Sual: Yöneticilerin bozuk olmasında toplumun görevi var mıdır? Onları protesto için eylemler yapmak uygun mudur?
CEVAP
Elbet toplumun görevi vardır. Onlar başka yerden gelmedi ki. Yönetici, sütün üstündeki kaymak gibidir. Süt nede olsa kaymağı da ona göredir. Şu demek oluyor ki manda sütünün kaymağı manda kaymağı, Deveninki deve kaymağı olur. Domuz sütünün kaymağı da, domuz kaymağı olur. Demek ki, süt ne ise kaymağı da o şekilde olur.
Tavuktan tavuk yumurtası çıkar. Tavuktan deve kuşu yumurtası beklenmez. Her kaptan içindeki sızar. Bir hadis-i şerif meali:
(Siz iyi mi iseniz, o şekilde yönetim edilirsiniz.) [Cami-us-sagir]
Şu demek oluyor ki insanoğlu iyi ise, iyi idareciler gelir, fena ise fena idareciler gelir. Ortada bir kabahat var ise toplumda aramalı. Cemiyet fena ise, fena idareciyi değiştirmekle iş bitmez. Gelen gideni arattırabilir. Onun için dünyadaki fena liderlerin toplumları da kötüdür.
Fiil yapmak kargaşa çıkarmak olur. Yakarma ederek sabretmek gerekir. Bir hadis-i şerif meali:
(Bozuk bir işi düzeltemezseniz, sabredin! Allahü teâlâ onu düzeltir.) [Beyheki]
Bir âyet meali de şöyleki:
(Ey inanç edenler, sabır ve namaz ile Tanrı’tan yardım isteyin. Şundan dolayı Tanrı normal olarak sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153]
Allahü teâlâya güvenmelidir. Sabreden zafere kavuşur.
Sual: Bir kimsenin emr-i maruf ve nehy-i münker halletmeye gücü yetse, buna hiçbir engel de bulunmasa, bu kimsenin hakkı, hakikatı bildirmemesi günah olur mu?
CEVAP
Emr-i maruf farz-ı kifayedir. Bir yerde emr-i maruf yapılmazsa, gücü yeten hepimiz sorumlu olur. Emr-i maruf oldukça mühimdir. Emr-i maruf meydana getiren eğer olmazsa, ilim yok olur. Bilgisizlik ve sapıklık yayılır. Fitne her tarafı kaplar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Fitne ve fesat yayılmış olduğu, müslümanlar aldatıldığı süre, hakikatı bilenler, her insana anlatsın! Anlatmazsa, Allahü teâlânın, meleklerin ve insanların laneti onun üstüne olsun!) [Ebu Nuaym]
(Ortalık karışır, yalanlar yazılır, âdetler ibadetlere karıştırılır ve Eshabıma dil uzatılırsa, hakikatı bilenler her insana bildirsin! Allahü teâlânın, meleklerin ve tüm insanların laneti, hakikatı bilip de, gücü yettiği halde bildirmeyene olsun! Tanrı, bu şekilde âlimlerin, ne farzlarını, ne de başka ibadetlerini kabul etmez.) [Ebu Nuaym]
(Bid’atler yayılıp, sonrasında gelenler, öncekilere nalet etmiş olduğu süre, hakikatı bilenler her insana söylesin! Eğer söylemeyip gizlerse, Allahü teâlânın Muhammed aleyhisselama indirdiği Kur’an-ı kerimi gizlemiş olur.) [İbni Asakir]
(Bid’atler zuhur edip, Eshabıma fena sözler söylendiği süre, hakikatı bilen, her insana söylesin! Söylemezse Allahü teâlâ bu şekilde âlime nalet eder.) [Deylemi]
(Bir yerde bir fenalık zuhur edince, o fenalık men edilmezse, Allahü teâlâ azabını o kavmin hepsine birden indirir.) [Hakim]
Sual: Bir hayra, bir iyiliğe sebep olanın onu yapmış şeklinde sevap alacağını yazdınız. Kötülüğe sebep olan da onu işlemiş şeklinde günah kazanır mı?
