allahü teâlâ rızka kefildir. Vatan, namus, din müdafaası için farz olan ilimlere çalışıyor, kâfirlerden, din ve vatan düşmanlarından üstün olma sebeplerini araştırıyorum. Din ve vatan düşmanlarının gelip, senin sakallarını yolmaması için sakal bırakmıyorum) diyor.
Görüldüğü benzer biçimde, fitneden uzak durmak gerekirken, her taraf günah ve fitne dolu iken, yangına körükle gider benzer biçimde fitne çıkarmak ne kadar yanlıştır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ahir zamanda, âlim [geçinen]ler fitne unsuru olur, camiler ve hâfızlar çoğalır; fakat içlerinde [hakiki] âlim asla bulunmaz.) [Ebu Nuaym]
Maalesef, fitneciler de kendilerini sofu ve âlim sanıyorlar.