Sual: Bid’at nedir?
CEVAP
Bid’at, sonradan çıkarılan şey anlama gelir. Bunlar ya âdette olur yada ibadette olur.
Âdette bid’at, sevap beklenilmeden, dünya menfaati için meydana getirilen şeylerdir. Âdette bid’at, bir ibadeti bozmazsa yada dinin yasak etmiş olduğu bir şey değilse günah olmaz. Âdette olan bid’at, ceket, pardesü giymek, çay ve kahve içmek şeklinde dinin yasak etmediği bir şey ise, günah değildir. Peygamber efendimizin papaz ayakkabısı ve Rum cübbesi giydirilmiş olduğu hadis-i şerifle bildirildi. (Tirmizi)
Fen ve fen detayları dinde bid’at değildir. Fenni buluşlara sahiplenmek, dinimizin emridir. (İlim Çin’de de olsa alın! Fen ve sanat, müminin kaybetmiş olduğu malıdır. Nerede bulursa alsın) hadis-i şerifleri, kâfirlere uymayı değil, fenni onlarda bile olsa, arayıp bulmayı emrediyor. (Mevduat-ül-ulum)
İbadette bid’at, Resulullahın ve dört halife zamanında bulunmayıp da, dinimizde, sonradan meydana çıkarılan, uydurulan inanışlara, laflara, işlere, şekillere ve âdetlere denir. İbadetlere bid’at karıştırmak büyük günahtır. Bid’ati sünnet diye işlemek haramdır. Bunların hepsini din diye, yakarma diye uydurmak yada dinin ehemmiyet verdiği şeyleri dinden ayrıdır, din buna karışmaz demek bid’attir. Bid’atlerin bazıları sövgü, bazıları büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Her bid’at sapıklıktır) buyuruldu. (Müslim)
Bid’at çıkaran, dinde noksanlık görüp bazı hükümleri değiştirmeye, yeni hükümler koymaya çalışır. Sahih hadisleri uydurma zanneder, İslam âlimlerini beğenmez. Bid’at ehli kibirlidir.
İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:
Kibrin öteki günahlardan daha büyük olmasının sebebi şudur: Büyüklük sadece Allahü teâlâya mahsus iken, kulun kibirlenmesi, bir kölenin hükümdarın tacını başına geçirerek onun tahtında oturup hükmetmesine benzer. Hükümdarın bir emrini yapmayarak kabahat işlemekle, hükümdarlığına sahiplenmek, onun tahtına oturup emirler vermek içinde elbet büyük fark vardır. İşte kibirlenmek, Tanrı’ın emrini yapmamak şeklinde bir kabahat değil, bizzat ilah olmak şeklinde büyük kabahat oluyor.
Bid’atin de hırsızlık, katillik, fahişelik, içki içmek şeklinde haramlardan daha büyük olmasının sebebi budur. Günah işleyen kimse, Tanrı’ın emrine isyan etmiş olur, büyük günah işler. Fakat bid’at çıkaran kimse, Tanrı’ın, Resulünün ve Resulullahın vârisleri olan âlimlerin bildirdiği hükümleri beğenmeyip yeni hükümler koymaya, bizzat dinin sahibi olmaya çalışıyor. Kısaca Tanrı adına, Resulü adına hareket ediyor, hatta onları beğenmeyip kendi görüşünü din şeklinde ortaya koymaya çalışıyor. Bu bakımdan bid’at ehli, hırsızdan, eşkıyadan, katilden daha büyük günah işliyor. İşte bunun şeklinde sebeplerden dolayı Peygamber efendimiz, (Ben onlardan değilim, onlar da benden değildir. Onlara karşı cihad, kâfirlerle cihad şeklinde önemlidir) buyuruyor. (Deylemi)
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
(Bid’at ehli, yapacağı değişimlerle, dini düzelteceklerini, olgunlaştıracaklarını zannederek bid’at çıkarıyor, bid’atlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalışıyorlar. Bunlar, dinin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki din noksan değil, kâmildir. Dini noksan sanıp, tamamlamaya [çağa uydurmaya, çeşitli bid’atler çıkarmaya] çalışmak, Maide suresinin, (Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamiyet’i vermekle razı oldum) mealindeki 3. âyetine inanmamak olur. (m.260)
Her bid’at sapıklıktır
Sual: Niye yararlı olan bid’atlere itiraz edilir ki?