CEVAP
Evet, iyiliğe sebep olan o iyiliği yapmış şeklinde sevap kazanır. Kötülüğe sebep olan da o kötülüğü yapmış şeklinde günah kazanır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kötülüğe delalet eden (yol gösteren) onu meydana getiren gibidir.) [Deylemi]
İbni Mesud hazretleri, “Bir günah işlendiğini duyduğu zaman, o günahın işlendiğine sevinirse, aynı günahı işlemiş şeklinde olur” buyurdu. Hadis-i şerifte de (Doğuda bir adam öldürülür de, batıda olan buna razı olursa, onu öldürme günahına ortak olur) buyuruldu. (İ. Gazali]
Sual: Önceleri namaz kılarken, uzun süre namazı terk eden eski arkadaşlarımız var. Üzülüyoruz, hiçbir şekilde mescitte yada başka bir yerde namaz kılarken görmüyoruz. Bu şekilde düşünmek su-i zan olur mu? Bunlarla ilişkilerimiz iyi mi olmalıdır?
CEVAP
Namaz kılmıyor galiba diye düşünmek insanoğlunun elinde değildir. Zannını onay etmek ve o zanna gore karar verip hareket etmek günah olur. Namaz kılmadığı kati tespit edilince, öteki insanoğlu şeklinde ilişkimiz olur. Başka namaz kılmayan insanlarla iyi mi ilişkimiz oluyorsa bunlarla da o şekilde olur. Tanıdık olduğundan ilgilenmek normal olarak iyi olur. Onları üzmeyecek şekilde ilgilenmek, tembih etmek, gazete vermek, kitap vermek, e-mail göndermek, ilgiyi devam ettirmek iyi olur. Söz söylemekle kimse kolay kolay yola gelmez. Bu nasip meselesidir. Fakat e-mail falan gönderilir. Güzel bir yazı ise, ondan etkilenebilir, siz de bu işe sebep olmuş olmuş olursunuz. Sözgelişi namazın önemi gönderilebilir, namaz kılmayanlar için bildirilen tehditler yazılabilir. Özel göndermek yerine umuma gönderiyormuş şeklinde yapılır. Maksat bir nevi gizlenmiş olur. Sitemizi de tavsiye edebilirsiniz.
Sual: Çevremdekilere örnek teşkil edebilmek için kültürümü artırmam gerekiyor. Bana bu yolda tavsiye edebileceğiniz müstesna fikirlerinize ihtiyacım bulunduğunu hissediyorum ve öğrettiklerinizin her kelimesi için ayrı ayrı Tanrı razı olsun diyorum.
CEVAP
Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabını okumanızı tavsiye ediyoruz. Bu kitabı okursanız kafi dini bilgiye haiz olmuş olursunuz. Ne din düşmanlarına aldanır, ne de din adına insanlara fenalık edersiniz. Sevmiş olarak okumanızı tavsiye ederiz. Ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetli eserlerinden çeviri edilerek hazırlanmış bir kitaptır. Bu kitabı internetten de okuyabilirsiniz: www.hakikatkitabevi.com
Sual: “Okuldaki arkadaşlarımdan bazıları dini mevzularda data sahibi olmalarına karşın ortalama ayda bir kere içki içiyorlar. Namazı da uzun süredir terk etmiş durumdalar. Ben onlara kimi zaman tembih ediyor kimi zaman de kızıp bağırarak içki içmekten ve namaz kılmamaktan vazgeçirmeye çalışıyorum. Şimdi ben bunlarla asla görüşmezsem onları iyice felaketle baş başa bırakmış mı olurum? Yoksa onları uyarı etmek maksadıyla görüşmeye devam etmem mi daha uygun olur? Özetlemek gerekirse iyi mi hareket edeyim?
CEVAP
Bağırıp çağırmakla insanoğlu yola gelmez. Hele aynı yaşlarındaki akran kimseler birbirinin sözünü dinlemez. Yapılacak iş, onlara doğru kitap, sözgelişi Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabını vermektir. Bu kıymetli yaratı yüzlerce İslam âliminin kitaplarından çeviri edilip derlenerek hazırlanmıştır. Ehl-i sünnet âlimlerinin sözleri olduğundan sevmiş olarak okuyana yararlı olmaktadır. Evliyanın sözünde rabbani etki vardır. Nasibi olanlar, bu yazıların etkisiyle kötülüklerden uzak durabilir. Onları bu kötülüğe fena arkadaşları sürüklemektedir. Fena arkadaşlardan uzak durmak lazımdır.
Sual: Din hakkında konuşmamak mı gerekiyor? Ya siz ne yapıyorsunuz?
