CEVAP
Akılla, tahkikle kısaca araştırmakla, inanç kuvvetlenmez, hattâ aksine şüphelerin artmasına sebep olabilir. İbni Sakka isminde bir âlim, her şeyi akılla ispata kalkardı. Tanrı’ın varlığını, birliğini 99 delille kanıtlama ederdi. Zaman içinde aklının almadığı mevzular da çıktı, şüpheleri arttı. Yusuf-i Hemedanî hazretleri, onun bir sorusu için, (Senin sözünden sövgü kokusu geliyor) buyurdu. İstanbul’a elçi olarak gidince Hristiyan oldu. 100 delille, hâşâ üç ilah bulunduğunu ispata kalkıştı. Bunun için, akıl tek başına ölçü olmaz. İki hadis-i şerif:
(Dini aklıyla ölçen kadar, zararı olan kimse yoktur.) [Taberanî]
(Ahir zamanda, kocakarı şeklinde emin olun!) [Deylemî]
Bu hadis-i şerif, (Körü körüne emin olun) demiyor. (Dinimizin bildirdiklerine, akılla ölçmeden, kanıt aramadan emin olun) anlamına gelir. Âhiret ve Sırat Köprüsü, akılla, mantıkla kanıtlama edilemez. Mutezile; Sırat Köprüsü ve Mirac şeklinde şeyleri inkâr etmiştir. Tahkik eden de, şüpheden kurtulamaz. Örnek olarak, Sırat Köprüsü’nü akılla izah edemez ve inkâr etmek zorunda kalır; Hazret-i Ebu Bekir şeklinde, (O söylemişse doğrudur) diyemez. Diyebilse tahkike lüzum görmez. Onun için tahkikçi büyük çekince içindedir.
Müşrikler, tahkikçi mantığıyla, Peygamber efendimizin miracını inkâr ederken, Hazret-i Ebu Bekir, aklı işe karıştırmadan, (O söylediyse doğrudur) diyerek imanın zirvesine çıkmış, (Sıddık) ismiyle şereflenmiştir. Aklını atıp, Resulullah’ın aniden Mirac’a gidip geldiğini onaylama etti, imanı Güneş şeklinde parladı. Peygamber efendimiz, (Ebu Bekir’in imanı, tüm insanların imanları toplamıyla tartılsa, onun imanı daha ağır gelir) buyurdu. Bu, tahkikle değil, tasdikle olmuştur.
İman esasları tahkik edilmez, kısaca araştırılmaz. Kur’an-ı kerimde, sâlihler övülürken, (O müttekîler ki, gayba inanırlar) buyuruluyor. (Bekara 3)
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri buyuruyor ki:
İman, Muhammed aleyhisselamın, peygamber olarak bildirdiği şeyleri, tahkik etmeden, akla, tecrübeye ve felsefeye danışmadan tasdiktir. Akla uygun olduğu için onaylama etmek, aklı onaylama olur, Resulü onaylama olmaz. Ya da Resulü ve aklı beraber onaylama olur ki, o süre Peygambere güven tam olmaz. İtimat tam olmayınca, inanç olmaz. (S. Ebediyye)
İslamcılık ve inanç
Sual: İslamcılık Müslümanlık mı ve inanç hakikatleri denilen şey hakiki inanç mı oluyor? İnsan, aklî delillerle yazılmış bir kitabı okumakla hakiki imana kavuşabilir mi?
CEVAP
Saygın din kitaplarında, İslamcılık diye bir tâbir olmadığı şeklinde, inanç hakikatleri diye bir tâbire de rastlamadık. Günümüzde genel anlamda, Tanrı’ın varlığını kanıtlama için, araştırma yapılarak, vakalar tahkik edilerek, akılla anlatılmaya çalışılan bilgilere inanç hakikatleri diyorlar. İslamcılık Müslümanlık olmadığı şeklinde, inanç hakikatleri denilen şey de, hakiki inanç değildir. O kişinin o şekilde zannetmesinden başka şey değildir. Bu şekilde nakli esas almayan din kitabı okumakla, Tanrı’ın varlığını ispata kalkışmakla hakiki imana kavuşulmaz. Tasavvufla, kötü makamına kavuşmakla hakiki imana kavuşulur. İmam-ı Muhammed Ma’sum hazretleri buyurdu ki:
Tasavvuf büyüklerinde nefis de imana geldiği için, inanç yok olmaktan korunmuştur. (Yâ Rabbî, senden sonu sövgü olmayan inanç isterim) hadisi ve Nisa sûresinin, (Ey inanç edenler, inanç edin!) mealindeki 136. âyeti, hakiki imanı göstermektedir. Bu âyet, (Hakiki imana kavuşun) anlamına gelir. (2/61)
Senaullah-i Dehlevî hazretleri buyurdu ki: Tasavvufta fenâ makamına kavuşan, hakiki inanç sahibi olduğu için muhakkak imanla ölür. Bekara sûresinin, (Tanrı, imanınızı zayi etmez) mealindeki 143. âyet-i kerimesi ve (Allahü teâlâ, [fenâ makamına kavuşan] kulların imanlarını geri almaz) hadis-i şerifi, hakiki imanın geri alınmayacağını göstermektedir. (İrşad-üd-tâlibin)
Hakiki inanç hakkında, İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
Tasavvuf, Ehl-i sünnet itikadının sağlamlaşması, kuşku getiren tesirlerle sarsılmaması içindir. Akılla, delille, tahkikle kuvvetlendirilen inanç, bu şekilde sağlam olması imkansız. Ra’d sûresinin 28. âyetinde mealen, (Kalblere imanın sinmesi, yerleşmesi sadece ve yalnız zikirle olur) buyuruldu. (1/266)