CEVAP
Yararlı bid’at olmaz. Hâşâ o süre Allahü teâlâ dini tamamlanmamış göndermiş olur. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Okul, kitap şeklinde dinin izin verdiği yararlı şeylere bid’at dememeli, Sünnet-i hasene, kısaca iyi iş demeli. Bid’atler, yararlı görünseler de, hepsinden kaçınmak gerekir. Hiçbir bid’atte yarar yoktur. Bugün kalbler karardığından, bazı bid’atler güzel görünse de, kıyamette hepsinin zararı olan olduğu anlaşılacaktır.
Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Din adına uydurulan her şey bid’attir, her bid’at sapıklıktır; her sapıklık da Cehenneme götürür.) [Buhari, Müslim, İbni Mace, Nesai]
Peygamber efendimiz, Eshab-ı kiram ve şimdiye kadar gelen İslam âlimleri, namazı iyi mi kılmışlar, ibadetleri iyi mi yapmışlarsa, aynen o şekilde yapmak gerekir. Eklemek ve çıkarmak, dini değişiklik yapmak olur. İbadetlere bid’at sokmakla daha güzel yakarma edilmiş olmaz. (İbadetleri bizim şeklinde yapmayanlar, bizlerden değildir) hadis-i şerifini düşünerek, ibadetlere ilave ve çıkarma yaparak dini değiştirmekten oldukca sakınmalıdır!
Bid’at insan elinin değmesidir
Sual: Bid’at, tanrısal hükümler topluluğu olan dinimize insan elinin değmesi diye tanım ediliyor. Peygamberimiz de insan, müctehidler de insandır. Peygamberimiz, değişik hükümler bildirmiştir. Müctehidlerin de, birbirinden değişik hükümleri vardır. Biri bir husus için farz derken, diğeri sünnet diyebiliyor. O süre bu insan eli değmesini iyi mi açıklayabiliriz?
CEVAP
Resulullah efendimiz, Allahü teâlânın kulu, elçisi, halifesi ve vekilidir. Vekil, kendisine verilen yetki bakımından aslolan gibidir. Kısaca aslın verdiği mevzularda yetki sahibidir. Örnek olarak, canları Allahü teâlâ alır. Bunu vekili vasıtasıyla yapar. Bir ayet-i kerime meali:
(Sizin canınızı almaya vekil kılınan ölüm meleği, canınızı alacak; sonrasında döndürülüp Rabbinize götürüleceksiniz.) [Secde 11]
Halife ve vekil, ortalama aynı anlamdadır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Sünnetimi ihya edip yürüyerek halifemdir.) [İ.Asakir]
(Sultan, yeryüzünde zıllullahtır.) [Taberani] Zıllullah, Allahın gölgesi demek değildir, Allahü teâlânın emirlerini uygulama etme yetkisine haiz halife, vekil anlama gelir.
Allahü teâlâ, yargı koyması için Resulüne yetki vermiştir. Artık Resulünün koyduğu hükümler, beşeri kanunlar değil, tanrısal hükümler olur. Müctehid âlimler de, Resulullahın vekilleridir. Onlara ictihad etme yetkisi verilmiştir. Bu değişik ictihadların rahmeti tanrısal olduğu da açıklanmıştır. Bu bakımdan, Resulullahın hükümleri şeklinde, müctehidlerin her biri rahmet olan değişik ictihadları, tanrısal hükümlere zıt kabul edilmez; şu sebeple ahirette Allahü teâlâ, insanları onların bildirdiği hükümlerle hesaba çekecektir. Şafii mezhebindekine, (Deniz haşaratını niye yedin), Hanefi mezhebindekine de, (Karşı cinse dokunduğun halde niye abdest almadın) diye sormayacaktır. Bu şekilde olunca, onların koyduğu hükümler beşeri olmaktan çıkmakta, Allahü teâlânın emrine uygun gelmektedir.