CEVAP
Bizim yaptığımız şeklinde ehl-i sünnet âlimlerinin yazılarını, bildirdiklerini nakletmek din hakkında konuşmak değildir. Şu kitapta şöyleki diyor demekte sakınca yoktur. Biz yalnız ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından naklederiz. Kendi görüşümüzü din şeklinde ortaya koymayız. Bence, bana gore bu şekilde demeyiz. Diyenlere de saygınlık etmeyiz.
Sual: Dini meselelerde, insanların yanlışları olduğu süre, onları uyarmak isterim; fakat bu işi sürekli yapmak da uygun olmuyor, bunun ölçüsü nedir?
CEVAP
Ölçüsü onları üzmeden söyleyebilmektir. Sözgelişi en kolay yolu doğru kitap vermektir.
Sual: İnsanlara yanlışlarını söylemeli mi? Söylemezsek iki yüzlü olur muyuz?
CEVAP
Eğer söylediğimizi kabul edecekse ona yanlışlarını söyleriz, kabul etmeyecekse söylemeyiz. Söylemeyince iki yüzlü olmayız.
Sual: Müslüman iken dinsizlerin tesirinde kalan bazı kimseler, dine düşman olmuşlardır. Bunlara dinimizi tekrardan izah etmekte yarar var mıdır?
CEVAP
Bunlara büyük bir sabır ve sebat ile İslam dininin esaslarını onların anlayacağı bir tarzda telkin etmelidir! Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Rabbinin yoluna hikmet ile, güzel öğütlerle çağır! Onlarla en güzel şekilde tartış! Doğrusu Rabbin, yolundan sapanları daha iyi bilir.) [Nahl 125]
Bildiğimiz iyi ve doğru şeyleri bilmeyenlere en güzel tarzda öğretmek, üzerimize farzdır, Allahü teâlânın kat’i emridir. Bu vazifeye, Emr-i maruf denir. Bu bir ibadettir. İlmin zekatı, bilmeyenlere bilimsel öğretmekle ödenir. Bu, oldukça hayırlı bir iştir. Dinimiz, âlimin mürekkebini, şehidin kanından efdal tutmakta, hayırlı iş görmeyi, nafile ibadetten üstün saymaktadır.
Hak bir söz, güzel bir nasihat kimden gelirse gelsin, güzel karşılamalı, bu şekilde güzel bir sözü duyurduğu için Allahü teâlâya şükretmeli, söyleyene değil söyletene bakmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse dini hakkında bir nasihat duysa, bu Allahü teâlânın ona kayra etmiş olduğu bir nimettir. Buna şükretmesi ne iyidir. Şükretmezse, günahı artar, Allahü teâlânın gazabına sebep olur.) [İbni Asakir]
Sual: İslamiyet’in güzel ahlakını göstermek için, kâfirlere karşı da iyi huylu olmak ve onları incitmemek gerekmez mi?
CEVAP
Müslümanların kâfirlere karşı da iyi huylu olmaları, onları incitmemeleri gerekir. Böylece İslam dininin, iyi huylu olmayı, kardeşçe yaşamayı, emek vermeyi emrettiği onlara da gösterilmiş olur. Böylece iyiliği seven insanoğlu, seve seve müslüman olurlar. Cihad etmek farzdır. Cihadı devlet topla, silahla yapacağı şeklinde, soğuk harp ile, propaganda, neşriyat ile de yapar. Her müslüman da, iyi huyları ile, iyilik yapmakla cihad yapar. Şundan dolayı cihad etmek, insanları müslüman halletmeye çağrı etmek anlama gelir. Görülüyor ki, kâfirlere karşı da, iyi huylu olmak, onları incitmemek, cihad etmek oluyor. Cihad ise her müslümana gücü nispetinde farzdır.
Sual: Bir hadiste, (Sizden her kim fenalık görürse onu eliyle düzeltsin, gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu imanın en zayıf derecesidir) deniyor. İmanın en zayıf noktasına düşmemek için, içki içene, kumar oynayana, insanlara zulmedene ve başka kötülükleri işleyene engel olmak mı gerekir? Engel olmazsak dil ile hakaret etmek mi gerekir?
