CEVAP
Normal olarak caiz olmaz. Emr-i maruf gücü yetenlere, imkânı olanlara farzdır. Onun için farz-ı kifayedir. Birkaç hadis-i şerif:
(İmkânı varken, emr-i maruf ve nehy-i münker yapmayan bizlerden değildir.) [Tirmizî]
(Emr-i maruf ve nehy-i münker yaparken ölen şehittir.) [İbni Asakir]
(Emr-i maruf ve nehy-i münker meydana getiren, Tanrı’ın ve Resulünün halifesidir.) [Deylemî]
Hazret-i Ebu Bekir, (Yâ Resulallah, savaştan başka cihad yolu var mı?) diye sordu. Resul-i Ekrem, (Evet vardır. Emr-i maruf ve nehy-i münker yapmaktır) buyurdu. (Tibyan)
Emr-i marufu emreden iki âyet-i kerime meali:
(İçinizde, hayra çağıran, marufu emreden ve münkeri nehy eden bir topluluk bulunsun. İşte bunlar, kurtuluşa erenlerdir.) [Âl-i İmran 104]
(Oğlum, namazı doğru kıl, emr-i maruf ve nehy-i münker yap! Bu tarz şeyleri yaparken gelecek sıkıntılara katlan, bundan dolayı bunlar, azmi gerektiren [kesin farz olan] işlerdendir.) [Lokman 17]
Dinimizin hedefi İslamiyet’in her yere yayılmasıdır. Birkaç âyet-i kerime meali:
(Kendilerine kitap verilenlerden, Tanrı’a ve âhiret gününe inanmayan, Tanrı’ın ve Resulünün haram etmiş olduğu şeyi haram tanımayan ve hak dini [İslamiyet’i] din edinmeyenlerle, zelil bir hâlde kendi elleriyle [boyun eğerek] cizye verinceye kadar savaşın!) [Tevbe 29] (Savaşı, fertler değil, İslam devleti yapar. Harp, Müslüman olmayanlarla, Müslümanlığın yayılması için yapılıyor. Bu âyet iyi mi inkâr edilir?)
(Fitne tamamen yok oluncaya ve Tanrı’ın dini uygulama edilinceye kadar onlarla savaşın!) [Bekara 193] (Fitne, dine uygun olmayan her şeydir. Demek ki, İslam devleti, Tanrı’ın dinine uyulması için savaşıyor.)
(Fitne kalmayıp, yalnız Tanrı’ın dini kalana kadar onlarla savaşın.) [Enfal 39]
(İman edenler Tanrı yolunda savaşır, inanmayanlarsa tağut [şeytan] yolunda savaşırlar. O hâlde şeytanın evliyasına [dostlarına] karşı savaşın!) [Nisa 76]
(Yakınınızda bulunan inkârcılarla savaşın; sizi kendilerine karşı sert bulsunlar.) [Tevbe 123]
İmam-ı Muhammed hazretleri de buyuruyor ki: Cihad emri şöyleki geldi:
Ilkin, İslamiyet’in başlangıcında müşriklerle karşılaşmamak ve onlara yumuşak hareket etmek emredildi.
İkinci buyruk geldi. (Kâfirlere yumuşak ve güzel sözlerle İslamiyet’i bildir!) denildi.
Üçüncü buyruk geldi. İhtiyaç hâlinde savaşmaya izin verildi.
Dördüncü buyruk geldi. (Kâfirler size eziyet verirse, onlarla savaşın!) denildi.
Beşinci buyruk geldi. Medine’de İslam devleti teşekkül edince, (Haram olan dört ayın haricinde devamlı savaşabilirsiniz) dendi.
Altıncı buyruk geldi. (İslam devleti, düşmanlık meydana getiren kâfirlerle devamlı savaşabilir) dendi. Böylece, cihad etmek, farz-ı kifâye oldu. (Siyer-i kebir)
Demek ki İslâmiyet’in hedefi, dinimizin emrettiği şekilde Müslümanlığı her yere yaymaya çalışmaktır.