Güzel bid’at olmaz
Sual: Bu millet niye çeşitli sapık gruplara bölünmüştür?
CEVAP
Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Kıyamete yakın ilim azalır, bilgisizlik artar.) [İbni Mace]
Demek ki, asr-ı saadetten uzaklaştıkça ilim azalacak, bilgisizlik çoğalacaktır. Cahillik çoğalınca da, sapıklar türeyecek, halkı sapıtmaya çalışacaklardır. Sünneti bid’at şeklinde gösterecekler, bid’atleri de sünnetmiş şeklinde cilalayıp halka sunacaklardır. Kısaca hakkı bâtıl olarak gösterecekler, bâtılları hak olarak sunacaklardır. Bu şekilde yapılınca da, o milletin sapıtması kaçınılmaz olur. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Hidayete kavuşan hiçbir topluluk, hakkı bâtıl, bâtılı hak göstermeye çalışmadıkça, dalâlete düşmez, kısaca sapıtmaz.) [Tirmizi]
Onun için sünneti ve bid’ati iyi bilmeli. Yaptıkları sapıklıklara, kılıf bulmak için, (Güzel bid’at) diyenlere karşı uyanık olmalı. İbadetlerde değişim olmaz, ibadeti daha güzel hâle getiremeyiz. Bu şu anlama gelir: (Tanrı bu ibadeti tamamlanmamış emretmiş, doğrusu bu şekilde olur) anlamına gelir. İbadette güzel bid’at olmaz. İmam-ı Rabbani hazretleri bunu Mektubat‘ında güzel açıklıyor. Tanrı ve Resulü iyi bilememiş de, biz mi daha iyisini bileceğiz? Değişim hayata geçirmeye ne hakkımız vardır? Âdetlerde güzel bid’at olur, bunun mahzuru olmaz. İbadette güzel bid’at olmaz. Teknolojideki yenilikler âdetler içindir, değişen teknolojinin ilerlemesiyle ibadetlerde değişim olmaz. Örnek olarak namaz kılıp bunu videoya alıp, namaz vakti erişince bunu seyretmekle namaz kılınmış olmaz. Kasete alınan Yasin-i şerifi kabre götürüp çalmakla, ölüye Yasin okunmuş olmaz. İbadete sokulan tüm aletler bid’attır. Peygamber efendimiz, (Her bid’at sapıklıktır) buyuruyor. (Müslim)
Daha iyi olur sanmamalı, her çeşit değişiklikten oldukca sakınmalı.
Ahlakta bid’at
Sual: Kitaplarda ahlakta bid’at diye bir şey geçiyor. Ahlakta bid’at iyi mi olur, bir örnek verilebilir mi?
CEVAP
Bid’at, dinde olmayan bir şeyi yakarma olarak yapmak anlama gelir. Örnek olarak slm verirken, Selamün aleyküm demeyip elini başına vurmak, selamı alanın da aynı şekilde yada başka şekilde işaret yapması; veya fakire kibirlenmek, sünnet diye ona eteğini öptürmek şeklinde şeyler, yakarma maksadıyla yapılınca bid’at olur.
Sual: Bidat ne anlama gelir, bidat denilince ne anlayacağız?
Yanıt: Bidat, dinde sonradan meydana getirilen şey anlama gelir. Peygamber efendimizin ve Onun dört halifesinin zamanlarında bulunmayıp da, onlardan sonrasında, dinde meydana çıkarılan, yakarma olarak yapılmaya başlanan şeyler anlama gelir. Örnek olarak namazlardan sonrasında derhal Âyet-el-kürsî okumak lazım iken, ilkin Salâten tüncînâyı ve başka duaları okumak bidattir. Bundan dolayı Peygamber efendimiz zamanında bu şekilde yapılmıyordu. Bu tarz şeyleri, Âyet-el-kürsîden ve tesbihlerden sonrasında okumalıdır. Namazdan, duadan sonrasında secde edip de kalkmak bidattir. Ezanı hoparlörle okumak da bidattir. Bundan dolayı Peygamber efendimiz zamanında ezan, yüksek yere çıkarak, müezzinin kendi sesi ile okunmakta idi.