CEVAP
Bizim şeklinde insanların hadis-i şerifi anlaması, açıklaması ve onunla amel etmesi caiz değildir. Bunu sadece gerçek İslam âlimleri yapar. Bu hadis-i şerifi açıklayan Abdulgani Nablüsi hazretleri Hadika adlı kitabında buyuruyor ki:
(Söz ve yazı ile emr-i maruf, âlimlerin vazifesidir. Kalb ile, yakarış ederek günah işleyene engel olmaya çalışmak da her müminin vazifesidir. El ile müdahale ise devletin vazifesidir.) [Ek olarak Hindiyye c.5, s.352, Kadıhan c.3, s.429, Bezzaziyye c.6, s.356]
Demek ki bizim vazifemiz, günah işleyenlere yakarış ederek engel olmaktır. Devletin işini bizim halletmeye kalkmamız caiz olmaz.
Sual: Zamanımızda en kıymetli amel nedir?
CEVAP
İslam Ahlakı kitabında deniyor ki:
Zamanımızda, amellerin en efdali, yazı ile, medya yolu ile, kâfirlere, mezhepsizlere yanıt vermek, Ehl-i sünnet itikadını yaymaktır. Bu şekilde cihad edenlere, para ile, mal ile, gövde ile yardım edenler de bunların kazandıkları sevaplara ortak olurlar.
Sual: Filmlerde, piyeslerde İslâm büyüklerini temsil etmek caiz midir?
CEVAP
Talim ve islâma hizmet maksadı ile meydana getirilen filmlerde caiz ise de, saygısızlığa sebep olabilecek hareketler, oldukça tehlikeli olduğundan, bunun şeklinde şeylerden sakınmak lâzımdır.
Papazı temsil etmek
Sual: Piyeslerde, bir papazı temsil etmek caiz midir?
CEVAP
Zaruretsiz caiz değildir.
Günaha razı olmamalı
Sual: Emrim altındakiler, söz dinlemeyip günah işliyorlar, günah işlenen bölgelere gidiyorlar. Ben bir kere söyledikten sonrasında, peşlerini bırakmak uygun olur mu?
CEVAP
Peşlerini bırakmak, izin vermek anlama gelir. Sürekli emr-i maruf ve nehy-i münker yapmak vazifemizdir. Buna razı olmamak ve peşlerini bırakmamak gerekir. En uygunu da tavır almaktır. Bu iş bu şekilde gitmez diye gözdağı vermektir.
Din nasihattir
Sual: Bir hadiste, (Din nasihattir) deniyor. Din, tanrısal buyruk ve yasakların toplamı değil midir?
CEVAP
Bu hadis-i şerif, dini tanım etmiyor, nasihatin önemini belirtiyor. Din, nasihatle, emr-i maruf ve nehy-i münker yapmakla ayakta kalır, şu demek oluyor ki din, nasihatle devam eder anlama gelir.
Emr-i marufu terk etmek
Sual: Bir hadiste, (Emr-i maruf ve nehy-i münker yapmayan şu demek oluyor ki iyiliği emredip, kötülükten sakındırmayan bizlerden değildir) deniyor. Emr-i maruf yapma imkânımız yoksa ne yapacağız? Bizlerden değil demek kâfir mi anlama gelir?
CEVAP
Emr-i maruf yapma imkânımız yoksa görevli olmayız. Fakat günümüzde emr-i maruf yapmak için âlim olmak gerekmez. Saygın bir din kitabını birine vermekle emr-i maruf yapmış oluruz. Kendimiz, kitap verecek birini bulamazsak, kitap verebilen birine (Bu kitabı birine ver!) diyebiliriz. Veya kitabın parasını verip, (Bu parayla şu kitabı al, birine ver!) diyebiliriz. İmkânım yok demek geçerli bir mazeret olmaz. Bir kimsenin bir kuruşu bile olmasa, (Bana parasız kitap verirseniz, ben onları dağıtırım) diyemez mi? Parasız kitap verenler vardır. Parasız veren de yoksa, kitap dağıtanlara yakarış eder. Sözgelişi, (Ya Rabbi, ben hizmetlere maddî ve manevî yönden katılamıyorum. Bu işi maddî ve manevî şekilde yürütenlere imkân ver!) diye yakarış edilmelidir. Emr-i maruf yapmak isteyene Cenab-ı Hak bir yol gösterir.
