Sual: Bir kimsenin öldüğü iyi mi anlaşılır? Ölünce, ne yapmak gerekir?
CEVAP
Sertleşme, soğuma ve kokma, ölüm alametidir. Soluğun kesilmesi, ağzına tutulan aynanın buğulanmamasıyla; kalbin durduğu, nabızla anlaşılır. Ölüm anlaşılınca, gözlerini kapamak ve çenesini bağlamak sünnettir. Çenesi, geniş bezle başı üzerine bağlanır. Gözlerini kaparken, (Bismillahi ve alâ milleti Resulullah. Allahümme yessir aleyhi emrehü ve sehhel aleyhi mâ ba’dehü ve üs’ıd’hü bilikâike, Vec’al mâ harece’yhi fanatik mimmâ harece anh) duasını okumak sünnettir.
Manası, (Tanrı’ın adıyla ve Resulullahın dini suretiyle, yâ Rabbi bunun işini kolaylaştır! Sonunu âsan eyle! Sana kavuşmakla kendisini bahtiyar kıl! Varacağı yeri, çıkmış olduğu yerden daha hayırlı eyle) anlamına gelir.
Soğumadan ilkin, el parmaklarını, dirseklerini, dizlerini açıp kapayıp, kollarını ve bacaklarını düz bırakmak sünnettir. Böylece, yıkaması ve kefene sarması kolay olur.
Soğumadan ilkin, elbisesi çıkarılıp, geniş, hafifçe bir çarşafla örtülür. Çarşafın bir ucu başının altına, öteki ucu ayakları altına sokulur. Karnı üstüne, çarşafın üzerine yada altına, bir bıçak, demir şeklinde bir ağırlık konup, şişmesi önlenir.
Sual: Ölmekte olan bir kimsede, son olarak kaybolan görmesi mi, işitmesi midir?
Yanıt: Mevzu ile ilgili olarak, İmam-ı Gazâlî hazretleri, “Dürre-tül Fâhire fî-keşf-i ulûm-il-âhıre” kitabında buyuruyor ki:
“Ölünün his duygularından son olarak kaybedeceği şey işitmesidir. Zira ruh kalpten ayrılmış olduğu zaman yalnız görmesi bozulur. Fakat işitmek, ruh kabzoluncaya kadar kaybolmaz. Bunun için Fahr-i âlem efendimiz; (Ölüm hastalığında olanlara şehâdeteyn-i kelimeteyn ki, “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah”tır. Bu kelimeyi telkin ediniz!) buyurmuştur.”
Ölüm anındaki insanoğlunun hali
Sual: İnsan ölürken ruhunu bir tek bir melek mi alır yoksa başka melekler de bulunur mu ve ölüm anında insanoğlunun hâli iyi mi olur?
Yanıt: Bu mevzu ile ilgili olarak, İmam-ı Gazâlî hazretleri, “Dürre-tül Fâhire fî-keşf-i ulûm-il-âhıre” kitabında buyuruyor ki:
“Allahü teâlâ, insanı yaşamı süresince, dünyada durdurur. Belli olan eceli gelinceye, rızkı tükeninceye ve ezelde takdir edilmiş olan amelleri bitinceye kadar, dünyada durur. Ölümü yaklaştığında dört melek gelir. Bunların biri, ruhunu sağ ayağından, biri sol ayağından, biri sağ elinden ve biri sol elinden çekerler. Oldukca kez, ruhu gargara hâline gelmeden, melekleri, yaptıkları işleri, kendi âlemlerinde durdukları hâl suretiyle görür. Eğer dili söylerse, onları haber verir. Oldukca kez da, görmüş olduğu şeyleri, şeytanın bir işi zanneder. Lisanı tutuluncaya kadar hareketsiz kalır. Bu hâlde, gene melekler ruhunu parmak uçlarından çekerler. Soluğu ise, sanki saka kırbasından su boşalır şeklinde, gırıl gırıl öter. Fâcirin ruhu da yaş keçeye takılmış olan diken çekilir şeklinde çıkarılır ki, bunu insanların en üstünü olan Peygamber efendimiz haber verdi. Bu hâlde iken o kimse, karnını diken ile dolu zanneder. Ruhunu da, sanki bir iğne deliğinden çıkıyor, gök yere bitişiyor ve kendisi içinde kalıyor zan eder. Hazret-i Ka’bül-ahbârdan, ölüm iyi mi oluyor diye sual edilince, cevaben;
‘Bir diken dalını bir kişinin içine koymuşlar. Ve güçlü bir kimse onu çekiyor. Kestiğini kesiyor. Kalan kalıyor şeklinde buldum’ buyurmuştur. Peygamber efendimiz de buyurdu ki:
(Normal olarak ölüm acılarından birinin sertliği, üçyüz kere kılıç vurmaktan daha şiddetlidir.)
İşte bu zamanda insanoğlunun cesedi terler. Gözleri hızlıca iki tarafa gider. Burnunun iki tarafı çekilir. Göğüs kemikleri kalkar, soluğu kabarır, benzi sararır.”
Ölenin ruhunu görmek
Sual: Bir kimse, vefat etmiş olduğu vakit, bu vefat eden kimsenin ruhunu, hayatta olanlardan bazı görenler oluyormuş, bu tarz bir olay olabilir mi ve bu bilgiler doğru mudur?
Yanıt: Bu mevzuda İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin Dürret-ül fâhıre kitabında deniyor ki:
“Vefat eden kimsenin ruhu, cesede geri döndürüldüğü vakit kendi cesedini yıkanırken bulur ve başı ucunda gasli, yıkanması bitinceye kadar durur. Allahü teâlâ iyiliğini istediği kimsenin bakış açısından perdeyi kaldırır ve o kimse, ölünün ruhunu dünyadaki insan suretinde görür. Bir zat oğlunu yıkarken başı ucunda bulunduğunu görmüş oldu. Kendisine korku gelip görmüş olduğu taraftan öteki tarafa geçti. Kefenine sarılıncaya kadar bu hâli görmüş oldu. Kefene sarılınca, o şahsın şeklindeki ruh kefene geri döndü. Yıkanıp, kefenlenip tabut içine koyunca da ölenin ruhunu görenler oldu. Rebî bin Heysem hazretlerinden rivayet edildi ki; bir zat, yıkayan kimsenin elinde hareket etmiştir. Gene hazret-i Ebu Bekir zamanında bir ölünün tabut üstünde iken konuşmuş olduğu görüldü ki, hazret-i Ebu Bekir ve hazret-i Ömer’in faziletlerini zikir etti.
Ölenin bu hâllerini görenler, melekler âlemini seyreden evliya şu demek oluyor ki velilerdir. Allahü teâlâ dilediği kimsenin bakış açısından ve kulağından perdeyi kaldırır, o da bu hâli görür ve bilir.
Ölü kefene sarılmış olduğu vakit ruh hariçte, dışarıda olarak göğse yakın gelir. Bu sırada onun bağırması ve inlemesi vardır. Der ki; beni Rabbimin rahmetine acil götürünüz. Eğer bana kayra olunan nimetleri bilseydiniz, beni götürmekte acil ederdiniz.
Eğer şekâvet, Cehennem azabı ile korkutulmuş ise, der ki; aman bana azâb-ı ilâhiden bir süre mühlet, vakit verip, ağır götürünüz. Eğer bilseydiniz, elbet beni omuzunuzda taşımazdınız. Bunun için, Resûlullah efendimiz, bir cenaze görünce, derhal ayağa kalkarlar, kırk adım kadar o cenaze ile birlikte giderlerdi.”