Sual: Zaman içinde, yiyecek yeme usullerinde meydana getirilen değişimler, ev, otomobil ve giyim mevzusundaki değişimler de bidat midir, bu tarz şeyleri kullanmak da mahzurlu mudur?
Yanıt: Dinde meydana getirilen her değişim ve düzeltim bidattir. Sadece, çatal, kaşık, boyun bağları kullanmak, kahve, çay içmek şeklinde şeyler, bidat değildir. Bundan dolayı, bunlar yakarma değil, âdettir ve mubahtırlar, haram değildirler. Bu tarz şeyleri yapmak, dinin emrettiği şeyi terk etmeye yada yasak etmiş olduğu şeyi hayata geçirmeye sebep olmazlar. Hadîka-tün-nediyyede diyor ki:
“Bidat, dinden olmayan, yakarma olmayan, âdet olan bir şey ise, dinimiz bunu reddetmez. Yemekte, içmekte, elbisede, gezi vasıtalarında, bina, konut, ev işlerinde, yakarma yapmak, kısaca Allahü teâlâya yakınlık niyet etmeyip, yalnız dünya işi düşünülürse, bunlar bir ibadeti hayata geçirmeye engel olmadıkça yada bir haramı işlemeye sebep olmadıkça, bidat olmazlar, dinimiz bu tarz şeyleri menetmez, yasaklamaz.”
Sual: Bidat, bir tek ibadetlerde mi olur?
Yanıt: Fıkıh kitaplarında, bidat üç türlüdür deniyor ve şöyleki sıralanıyor:
1- İslâmiyetin sövgü, inkâr alameti söylediği şeyleri yoksulluk olmadan kullanmak, en fena bidattir.
2- Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan inanışlar da fena bidattir.
3- İbadet olarak meydana getirilen yenilikler, reformlar, amelde bidat olup büyük günahtır.
Âdetlerde değişim, bidat değildir
Sual: İnsanlar içinde âdet olarak meydana getirilen şeyler vardır. Bunlarda değişim yapmak da, dinin kötülediği bidat içine girer mi?
Yanıt: Âdetlerde değişim yapmak, bidat değildir. Vera sahiplerinin yapmaması iyi olur. Hadis-i şerifte;
(Benim sünnetime ve benden sonrasında, hulefâ-i râşidînin sünnetlerine sarılınız!) buyuruldu.
Sünnet sözü, yalnız olarak söylenildiği süre, İslâmiyetin bildirdiği tüm hükümler anlama gelir. Bu dinin sahibi olan Resulullah efendimiz, âdetlerde bir şey bildirmedi. Bundan dolayı Resûlullah efendimiz, insanlara dinlerini bildirmek için geldi. Dünyada muhtaç oldukları şeylerin yapılmasını öğretmek için gelmedi. Hadis-i şerifte;
(Dünya işlerinizi yapmasını siz daha iyi bilirsiniz!) buyuruldu.
Dünyanıza yararlı olan şeyleri bulup yapmanız için benim bildirmeme lüzum yoktur anlama gelir. Dini vazifelerinizi, ibadetlerinizi bilemezsiniz. Onları benden öğreniniz anlama gelir. Bunun için âdetler, İslâmiyetin haricinde kalmaktadır. İslâmiyetin haricinde olan şeylerde meydana getirilen değişimler bidat olmaz. Sadece İslâmiyet, bozuk olan âdetleri kaldırmıştır. İslâmiyete uymayan uydurma bilgiler, emekler, âdetler, doğru yoldan sapmaktır ve Allahü teâlâdan uzaklaşmaya sebep olurlar. Peygamber efendimiz, bunun için, eskiden kalma bozuk âdetleri değiştirdi. İmâm-ı Rabbânî hazretleri;
“Allahü teâlâ, dinleri, nefsi isteklerinden kurtarmak, karanlık, fena âdetleri yok etmek için gönderdi” buyurmuştur.
