Sual: Gerek çevremizde, gerekse işyerimizde çeşitli inançta ve karakterde insanlarla karşılıyoruz. Bir müslüman olarak onlara karşı hareketlerimiz iyi mi olmalıdır?
CEVAP
İmam-ı Gazali hazretleri insanları dört kısma ayırmaktadır:
1- Yiyip içmek ve zevk etmekten başka bir şey bilmeyenlerdir.
2- Sertlik, zulüm ile hareket edenlerdir.
3- Hilekârlık ve mürailikle etrafındakileri aldatanlardır.
4- Güzel terbiye sahibi olan, hakiki müslümanlardır.
Unutmamak gerekir ki, her insanoğlunun kalbinden Allahü teâlâya giden bir yol vardır. Tüm sorun, bu yoldan İslam nurunun insanlara ulaştırılmasıdır. O nuru kalbinde hisseden bir insan, hangi kısımdan olursa olsun, yapmış olduğu fenalıklara pişman olur ve doğru yolu bulur.
Eğer tüm insanoğlu, İslam dinini kabul etseler, dünyada ne fenalık, ne hilekârlık, ne harp, ne sertlik ve ne de zulüm kalırdı. Bunun için, tam ve muhteşem bir müslüman olmaya çaba etmek ve müslümanlığın esasını ve inceliklerini izah ederek, tüm dünyaya yaymak, hepimizin boynuna düşen bir borçtur. Bunu yapmak cihad olur.
Başka dinden de olsa, insanlara daima tatlı dille ve anlayışla hitap etmeli! Bunu, Kur’an-ı kerim emretmektedir. Müslüman olmayanın yüzüne karşı, kâfir, dinsiz diyerek, onun kalbini incitmenin günah olduğu, bu şekilde söyleyenin cezalandırılması gerektiği, fıkıh kitaplarında yazılıdır. Maksat, her insana İslam dininin yüceliğini anlatmaktır. Bu cihad da, sadece tatlı dille, sabır, ilim ve imanla olur.
Bir kimseyi bir şeye inandırmak isteyenin ilkin kendisinin ona inanması şarttır. Mümin ise, hiçbir vakit sabrını kaybetmez ve inandığını anlatmakta müşkülat çekmez. İslam dini kadar, açık ve mantıki hiçbir din yoktur. Bu dinin esasını anlayan bir kimse, her insana bu dinin biricik hak din bulunduğunu kolaylıkla kanıtlama edebilir.
Başka dinden olanların hepsini, kötü huylu bir insan kabul etmemelidir. Evet sövgü, şu demek oluyor ki müslüman olmamak, daima ve her yerde fenadır. Bu sebeple sövgü, insanı dünyada ve ahirette felakete götürmüş olan zararı olan bir inanış ve bozuk bir yaşayıştır.
Allahü teâlâ, İslam dinini, insanların dünyada rahat ve rahatlık içinde, kardeşçe yaşamaları için ve ahirette sonsuz azaplardan kurtulmaları için göndermiştir. Kâfirler, şu demek oluyor ki müslüman olmayanlar, bu mutluluk yolundan yoksun kalmış zavallı kimselerdir. Bunlara, acımalı ve incitmemelidir! Bu tarz şeyleri gıybet etmek bile haramdır. İnsanın, said yada şaki olduğu son nefeste belli olur.
Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde tüm insanları doğru yolda bulunmaya çağrı ediyor. Doğru yola kavuşan insanoğlunun, geçmişteki tüm hatalarını affedeceğini vaat buyuruyor. Başka dinden olanlar, şeytanın yada müslümanlıktan haberi olmayanların aldattıkları zavallı kimselerdir. Bunların bir çok, Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için, yanlış yola saptırılmış insanlardır. Biz bunlara sabırla, tatlı dille, akıl ve mantık ile doğru yolu şu demek oluyor ki İslamiyet’i göstermeliyiz!
Vehhabi inanışındakileri sevmek
Sual: Bazıları, Vehhabiler için birkaç yanlışları var ise da, bidat ehli oluyorlar ve ehl-i kıbledirler. Vehhabileri de kardeş bilmemiz, sevmemiz lazım diyorlar. Bunlara ne yanıt vermelidir?
Yanıt: Bu şekilde düşünmek normal olarak doğrudur. Fakat bidat sahiplerini sevmek, onlara tembih vermekle olur. Bunlara yanıt veren Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okuyan ve anlayan kimsenin, bunların hâlini anlamakta asla şüphesi kalmaz. Ahmed Rızâ Hân Berîlevî hazretleri Fetâvel-Haremeyn kitabında diyor ki:
“Taberânînin ve başkalarının bildirdiği hadîs-i şerifte; (Bidat sahibine saygı eden kimse, İslâmiyeti yıkmaya yardım etmiş olur) buyuruldu.”
Muhammed Ma’sûm hazretleri, Mektûbât-i Ma’sûmiyye kitabında buyuruyor ki:
“Bidat sahibinin meclisinde bulunma! Gafil din adamlarından, yaltakçı hafızlardan ve bilgisiz tekke şeyhlerinden kendini koru! İslâmiyete uymakta gevşek davranan din adamlarına yaklaşma! Onların sözlerini işitme! Hatta onların bulunmuş olduğu şehirden uzak ol ki, zaman içinde kalbin onlara kaymasın! Onlara uymamalıdır. Onlar din adamı değil, din hırsızlarıdır. Şeytanın tuzaklarıdır. Onların yaldızlı, acıklı sözlerine aldanmamalı, aslandan kaçar şeklinde, yanlarından kaçmalıdır.”
Bidat yayılmış olduğu ve zararının çoğaldığı vakit, bunun kötülüğünü Müslümanlara duyurmak farzdır. Selef-i sâlihîn ve bunların halefleri hep bu şekilde yaptılar. Hadîs-i şerifte;
(Fitne yada bidat yayılmış olduğu ve Eshâbım kötülendiği zamanda, hakkı bilen, bilgisini Müslümanlara duyursun! Hakkı, şu demek oluyor ki doğru yolu bilmiş olduğu hâlde, Müslümanlara duyurmayanlara, Allahü teâlâ ve melekler ve tüm insanoğlu nalet eylesin! Allahü teâlâ, bu kimsenin farzlarını ve nafile ibadetlerini kabul etmez) buyuruldu.
Bidat ehline aldanarak bidat işleyeni sevmemek değil, ona acımak, tembih vermek lazımdır. Bugün, tüm dünyadaki Müslümanlar, ya Eshâb-ı kiramın yolunda olan Müslümanlardır ki, bunlara Ehl-i sünnet denir. Yada Eshâb-ı kirama düşman olanlardır ki bunlara Şii ve Fırka-i dâlle denir. Veya Sünnilere ve Şiilere düşman olan bidat sahipleridir ki bunlara da Vehhabi ve Necdi denir. Bu sebeple bunlar, ilk olarak Arabistan’ın Necid şehrinde meydana çıkmıştır. Bunlar, Müslümanlara kâfir demektedirler. Bu şekilde diyene, Resûlullah efendimiz, nalet etmiştir.