Burada, (Bizlerden değildir) demek, kâfir demek değildir. (Bizim yolumuza uymamış olur, bizim bildirdiğimiz emr-i marufu yapmamış olur) anlama gelir. Eğer, maddî yada manevî şekilde emr-i maruf yapma imkânı varken yapmamışsa, haram işlemiş olur. Şundan dolayı imkânı olana emr-i maruf yapmak farzdır.
Emr-i maruf yapmak
Sual: Bir insanoğlunun, kendi yakınları yada komşuları açık geziyorsa, bunlara emr-i maruf yapması gerekir mi? Yapmazsa imanına ziyanı olur mu?
CEVAP
Elbet emr-i maruf yapması lâzımdır. İslam âlimleri, (Eğer sözü geçenlere söylemezse imanı gider) buyurmuşlardır. Şundan dolayı imkânı olanın emr-i maruf yapması farzdır. Farza ehemmiyet vermeyen kâfir olur. Fitneye sebep olacaksa, dille söylemez başka yoldan uyarı etmeye çalışır. Sözgelişi uygun bir din kitabı armağan eder.
Salat-i tefriciyye
Sual: Bir abla emr-i maruf niyetiyle önüne gelene, (Sen şu zamana kadar, şu kadar salat-i tefriciyye okuyacaksın, şu kadar Yasin-i şerif okuyacaksın, şu kadar kelime-i tevhid çekeceksin, duası yapılacak) diyor. İstemeyerek almak zorunda kalıyoruz. Oldukca verdiği için okuyamadığımız da oluyor. Emr-i vaki ile bu şekilde şey yapması doğru mudur?
CEVAP
Elbet doğru olmaz. Yalnız (Şunlar okunacak, isteyen istediği kadar alabilir) denir. Kimse zorunlu tutulmaz. Salat-i tefriciyye duası, salevattır, okumakta sakınca olmaz, sadece kitaplarımızda aynı maksatla okunan oldukça yakarış var. İlla bunu okutmaya çalışmak da doğru olmaz.
Hutbelerin mevzusu
Sual: Hutbelerde sağlığın öneminden, ağaç dikmenin faziletinden ve ticarette başarının yollarından bahsediliyor. Bunların Türkiye’de bakanlıkları vardır. Yeteri kadar görevlerini yapıyorlar. Hutbelerde, (Doğru inanç iyi mi olur? Iyi mi iyi bir Müslüman olunur?) şeklinde mevzular niye işlenmiyor?
CEVAP
Sıhhat, ziraat, ağaç dikmek, çevre temizliği ve tecim şeklinde mevzular, dinimizin ehemmiyet verdiği konulardır. Sadece iyi fena bunlarla ilgilenenler var. Onun için, bizlere daha oldukça lazım olan mevzuları işlemek gerekir. Mecburen Türkçe okunan hutbelerde, vaazlarda ve dînî yazılarda, daha lüzumlu olan mevzular üstünde durulmalı. Sözgelişi, (Ehl-i sünnet itikadı, gusül, abdest, namaz, helâl, haram, bid’at) şeklinde konulardan bahsedilmelidir. İtikadı bozuk olanın ibadetleri boşa gider. Haram yiyenlerin, bid’at işleyenlerin ibadetleri, sahih olsa da kabul olmaz.
Sual: Bilmeyen yada yanlış meydana getiren birine, dinin doğru olan emrini bildirmek gerekir mi?
Yanıt: Kabul edeceği zan olunan hiç kimseye emr-i maruf yapmak, tembih etmek, dinin emrini bildirmek vaciptir. Şundan dolayı kul hakkıdır.
Sual: Din bilgisi olmayan kimselerin yanında, dinimizin mubah olarak bildirdiği şeyleri, ısrarlı bir halde yapmanın ziyanı olur mu?
Yanıt: Cahillerin sünnet yada vacip sanacağı mubahları yapmak, tahrimen mekruhtur. Bidat hasıl olmasına sebep olur.
“Bu dini facirlerle de kuvvetlendirir”
Sual: Müslüman olmadığı hâlde, Uhud harbinde Müslümanların safında yer alıp, Mekkeli müşriklerle harp eden olmuş mudur?