Sual: Âyet ve hadislerde açıkça bildirilmeyen bazı hükümleri, mezhep imamları bildirmektedir. Bunlar da sonradan çıkarılmış ve böylece bidat olmuş olmuyor mu?
Yanıt: Ehl-i sünnet âlimlerinin ibadetlerde, ictihad ile buldukları bilgiler bidat değildir. Bu detayları bulurken isabet edememeleri de kabahat olmaz. Dört mezhebin imamları, bu detayları, İslâmiyetin sahibinin izni ile, İslâmiyetin bildirdiği delillerden, senetlerden çıkarmışlardır. Bu bilgiler, İslâmiyeti değiştirmiş değil, İslâmiyete destek olmuşlardır. Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açık olarak bildirilmiş şeylerde, esasen ictihad yapılmaz. Bunlar, olduğu şeklinde kabul edilir. Açık bildirilmemiş bir işi gösteren delili ararken, isabet edememek kabahat olmaz. Fakat bu kanıt kısaca doğru yol açık olup da, bu delili bulmakta yanılarak yada bir delilden çıkarılmayıp, akla uyarak meydana getirilen ibadetler, bidat olur. Bu şekilde reformlar, bir müekked sünnetin ortadan kalkmasına sebep olursa, günahı daha da oldukca olur.
Sual: Namazı kıldıktan sonrasında secde yapmak ve eli göğse koyarak selamlaşmak dinen uygun mudur?
Yanıt: Namazı kıldıktan sonrasında secde etmenin haram olduğu Dürr-ül-muhtârda yazılıdır. Namazlardan sonrasında imam ile, eli göğse koyarak, selamlaşmak bidattir. Müslümanlıkta el ile ve vücut hareketi ile selamlaşmak yoktur. İbni Nüceym Zeynel’âbidîn Mısrî hazretleri, bu şekilde selamların günah bulunduğunu bildiriyor.
Bidat, dini değiştirmektir
Sual: Bidat, dini değişiklik yapmak midir, bunun için mi tüm bidatler kötülenmiştir?
Yanıt: Bu mevzuda Abdülganî Nablüsî hazretleri Hadîkat-ün-nediyye kitabında diyor ki:
“Bidat, sünnete kısaca Muhammed aleyhisselamın bildirdiği din bilgilerine muhalif olan, ters düşen, din cahillerinin, boş kafalarından çıkan inanç, amel ve sözler anlama gelir. Allahü teâlâ, kullarını kendisine tapınmak için yarattı. İbadet, insanoğlunun Rabbine, hakir, aciz, muhtaç bulunduğunu göstermesidir. Bu da, her aklın, nefsin, âdetlerin güzel ve çirkin dediklerine uymayıp, Allahü teâlânın güzel ve çirkin dediklerine teslim olmak, gönderilmiş olduğu Kitaba, Peygamberlere inanmak ve bunlara doğal olarak olmak anlama gelir. Bir insan, bir işi, Rabbinin izin verdiğini düşünmeden, kendi görüşü ile yaparsa, Rabbine kulluk yapmamış olur. Bu iş, inanmakta ve inanılması lazım olduğu söz birliği ile bildirilmiş olan şeylerden ise, bu inanışı, Küfre sebep olan Bidat olur. Bu iş, itikatta olmayıp da, yalnız dinden olan sözde ve işte kalırsa, fısk, büyük günah olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, dinde bir şey meydana çıkarırsa, bu şey ret olunur.)
Bu hadis-i şerif gösteriyor ki, dinden olmayan bir inanç, bir söz, bir iş, bir hâl ortaya çıkarılır ve bunun din, yakarma olduğuna inanılırsa, veya İslâmiyetin bildirmiş olduklarında bir fazlalık yada noksanlık yapılırsa ve bunu yapmakta sevap beklenirse, bu yenilikler, değişimler, Bidat olur.
