Canlı varlıklar arasında sadece akıl sahibi olan meleklerin yanında, sadece nefis sahipleri olan hayvanlar vardır. İmtihan zıtların varlığını istediği için bu iki grup varlık imtihana tabi değildir. Eğer imtihana tabi tutulmayan varlıklar söz konusu ise bu iki varlık zaten vardı. Ancak Allah, hem meleklerin aklını, hem de hayvanların nefsini (öfke, iştiha ve kuvvetini) barındıran insanların da varlığını murat etmiştir.
İşte, insanlarda akıl, öfke ve iştiha kuvvetleri olduğundandır ki, imtihana tabi tutulmuştur. Ta ki, meleklerden üstün olacak kimselerle hayvanlardan aşağı düşecek kimselerin durumu görülüp tespit edilsin.
Bu sebepledir ki, insanlık camiasında, bir yandan melek gibi insanlar, diğer taraftan el-hannas gibi insanlar vardır. Böyle zıtlarla örülü bir ortam olmasaydı, ne Hz. Ebu Bekir (ra) gibi -insanlık camiasını şereflendiren- bir sadakat ve dürüstlük timsali, ne de Müseyleme-i Kezzap gibi -insanlığın yüz karası- bir yalan makinesi ortaya çıkabilirdi.
Ayrıca bilinmesi gereken bir husus da şudur ki, cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değildir. Gerçekten, Allah’ın bütün işlerinin adalet ve merhamet dolu olduğuna tam iman etmeden, O’na güvenmeden, O’na teslim olmadan cennete girmek zordur. Cehennemin lüzumsuz olmadığını gösteren unsurlar ise binlercedir. Her gün insanlık camiasında yapılan zulümler, işlenen cinayetler, inkâr ve isyanlar “Zalimler için yaşasın cehennem!” diye bağırıyorlar.
Keza, Allah’ın cemalî sıfatları yanında celalî sıfatları da vardır. Cemal sıfatları kendine boyun eğen, itaatkâr, saygılı kimselerin mükâfatını istediği gibi, celal sıfatları da zalim isyankâr eşkıyaların cezasını ister. Örneğin, Allah’ın Âdil ismi, adaleti istediği gibi, Hakismi de hakkı-hukuku muhafaza etmek ister. Bu iki çeşit sıfatın farklı tecelli etmeleri farklı kulvarda yer alan insanların imtihanını iktiza eder. Demek ki, cennet adam istediği gibi, cehennem de adam ister.
İmtihanın en büyük maksadı, bilenlerle bilmeyenleri, çalışkanlarla tembel olanları, aklını kullananlarla kullanmayanları birbirinden ayırt etmektir. Buna göre, eğer gök yüzünde yıldızlarla “la ilahe illallah” yazılarak, aklın iradesini elinden alacak şekilde insanları Allah’a iman etmeye zorlayan açıklıkta bir imtihan olsaydı, Hz. Ali (ra) gibi ilmin zirvesinde olan bir kimse ile cehaletin sembolü haline gelmiş Ebu Cehil aynı seviyede kalmış olacaklardı. Hz. Ebu Bekir (ra) gibi dürüstlük ve samimiyetin simgesi olan bir kimse ile, yalancılıkla ün yapmış Müseyleme-i Kezzap gibi bir yalancı aynı noktayı paylaşmış olacaklardı. Bu ise, imtihan sırrına aykırıdır.
Demek ki, İlahî imtihanda eşitlik ve adalet anlayışı bakımından bazı noktaların biz insanlara açık olmaması da bir imtihan sırrıdır. Çünkü, insanoğlu her zaman, her an bir çeşit imtihana tabi tutulmaktadır.
Unutmamak gerekir ki, imtihanın en önemli özelliği, herkes tarafından hemen anlaşılmayan bir kısım sorular ihtiva ediyor olmasıdır. Size müşkül gelen hususlar da sizin için kapalı bir soru olabilir ve teslimiyetiniz test edilmiş olabilir. İmtihanların bazı noktalarının kapalı olması imtihanın bir gereğidir. Yani akla kapı açılır, fakat aklın iradesi elinden alınmaz. Bir imtihanın bütün soruları basit ve herkes tarafından hemen anında anlaşılabilir bir şekilde ise, bu imtihan yapmacık ve ciddiyetten yoksun demektir.
Öğretmen, öğrencilerin aklını karıştırmak için:
– Çocuklar, demiş. Allah hepimizin cennete gitmesini istediği halde, neden bizi dünyaya göndermiş?
Çocuklardan biri, soruya karşılık vermiş:
– Öğretmenim, demiş. Şüphesiz ki siz bizim sınıf geçmemizi istiyorsunuz. O halde neden hepimize birer on vermeyip imtihan ediyorsunuz?..
Bir önceki yazımız olan Allah'ın kudretine göre, bir atom yaratmakla bütün bir kâinatı yaratmak arasında fark olmadığı konusunda, tatmin edici bir açıklama var mıdır? başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.