Tabiatta yaşayan her canlı bu dünyaya bir nedenden dolayı gelir. Yeni doğan varlıkların nefes alması bile aslında bir mucizedir. Çocuklar, çevredeki her şeyi büyük bir merakla kav- ramaya çalışırken, büyükler bunun vurdumduymazlığını yaşar içinde.
Peki, nedir bu vurdumduymazlık. Kaderin ona yazdığı ağır sille mi, yoksa gelecek hak- da ki kuruntuları mı? Beyninde biriktirdiği binlerce soru, bitip tükenmez bir ıstırap gibi her dakika onu biraz daha olgunlaştırmalı mı? Bu cevabını bekleyen sorular, kafa kadar vücu- duna da etki etmekte, ona çeşitli hastalıklar peyda olmaktadır. Birçok uzmanın söylediği “po- zitif düşünün, hayatınız huzurlu olsun” sözünün gerçeklik payı ne kadardır. Farz edelim ki ki- şi o güne gayet güzel uyandı. Gününün çok güzel geçeceğini kendine tekrarlayıp durdu. Sa- atler birbirini kovaladıkça evde veya işyerinde küçük veya büyük bir nedenle şeytan o kişiler- le arasına fitne tohumları serpti ve ağız dalaşı başladı. Kişi o an sizce sakin kalıp olumlu dü- şünüyorum diyebilir mi? Ben haklıyım, sen haksızsın arayışına girecek, beyin ve vücut olum- suz kırmızı sinyaller verecektir. Stres ve mutsuzluk havası içinde neden yaşıyorum, bu dünya işlerinden bıktım diyecek, isyanlara sarılacaktır. Etrafında yaşayan her şeye belki de kin bes- leyecek, buda bizim göremediğimiz varlık olan iblise mutluluk kazandıracaktır. Anlatıldığı gibi bundan büyük pay sağlayan insan değil şeytan olacak, bizim yerimize olumluyum diye etrafta fink atıp gücüne güç katacaktır.
Şeytan, insanın apaçık düşmanıdır. Ademoğlu bunu anlamak yerine hep kolayı seçip dini ibadetlerini yerine getirmemekte, dünyasına dünya katmaktadır. Kime sorsan kalbim temiz deyip ibadeti küçük görmekte ya da yaşım daha çok genç ilerde nasılsa yaparım, teorileriyle kendisini helak etmektedir. Peki, hiç düşünüyor muyuz ki bedenin giysiye, midenin yemeğe, beynin olumlu düşünceye sahip olmak istediği gibi ruhun da ibadete ihtiyaç duyduğunu…
Evet, zavallı gerçek benliğimiz olan ruhu unutuyoruz. Halbuki düşünmüyoruz ki bu ruh ol- mazsa bu beden ne işe yarar. Bu nur ışığı ruhumuz bu bedene ikinci kere gelmeyeceğine gö- re bu vücut gerçekten hiç değil midir? Ohalde bu beden gibi ruhumuzu da güçlendirmemiz gerekir. Nasıl olduğunu herkes biliyor ancak yapmamak için insanoğlu hala diretiyor. Ger- çekten zor değil. Günde beş vakit, üç dakikanı bile almayacak abdest almaktan üşeniyorsak vay halimize. Unutmayalım ki bu dünya kazancımızı nasıl her gün düşünüp birikim yapıyor- sak, ahiret hayatımız içinde bir köşede yatırımımız olmalı.
Hayat, dümdüz ve rahat olmayan, aşılması çüç mücadelelerle süren bir yokuştur. Bu yokuş- tan düzgün çıkmak yerine, tepe taklak yuvarlanmayı seçiyorsak bu kişinin kendi bileceği iştir. Yüce Allah, yarattığı tüm canlıların yalnız ona kulluk ve ibadet etmesini ister. Hangimiz daha hayırlı iş yapacak diye gönderildiğimiz şu dünyada asli görevimizi unutmamalı, bu evrene bir daha gelmeyeceğimizi küçük ama odaları büyük olan beynimize nakış etmeliyiz. Bol ibadet ve hayırlı işlerle iki cihanımızı kurtarmalıyız.