İbadette olmayıp, âdette olan yenilikler, değişimler bidat olmaz. Örnek olarak, yemekte, içmekte, binme ve taşıma vasıtalarında, binalarda meydana getirilen yenilikleri, değişimleri dinimiz reddetmez. Bunun için, masada, ayrı tabaklarda, çatal kaşık ile yiyecek, otomobile, uçağa binmek, her çeşit bina, ev ve mutfak eşyası kullanmak ve tüm fen detayları, fen aletleri, dinde bidat değildir. Bu tarz şeyleri yapmak ve yararlı yerlerde kullanmak caizdir, hatta, farz-ı kifâyedir. Örnek olarak radyo, hoparlör, elektronik makineler yapmak, bu tarz şeyleri ibadetlerin haricinde kullanmak caizdir. Hoparlör ile ezan, Kur’ân-ı kerim okumak, ibadeti değiştirmektir ki, bidat olur. Ezanın uzaklardan işitilmesi için hoparlör kullanmamalı, her mahalleye camiler yapmalı, her mahalle camisindeki müezzin efendiler ayrı ayrı ezan okumalıdır.”
Sual: Dinde bir şeyin bidat olup olmamasındaki ölçü nedir?
Yanıt: Dinde bidat; Eshâb-ı kiram ve tâbiin zamanından sonrasında, Resûlullah efendimizin izni olmadan, dinde meydana getirilen eklemeler ve noksanlıklar, kısaca yakarma olarak meydana getirilen, sevap olduğu kabul edilen değişimler anlama gelir. Dinde düzeltim, değişim yapmak da, dinde bidat anlama gelir.
Yemekte, içmekte bidat olur mu?
Sual: Yemekte, içmekte, giyinmekte, ulaşım vasıtalarında ve ev işlerinde de bidat olur mu?
Yanıt: Mevzu ile ilgili olarak Hadîka-tün-nediyye kitabında deniyor ki:
“Bidat, dinden olmayan, yakarma olmayan, âdet olan bir şey ise, dinimiz bunu reddetmez. Yemekte, içmekte, elbisede, seyrü sefer, ulaşım vasıtalarında ve bina, konut, ev işlerinde, yakarma yapmak, kısaca Allahü teâlâya tekarrüb, yakınlık niyet etmeyip, yalnız dünya işi düşünülürse, bunlar bir ibadeti hayata geçirmeye mâni olmadıkça yada bir haramı işlemeye sebep olmadıkça, bidat olmazlar. Dinimiz bu tarz şeyleri menetmez.” Bidat üç türlüdür:
1- İslâmiyetin sövgü alameti söylediği şeyleri yoksulluk olmadan kullanmak, en fena bidattir. Kafirlere hile olarak kullanmanın caiz olur denildiği Berîkada yazılıdır.
2- Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan inanışlar da fena bidattir.
3- İbadet olarak meydana getirilen yenilikler, reformlar, amelde bidat olup büyük günahtır. Âlimler, ameldeki, ibadetteki bidatleri ikiye ayırmışlar, hasene ve seyyie demişlerdir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri âlimlerin hasene dedikleri bidatlere bidat dememiş, sünnet-i hasene demiştir. Bidat-i seyyie dediklerine bidat demiş, bu tarz şeyleri oldukca kötülemiştir. Vehhabiler ise, hasene denilen, beğenilen bidatlere de, seyyie demiş, bu tarz şeyleri yapanlara kâfir, müşrik demişlerdir.
Sual: Dinde bidat olanlar, bir tek Peygamberimizin vefatından sonrasında ortaya çıkanlar mıdır?
Yanıt: Bidat demek, Peygamber Efendimizin ve Onun dört halifesinin zamanlarında bulunmayıp, dinde, sonradan meydana çıkarılan, uydurulan inanışlara, laflara, işlere ve âdetlere denir. Bunların hepsini din diye, yakarma diye uydurmak yada dinin önem verdiği şeyleri dinden ayrıdır, din buna karışmaz demek bidattir. Bidatlerin bazıları sövgü, bazıları da büyük günahtır.