Yanıt: Mevzu ile ilgili olarak Şevâhid-ün Nübüvve kitabında deniyor ki:
“Eshâb-ı kiram içinde Kazman isminde bir kimse vardı. Eshâb-ı kiram Uhud savaşına gidince, o harbe katılmamıştı. Hanımefendiler ‘senin bizlerden farkın yok’ diyince utanarak, gidip harbe katıldı. Müşriklerle oldukça çaba göstererek savaşıyordu. Onun bu hâlini Resûlullah efendimize haber verdiler. (O Cehennem ehlindendir) buyurdu. Eshâb-ı kiram şaşkınlık ettiler. Kazman , o denli savaştı ki, müşriklerden yedi şahıs öldürdü. Kendisi de birçok yerinden yaralandı. Eshâb-ı kiramdan bazıları onu harp esnasında yaralı hâlde görüp ‘şehitlik sana afiyetle yiyin ey Kazman’ dediler. Bunun üstüne Kazman; ‘Vallahi billahi ki ben din için savaşmıyorum. Kureyş’in bizlere galip gelmiş olarak hurma bahçelerimizi harap etmelerinden korktuğum için savaşıyorum’ dedi. Yaraları ona o denli acı veriyordu ki, kılıcını göğsüne dayayıp kendini öldürdü. Eshâbdan bazıları onun durumunu bilmedikleri için Resulullah efendimize; ‘Kazman müşriklerden yedi şahıs öldürdü ve şehit oldu’ dediler. Resulullah efendimiz, (Allahü teâlâ dilediğini yapar) buyurdu. Sonrasında Kazman’ın gerçek hâlini açıklayıp, (Şehadet ederim ki, ben Allahü teâlânın Resulüyüm) buyurdu. Bundan sonrasında Eshâb-ı kirama dönerek; (Allahü teâlâ bu dini facir kimselerle de normal olarak kuvvetlendirir) buyurdu.”
Habercinin vazifesi haber vermektir
Sual: Yakınlarımıza, akrabalarımıza, doğru olan detayları anlattığımız yada kitap verdiğimiz hâlde kabul ettiremiyoruz. Bu durumda ne yapmalıdır?
Yanıt: Mevzu ile ilgili olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri kendi kardeşi meyân şeyh Mevdûda yazdığı bir mektupta buyuruyor ki:
“Kardeşim! Dünya yaşamı oldukça kısadır. Sonsuz azaplar, buna karşılıktır. Bu zamanı, gereksiz, boş şeyleri ele geçirmekte kullanan ve böylece sonsuz acılara yakalanan hiç kimseye yazıklar olsun!
Kardeşim, insanoğlu, dünya kazançlarını bırakıp, her yerden, karıncalar şeklinde, çekirge sürüleri şeklinde yanımıza üşüşüyor. Siz ise, bir evden olmak şerefinin kıymetini de düşünmeyerek, dünyanın alçak kazançlarına, seve seve dalmaktasınız. Onlara kavuşmak için çabalıyorsunuz. (Hayâ, imandan bir parçadır) hadîs-i şeriftir.
Kardeşim! Tanrı adamlarının bu şekilde toplanması ve bugün Serhend’de nasib olan Tanrı için toplanmalar, tüm dünya dolaşılsa, bu nimetin yüzde biri bulunmaz. Buradaki kazançlar ele geçmez. Siz, bu nimeti, boş yere elden kaçırdınız. Çocuklar şeklinde, kıymetli cevherleri, cam parçaları ile değiştirdiniz.
Kardeşim! Bu fırsat, tekrar ele geçmez. Fırsat bulunsa da, bu şekilde toplantılar bulunamaz. O süre, bu nimeti, iyi mi ele geçirirsin? Elden kaçırılanı nereden bulabilirsin? Zararları, ne ile yerine koyabilirsin? Yanılıyorsunuz, yanlış anlıyorsunuz. Tatlı, yağlı lokmalara gönül kaptırmayınız! Süslü, renkli elbiselere aldanmayınız! Bunlara düşkün olmanın sonu, dünyada da, ahirette de pişman olmaktır, inlemektir. Eşin, dostların gönüllerini yapmak için, kendini belaya sokmak ve ahiretin sonsuz azaplarına atılmak, aklı olanın yapacağı iş değildir. Allahü teâlâ, akıl versin ve gafletten uyandırsın!
Kardeşim! Dünyanın vefasızlığı dillerde dolaşmaktadır. Dünyaya düşkün olanların alçaklıkları, cimrilikleri herkesçe bilinmektedir. Kıymetli ömrünü, bu şekilde faydasız, yalancı için elden kaçırana yazıklar olsun! Haberciye sadece haber vermek düşer.”