Masada yiyecek yiyecek
Sual: Masada yiyecek yiyecek, çatal, kaşık kullanmak, lüks otomobillere binmek, sonradan çıkmış olduğu için bidat mıdır ve bu tarz şeyleri kullanmakta dinen sakınca olur mu?
Yanıt: Mevzu ile ilgili olarak İbni Âbidînde deniyor ki:
“Resûlullah efendimizin ve Ondan sonrasında dört halifesinin devam suretiyle yaptıkları şeylere Sünnet denir. Sünnet-i hüdâyı terk etmek mekruhtur. Sünnet-i zâideyi terk mekruh değildir.”
Abdülganî Nablüsî hazretleri, Hadîka kitabında buyuruyor ki:
“Resûlullah efendimiz, kendisinin yakarma olarak yapmış olduğu şeyleri terk edeni inkâr etmedi ise, kısaca darılmadı ise, bu ibadetlere Sünnet-i hüdâ denir. Bu tarz şeyleri sürekli yapmış oldu ise, Sünnet-i müekkede denir. Resûlullah efendimizin âdet olarak yapmış olduğu şeylere Sünnet-i zâide yada Müstehab denir. İyi işlere sağdan adım atmak, sağ el ile yapmak, bina yapmakta, yemekte, içmekte, oturmakta, kalkmakta, yatmakta, elbisede, aletlerde yapmış olduğu ve kullandığı şeyler böyledir. Bu tarz şeyleri yapmamak ve un eleği, kaşık şeklinde âdette bidat olan şeyleri, kısaca sonradan ortaya çıkan âdetleri yapmak dalalet olmaz. Günah olmaz.”
Bundan anlaşılıyor ki, masada yiyecek, çatal, kaşık kullanmak, karyolada yatmak ve konferanslarda, mekteplerde terbiye ve fen derslerinde, radyo, tv ve teyp kullanmak ve her çeşit nakil vasıtalarına binmek, gözlük, hesap makinesi şeklinde fen vasıtalarından yararlanmak caizdir. Bundan dolayı bunlar, âdette bidattirler. Sonradan meydana çıkan şeylere Bidat denir. Âdette olan bidatleri, yenilikleri haram işlemekte kullanmak haram olur.
Adette bidat olanları yapmak
Sual: Adette bidat ne anlama gelir ve adette bidat olan şeyleri yapmanın günahı olur mu?
Yanıt: Mevzu ile ilgili olarak Hadîkada buyuruluyor ki:
“Un eleği ve kaşık şeklinde şeyler zaman-ı saadette yok idi. Sonradan meydana çıktılar. Bu şekilde, Allahü teâlâya tapınmak ve sevap kazanmak niyeti olmaksızın meydana çıkarılan şeylere, Adette bidat denir. Bunlar, hadîs-i şerifte dalalet, sapıklık olarak bildirilmiş olan bidatlerden değildirler. Bu tarz şeyleri yapanlara ceza verilmeyecektir. Vera sahiplerinin yapmaması daha iyi olur. Adamların fazla yiyerek yağ bağlaması da böyledir. İmâm-ı Münâvî hazretleri, Câmi’-us-sagîr şerhinde; “Kıyamet alametlerinden biri, adamların yağlanmasıdır” buyurdu. Adette bidatlerden biri de, tütün ve kahve içmektir. Zamanımızda iyi fena her insan bu tarz şeyleri kullanmaktadır. Bunlar için çeşitli şeyler söyleniyor ise de, sözün doğrusu, ikisine de haram ve mekruh dedirtecek bir sebep yoktur. Her ikisi de, Adette bidattir. Herhangi bir sebep göstererek bunlara haram diyen kimse, adette bidat olan şeye haram demiş olur. Adette bidate haram denilemeyeceğini, cumhûr-i ulemâ bildirmiştir. Sultanın komut ve yasak etmesine erişince, bunlar, Allahü teâlânın komut ve yasaklarına uygun olursa, itaat vacip olur. Kendi düşüncesi, görüşü ile olana itaat vacip değildir. Resûlullah efendimizin tüm komut ve yasakları, Allahü teâlânın komut ve yasaklarına uygun idi. Kendiliğinden bir şey bildirmedi. Bu şekilde olmasaydı, Onun her sözüne itaat vacip olmazdı. Sultanın, kendi aklı, düşüncesi ile verdiği emre itaat da, elbet vacip olmaz. Sadece, emri veren, zulüm, işkence yaparsa, bundan korkan kimsenin, sultanın bu şekilde mubahları yasaklamasına itaat etmesi vacip olur. Bundan dolayı, bir Müslümanın kendini tehlikeye sokması caiz değildir. İşte, bu şekilde yasaklandığı süre, kahve, sigara içmemek vacip olur. Fakat, gene, haram yada mekruh oldukları için değil, kendini zulümden kurtarmak için içmemeye niyet etmek lazımdır. Ülül-emre itaat demek, Müslüman olan amirlerin, hak suretiyle olan komut ve yasaklarına uymak anlama gelir.”
Bidat, doğru yoldan ayrılmaktır
Sual: Âyet-i kerimelerden ve hadîs-i şeriflerden yanlış mana çıkaranlar, bidat sahibi mi, yoksa kafir mi olur?
Yanıt: Kur’ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde açıkça bildirilmiş olan bir şeye inanmayan yada kuşku eden kimse Kafir olur. Açık olarak bildirilmemiş, şüpheli olan emirlere yanlış mana vermek Bidat olur. Kur’ândan, hadisten yanlış mana çıkarana Bidat sahibi denir. Kendi anladıklarına, düşüncelerine Kur’ân, hadîs diyene Zındık denir. Bu yanlış anladığına inanan, bidat sahibi olur. Bu şekilde şey olmaz, aklım kabul etmez derse, kafir olur. Bir harama mubah diyen kimse, bir âyete yada hadîs-i şerife dayanarak söylüyorsa, kafir olmaz, bidat sahibi olur. Bidat sahipleri, Kur’ândan ve hadîs-i şeriflerden yanlış mana çıkarıyorlar. Zındıklar ise, kendi anladıklarına, düşüncelerine âyet ve hadis diyor.
Bidat itikadı, yanlış, sapık inanmaktır. İmanın bozuk ve sapık olmasıdır. Müslümanların bir çok, bu fena hastalığa yakalanmışlardır. His organları ile anlaşılamayan, hesap ile ulaşılamayan şeylerde akıl yürütmek ve aklın yanıldığı şeylere inanmak, insanı bu hastalığa götürür.
Her bidat sahibi, Kur’ân-ı kerimde ve hadîs-i şeriflerde manaları açık olmayan inanç bilgilerinde, yanlış tevil yaparak, yanlış mana çıkardığı için, hak yoldan ayrılmıştır. Oysa, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Kur’ân-ı kerimden kendi aklı ile, kendi düşüncesi ve bilgisi ile mana çıkaran kafirdir.)
Kur’ân-ı kerimden ve hadîs-i şeriflerden çıkarılan ilimler içinde, kıymetli ve doğru olan, yalnız Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıkları ve bildirdikleridir. Ehl-i sünnet âlimleri, bu ilimleri, Eshâb-ı kiramdan öğrendi. Bunlar da, Resûlullah efendimizden öğrendiler. Her bidat sahibi ve her bilgisiz, tuttuğu yolun, Kur’ân-ı kerime ve hadîs-i şeriflere uygun bulunduğunu sanır ve iddia eder. Oysa o halde olanların, Kur’ân-ı kerimden ve hadîs-i şeriflerden çıkardıkları her mana, makbul ve saygın değildir.
Bir önceki yazımız olan Sünnete uymanın önemi başlıklı makalemizde onemi, sunnete ve uyman hakkında bilgiler verilmektedir.